Oğlumun durumunu çocukluktan beri biliyor, ilgileniyordum. Bu hastalığın çaresi henüz yok. Son derece kısıtlı bütçeme rağmen, en iyi hastanelerde şifa aradım. İstanbul Cerrahi Hastanesi'ndeki ölçümlerde de sol görme %0 çıkmıştı ve göz yorgunluğunu alması için 1,5 numara gözlük vermişlerdi. Doktorlar, bu hastalığın daha kötülemeyeceğini, sabit kaldığını ve tüm işlerini rahatça yapabileceğini söylemişlerdi. Nitekim İş Bankası hüsranından sonra, tekrar İstanbul Cerrahi Hastanesi'ne gittiğimde, doktorlar kendilerine sorulması halinde, Furkan'ın tüm işleri güvenli ve verimli olarak yapabileceği şeklinde rapor verebileceklerini söylediler.
Kişiler, kurumlar arası güvensizlikler ülkemizde ayyuka çıktığı için, böyle bir talebin İş Bankası'ndan da gelmesi tabii ki beklenemezdi. Diğer kurumlarda olduğu gibi onların da katı kuralları vardı. Biz kaypak yollarda yürümediğimiz için, bu konuda da kaybettik (Aslında, insani özgüvenimizi pekiştirdik). Herkesin elle oynadığı futbol maçını, biz ayakla ve kurallara uygun oynuyoruz, ama hakemler hep bize düdük çalıyor. Oğlum, tahsil hayatında gözüyle ilgili hiçbir problem yaşamadı. Sürücü ehliyetini bile kurallara uyarak, bileğinin hakkıyla aldı.
Ahmet bey, Esnaf Hastanesi'ndeki göz doktoru muayeneden sonra, "Senin torpilin var mı?... Biraz zor girersin bu işe!..." demiş. Furkan'da "Doktor bey, durumum ne ise aynen yazın" cevabını vermiş. Ben oğluma, o aşamadayken gerekirse bir torpil arayayım, dediğimde; "Baba, dürüstlükten hiçbir zaman ayrılmamamı bana sen öğretmiştin. Bu iş de ancak doğru olacaksa olsun" dedi. O iş olmayınca, içine kapandı. Epeydir asosyal bir halde... Bu iş onun için, hayatının başında idealiydi. 22 yaşında, iyi niyetli pırıl pırıl bir insan; kör kuralcılığın dişlilerine takıldı.
Bu ülkede, insanların birazcık da mı değeri yok?... Hümanist, idealist oğlumu bu kuyudan çıkarın ne olur... Çok geç olmadan, yardım edin. Onun, her zamanki trajik "Türkiye Film" lerinden birinin aktörü olmasından korkuyorum...
Ahmet bey, sakat formasyonunda işe girmek için, sakatlık oranının en az %0 olması gerekiyormuş. Furkan'ın bu hali %0 sakatlık oranına giriyormuş. İnsani değerler açısından büyük çelişki... Ancak Türkiye gibi ülkelerde görülebilir!... Sakatlar işe girecek, sağlamlar işe girecek, arada olup da oğlum gibiler işe giremeyecek. Yanlış anlaşılmasın, sakatların işe girmesine karşı değilim. Ama doktorlar "Verimli iş yapabilir" şeklinde rapor verebiliriz diyorlar.
Oğlum hala iş bulamadı... Sözde yasalarla insana değer vermeyen, insanı market malı gibi etiketlerle değerlendiren bir burjuva düzeninin kurbanı oldu. Bu olayı, Banka üst düzeyine aktaracak olsanız; gene aynı ön yargı gözlüğü ile bakarak, aynı mekanik cevapları vereceklerdir. Özel sektör olduklarını söyleyeceklerdir. Duygudan yoksun, insanı meta gibi etiketlendiren, o mekanik teraneleri yineleyeceklerdir.
Bu bankayı Atatürk kurdu. Sabancı ya da Koç'un bankalarından biri olsalar bu kadar gam yemez, onlar zaten böyleydi derdim. Bunlar özel firmadan ziyade; Atatürk'e özel, firma olmayı hedef seçsinler... Ahmet bey, bir-iki yere aynı konuyla ilgili mektup yazdım; tınmadılar, cevap vermediler bile... Sizin hassaslığınızı biliyorum. Emin olun, duygu sömürüsü yapmıyorum. Bugün Türkiye'deki yanlış oluşumun kabul etmediği, ama onur duyduğum bir kesimde bulunuyorum. Dürüstlüğü meziyet kabul etmeyen, sadece uygulayan bir grup... Sizden istediğim; bu kişilere, bir şekilde "Gayri-insani önyargı gözgülüğünü" taktırmadan baktırmanız, "Atatürk'ün Bankası" olduklarını, hatırlatmanızdır. Ahmet Bey, bu olay ülke genelini belki ilgilendirmiyor. Fakat bir babanın çaresizliğini anlayacak duyarlılığı taşıdığınızı hissederek, bu mektubu yazıyorum. Türkiye aynasının bize tekabül eden minicik parçasını, yerine yapıştıracağınız ümidiyle hürmetlerimi sunarım..."