


Entellerimiz Nazım Hikmet'te..
Entellerimiz Nazım Hikmet'in mezarını ziyaret gittiler, cümbür cemaat.. Ölümünün 37'nci yılında Nazım, gelip gündemin baş köşesine oturdu, bu entel seferi ile..
Ali Gümüş dostum da, üşenmemiş, oturmuş, deyim yerinde ise bir Nazım bilgini olan rahmetli Ekber Babayef'in derlediği "Nazım Hikmet - Bütün Eserleri" ciltlerini taramış ve Nazım'ın enteller hakkında söylediklerinin altlarını çizip bana yollamış..
Buyrun okuyun işte, Nazım ve Entelleri..
***
"Entelektüel dediğin şarkıya benzer. İyisi, özlüsü, derini ve düzenlisine doyum olmaz. Kötüsü çekilmez bir nesnedir. Ne dinlenir, ne tadılır."
"Entelektüellerin çoğu, bir bakıma, gramofon plakları gibidirler. İçlerine neyi doldurmuşlarsa onu çalarlar. Yalnız, bunların arasında bir cins de vardır ki, öyle doldurulduğu için öyle çaldığını değil, öyle dilediği için o çeşit ses çıkardığını sanır. Bunlar, yağmurun bir yığın sebebler sonunda yağdığını değil, yağmak istediği için yağdığını söyleyen puta tapıcılardan ayırtsızdırlar."
"Her küçük, yarım, taslak entelektüel kendisini dünyanın mihveri sanır."
"Tavuğun, sığırın küçüğü, civcivi, palazı, danası güzeldir. Entelektüelin ise, büyüğü.."
"Entelektüeller, sosyal hayatın kanatlarında bir apartmanın merdiveni gibidirler. Hangi kata düşüyorlarsa orada oturanların pisliğini, temizliğini gösterirler."
***
.. Ve Nazım Hikmet'ten bir anı:
"Bir filim seyrediyordum. Acıklı olsun diye rejisörün artistlerine kadar elbirliğiyle uğraşıldığı belli olan bir film.
Bir kadıncağız var, bir delikanlıyı seviyor. Delikanlı da kadıncağıza tutkun. Gel gelelim delikanlı meteliksiz, hatun kişi de çok zengin bir adamın karısı.
Oyun arası, oluncayadek iki sevdalının güzel günlerini gördük, şarkılarını dinledik,tatlı sözlerini işittik.
Oyun arasından sonraki parçada işler kötüleşmeğe başladı. Zengin koca, karısının meteliksiz delikanlıyla seviştiğini öğrendi. Aldı kadını götürdü dağbaşında bir otele. Delikanlı deliye döndü. Eli ermez, gücü yetmez, neylesin? Ancak seven yürek bir yavukludan uzak kalmağa dayanır mı?.
Ne ediyor, ediyor, bir yerlerden para bulup tutuyor dağ otelinin yolunu. Bir karanlık gece. Kar yağar bir yandan, bir yerden nerde çalındığı belli olmayan haykırışlı bir müzik. İki sevgili dağ otelinin bir odasında buluşuyorlar. Tam iş tatlıya bağlandı derken kadın masadan tabanca çıkardı. Sıktı kurşunu kendi göğsüne. Delikanlı afalladı. Yere yuvarlanan sevgilisinin üstüne eğildi. Sağ elini aldı onun, dudaklarına götürdü. Kadının sağ elinin orta parmağında kocaman taşlı bir yüzük parlıyor. Burası filmin en dokunaklı yeri. Ben `Canım kadıncağız durup dururken niye bu işi yaptı? diye düşünürken, önümdeki sırada oturan bir delikanlı birden bire ayağa kalktı, sevgilisinin yüzüklü elini avuçlarında tutan artiste şöyle bağırmaya başladı:
`-Yüzüğü alsana budala? Yüzüğü alsana!...'
Bu bir yirminci yüzyıl delikanlısının sesiyse, ben de ondokuzuncu, ya da yirmibirinci yüzyılın adamıyım.."
Eğer
..tarihte yaşayan bir ünlünün kişisel hizmetçisi, ya da uşağı olma durumunda kalsaydınız, kimi seçerdiniz?.
..bugün dünyada olmayan birşeyi icad etme şansınız olsa, neyi icad ederdiniz?.
..doğum gününüzde istediğiniz şarkıcı ya da müzik gurubunun söylemesi mümkün olsa kimi seçerdiniz?..
Hakan & Utku'dan Pazar Keyfi
Geçen hafta gazetelerde yer alan bir haber, yok Fatih Terim'in transferi yok Mesut Bey'in Yüce Divanlık olmasıydı derken arada kaynadı gitti. Oysa çok önemli bir haberdi bu;
"Kadınlar silah altına alınıyor"
Eğer bu olursa tek sorumlu Erkin Koray. Daha doğrusu Erkin Baba'nın eski bir şarkısı; "Kızları da alın n'olur askere!" 40 yıllık bu şarkı sonunda amacına ulaşıyor. Eskiler bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş derler. Demek ki bir şarkıyı da kırk yıl söylerseniz oluyormuş. Kadınların askere alınmasıyla çok şey değişecek. Mesela bugüne kadar askerlere Mehmetçik derdik. Kadınlar asker olunca onların adı Ayşecik olacak.
Otobüs terminalinde asker uğurlamalarda bu sefer kadınlar havalara atılacak. Tabii uğurlamaya gelen diğer kadınlar başlayacaklar havadaki asker hanımı çekiştirmeye; "Ayol sanki bi o askere gidiyor. Şuna bak nasıl da havalandı..hıh.."
Birliğine teslim olan kadınlar asker kıyafetlerini beğenmeyecekler. "Bu postalın topuklusu yok mu?" şeklindeki isteklerine ise yanıt alamayacaklar.
Sabah sporunda "Yaylalar" türküsü bundan böyle "Aylalaaar Aylalaar.." şeklinde okunacak. Tabi şu sözler eklenerek; "komşu oğlunu zapteyle.."
Kadınlar doğal olarak asker karanavasını beğenmeyecekler, mutfağa girip kendi yemeklerini kendileri yapmaya kalkacaklar. Hepsi ayrı bir aşçı olduğu için bedelli askerlikten sonra yeni bir askerlik türü çıkacak. "Emine Bederli askerlik".
Mıntıka temizlikleri de şahane olacak. Yere sigara külü silken komutanlar anında fırça yiyecekler; "Komutanım külünü silkme, daha yeni temizledim oraları. Arz ederim".
Sabahları içtimalarda biraz sorun olabilir. Hizaya geç gelindiği zaman kadınların bunu yapabilmeleri biraz zor. Çünkü hepsinin göğüsleri farklı ölçülerde. Kadınlar sabah sporunun ardından Brezilya dizileri izlemek için izin talebinde bulunacaklar.
Bu kadar kadın biraraya gelirse dedikodu olmaz mı? Olacak elbet. Koğuşlar birbirinin dedikodusunu yapacaklar. Kadınlar sivilliklerinden kalma bir alışkanlıkla asker ocağına da altın günü kutlamaya kalkacaklar ve günlerini görecekler.
Kadınlar askere alındığına göre "haki renkli orkid pedler"in üretimine de geçilmesi gerekecek.
Gelelim çarşı iznine. Kadın askerlere 1 günlük çarşı izni tabi ki yetmeyecek. Hiç biri hava kararmadan birliğine dönemeyecek. Döndüklerinde de başları derde girecek. Geç kaldıkları için değil, ama selam vermedikleri için. Elleri kolları dolu dönecekleri için selam vermeleri mümkün olmayacak çünkü.
Askerlikten kaytarmak için kadınların pop şarkıcısı olup Amerikalara kaçmasına gerek yok. Kadınlar askere gitmemek için hamile kalacaklar. Eee bu durumda nüfus ne olacak orası meçhul.
Kadınların askere alınmasından en büyük zararı Bülent Ersoy ve Hülya Avşar görecek. Bülent Hanım erkekken askerlik yapmıştı. Şimdi bir daha yapacak. Hülya ise TV reklamlarını izleyen askerlik dairesi kendisine 5 ayrı askerlik çağrısı yapınca şok olacak.
hakanutku@hotmail.com
SEVDİĞİM LAFLAR
Hiç kimse özür bulmakta tembel insan kadar
başarılı olamaz.
Anonim (Teşekkürler Hüseyin)
BİZİM DUVAR
Jandarma..
Ne güzel yakıştı..Türkçe Jandarmaları..
Elinde bir sözlük, dünyada olup bitenlerden haberi yok, ahkam kesiyor.. Efendim, Güneş Tecelli "Arsenallilere" demiş, doğruymuş. Hıncal Uluç "Arsenal'a" demiş, yanlışmış..
Biz çocukken Arsenal bu ülkede çok ünlüydü.
Arsenal'in son hecesini bizim "Kemal, Cemal, Hilal" gibi ince okurduk.
Bu yüzden "Arsenallilere" demek doğrudur.
Zaman içinde adamların kendi isimlerini "Arsınıl" diye okuduklarını gördük..
O zaman "Arsenallalılara" demek de doğrudur.
"Los Angeles" diye okursanız, "Los Angeles'e" gidersiniz..
"Los Angılıs" diye okuyorsanız, "Los Angeles'a!.."
Öğretmek için önce öğrenmek gerek.. Hele dil gibi bir zenginlik, kullanım ve üslup içinde alabildiğine genişlik ve derinlik varsa..
Dilde "Cart, curt" olmaz..
Hayvan Sevgisi..
"Bu havyanların kökünü kurutmak, neslini tüketmek lazım.." diyor..
"Sorunu kaynağından kurutmak lazım" diyor.. "Bunların bebekleri ile savaşmak, onları büyümeden ve yenilerini üretmeden yok etmek gerek" diyor..
Kim mi diyor?..
"Dünyanın hiçbir ülkesinde sokak köpeği yoktur" dediğimiz için başta bana ve kendi yayın Müdürü Hamdi Türkmen'e demediğini bırakmayan sarışın güzel kızımız sokak köpeklerinin en büyük hamisi Öncel Özdemir!.. Büyük kentlerin yarısından fazlası karantina altındayken, sokak köpeklerine sahip çıkan ve bunu "Hayvanseverlik.. Hayvan Hakları" adına yapan Öncel, şimdi, Hitlerciliğe soyunmuş..
"Kökünü kurutalım" diyor..
Nasıl oluyor bu peki?..
Konu sivrisinek de ondan..
Sırça köşklerde yaşayan Öncel'in köpek saldırısı, kuduz köpek, köpek fobisi yok.. Aşıya, doktora ulaşma, çok pahalı tedavileri ödeyecek parayı bulma sorunları yok..
Ona dokunmayan bin yaşasın, halkı perişan etse de.. Ama sivrisinek, Öncel'e ayrıcalık tanımıyor. Onun evine, arabasına da girip sokuyor.. Kaşındırıyor.. O zaman kökü kurutulmalı..
Halk kudursun.. Öncel kaşınmasın.. Çelebi böyle olur, bizde hayvansever dediğin..
Pazar Neşesi
Pazar Neşemiz Kazım Okçuoğlu'ndan.. Kadın eczaneye girmiş.. Etrafa bakmış.. Rafları incelemiş.. Aradağını bulamamış olmalı ki, utana sıkıla eczacının yanına gelmiş, etraftan duyulmayacak kadar kısık bir sesle "Affedersiniz" demiş.. "Sizde ekstra large, yani çok büyük boy prezervatif bulunur mu?.."
"Bulunur" demiş eczacı.. "Kaç tane istiyorsunuz?."
"Ben istemiyorum" demiş kadın.. "Ben istemiyorum.. Ama isteyen biri çıkana kadar, şu köşede durup beklememe izin verir misiniz?."