Türkİye'de ekonomi belirli bir hız ve dinamizmle büyüyüp gelişirken, siyaset bu hıza ayak uyduramadı. Ekonomi ile siyaset arasındaki fay hattı ikide bir Türkiye'yi sarstı.
Siyasi krizler ve istikrarsızlık son 30 yılda ekonominin büyüme potansiyelinin tam anlamı ile hayata geçirilmesini önledi.
Son 30 yılda siyasetin hem ülkeyi hem de ekonomiyi nasıl sarstığını hatırlayalım:
Son 30 yılda tam 27 hükümet göreve geldi. Bir hükümetin ortalama görev süresi 406 günü aşamadı. Bir ekonomik program ancak iki - üç yılda sonuç verebildiği için çok sayıda paketin yarı yolda bırakılmasıyla sonuçlandı.
Esasında siyasi istikrarsızlık vasat performansın tek nedeni değil. İtalya'da yalnız son 55 yılda 60'ı aşan sayıda hükümet işbaşına geldi. Ancak ekonominin gerekleri yapıldığı için, bu ülke İngiltere ile boy ölçüşür bir düzeye yükselebildi. Kayıkçı kavgaları, demeç yarışları, laf oturtma merakı ve kaba bir popülizm Türkiye'nin en güzel yıllarını kaybetmesine yol açtı.
Çizelgede görüldüğü gibi uygulanan dokuz önemli paketin ancak biri üç yılın üzerinde bir süre ile uygulanabildi. Hükümetler, ekonominin tam olarak iyileşmesi için gerekli sabrı nadiren gösterdi.
1970 yılında kent nüfusu toplam nüfusun yüzde 40'ını oluşturuyordu. Okuma yazma bilenlerin oranı ise yüzde 56'ydı. Bu nüfus bileşimine göre örgütlenen partiler, aradan geçen 30 yıla rağmen yeniden yapılanamadı.
Çözüm için politika üreten parti yerine "politika yapan" parti modeli örgüt içi demokrasinin serpilmesine imkan vermedi. Bu örgütsel yapı nedeniyle partiler, kendilerinin hikmet-i vücudu, varoluş kaynağı olan demokrasi ve insan haklarına gerektiği ölçüde sahip çıkamadı ve geliştiremedi.
Demokrasinin derinleştirilmesindeki gecikmeler, girişimciliğin ve ekonominin atağını engelleyen diğer bir neden oldu.
Dokuz paketin yaklaşık 17 yıllık uygulama süresi içinde zoraki fedakarlığa mecbur bırakılan halk kitleleri, bu sabır ve tahamüllerinin karşılığını alamadı. Çekilen sıkıntı ve zahmetler boşa gitti.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, parti liderleri ile toplanarak gerilimi düşürmelerini istemesi olumlu sonuç verebilir.
Partiler hiç olmazsa bir yıl süre ile orta vadeli politik hesapları bir tarafa bırakan bir ateşkes uygulamasına gidebilecek dirayeti göstermek zorunda.
Hükümet, çalışanları temsil eden sendika liderleri ile diyalog kurmada isteksiz. Bekledikleri ilgiyi ve diyalog çabasını göremeyen sendikalar da azami talepleri ile işverenlerin karşısına çıkıyor.
Başbakan Ecevit, aylar geçmesine rağmen uygulanan programın ardına siyasi ve tarihi ağırlığını koyamadı.
Yaklaşan gecenin son treni, henüz kaçmadı. Biraz sorumluluk ve diyalog arzusu ekonomik durgunluk ve kriz gecesi başlamadan önce ekonomiyi düze çıkarabilir.