kapat

11.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr)


Orta Asya, strateji, dış politika...

Özbekistan'ın "Türkiye aşığı" ama Türkiye'den Taşkent'deki diktatörü memnun etmek için sınırdışı edilen ve bu yüzden Oslo'da yaşamaya itilen muhalefet lideri Muhammed Salih, "Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri İlişkilerine Dair" başlıklı gayet önemli bir makale yayınladı.

Kaderin cilvesi, Muhammed Salih'in makalesini yayınladığı tarih ile Oslo'da Bülent Ecevit'in kendisiyle görüşmeyi reddetmesi, aynı tarihe denk geliyor. Ecevit, gerekçesini "Özbekistan'la ilişkilerimiz bozulabilir" diye açıkladı. Sanki, çok düzgün ilişkiler varmış ve sanki daha çok kısa bir süre önce Putin'in önünde diz çökerek Özbekistan'ın güvenliğini Rusya'ya teslim ederek, Türkiye'den daha da uzaklaşan Özbekistan değilmiş gibi...

İşin hazin tarafı, Ecevit'in kendisinin bir zamanlar "demokrasi kazasının kurbanları"ndan biri olmasıdır. Eğer, 1980-83 arasında o, pek değer verdiği İskandinav ülkelerinin liderleri Türkiye'ye geldikleri vakit, kendisini ziyaretten "Türkiye ile ilişkilerimiz etkilenebilir" gerekçesiyle kaçınsalar, ne hissedecek idiyse, Muhammed Salih'in şimdi ne hissettiğine belki kafa yorabilir. Başbakan, ömür boyu tutarlı demokrat davranamamanın hayal kırıcı profilini çiziyor.

Konu, sadece "duygusal" bir meseleye ait değil. Türkiye'nin "stratejik hedefleri" ve "dış politika anlayışı"yla ilgili. Nitekim, Muhammed Salih, 6 Haziran tarihli söz konusu makalesine şu bölümle giriyor: "Bir aydır Türk kamuoyu Türkiye'nin Orta Asya politikasının yanlış olduğunu konuşmaya başlamıştır ve, maalesef, teşhis doğrudur. Fakat işin ilginç tarafı, bu yanlışlık nedenleri de, tıpkı yanlışın kendisi gibi, tamamen ters perspektiften gösterilmeye çalışılmaktadır. Türk siyasetine yön veren çevreler Orta Asya cumhuriyetleri ile ilişkilerimizin bozulmasına bizim oradaki liderlerden demokratikleşme beklediğimiz, bazı rejim muhaliflerini koruduğumuz, darbelere izin verdiğimiz neden oldu, diye yakınıyorlar. Bu çevreler Orta Asya ve Türkiye derken, akıllarına ilk gelen şey Türkçülük olduğu için Perestroyka döneminde Orta Asya'da gelişen tüm milli hareketleri bir Türkçü hareket olarak algılamışlar ve bu kompleks onları Sovyetler dağıldıktan sonra da terketmemiştir..."

Doğru. Ancak, bizce Türkiye'nin bu konudaki sorunu daha derinde. Türkiye'de dış politika ile güvenlik politikası eş anlamlı algılanır oldu. Dış politikanın güvenlik boyutu elbette vardır ve önemlidir ama dış politika, güvenliğe indirgenemez. "Stratejik çıkarlar"a göre biçimlenir.

Ne var ki, Türkiye'nin "dış politika stratejisi" çizilmemiştir. Tehdit algılamasını "iç tehdit" diye ve üstelik öncelik sıralaması bile yapmadan "ayrılıkçı terör ve irtica" diye iki başlı olarak saptarsanız, dış politikanızı da "güvenlik yönlendirmeli" olmaktan çıkaramazsınız. Böyle olunca, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT vs. gibi kuruluşlar ve bunların içinde ve mensupları arasında cereyan eden gelişmeler dış politikayı etkiler hale gelir. En son "Uğur Mumcu'nun 'bulunan' katilleri" ve "İranlı -ne olduğu anlaşılamayan- Behbahan”" hadiselerinin, Türkiye-İran ilişkilerini, Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer'in ECO Zirvesi'ne katılmasını engelleyecek ölçüde etkilemesi gibi...

Böyle bir zihniyetten, "Orta Asya politikası ve stratejisi" çıkamaz. Çıksaydı, Türkiye'nin bir Rusya'ya ve İran'a karşı davranışları bugünkünden farklı olurdu. (Bu konuya önümüzdeki günlerde, konuyu açarak, değineceğiz) Bu zihniyet, kaçınılmaz olarak, Türk cumhuriyetlerinin komünist partisi aparaçiği, totaliter liderleriyle, içine her türlü yolsuzluğu yerleştirebilecek cinsten kişisel düzeyde ahbap çavuş ilişkileri geliştirmeye yol açar. Bunun ustası ve simgesi Süleyman Demirel'di...

Türkiye, bu ülkelere ilişkin "demokrasinin ve demokratikleşmenin bayraktarlığı"nı yapmadığı takdirde, hiçbir şekilde "cazibe merkezi" ve Orta Asya'nın geleceğinde de "rol sahibi" olamaz. Strateji, gelecek gözönüne alınarak çizilir...

Nitekim, Muhammed Salih de yazısını şöyle bitiriyor: "Biz, Türkistan Türkleri, demokrasiye hazırız, bunu en kısa zamanda bütün dünya görecektir, inşallah. Yeter ki, kardeşlerimiz bize güvensinler, hürriyeti bize de reva görsünler. Kardeşlerimiz yine şunu bilmelidirler ki, kendi halkına sadık olmayan komünist liderler size sadık olamaz, onlar kendi halkına yalan söyleyip, size doğruyu söyleyemez, onlar demokrasiden nefret ederken, sizi sevmeleri, size dost olmaları da imkansızdır."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır