Sevgili Erdal Bilallar Topkapı Sarayı'na turist otobüsleri giriş-çıkışı ile ilişkili olarak yazdığım yazıya yanıt verdi. Çok da iyi etti. Çünkü bu sorunun enine-boyuna tartışılması, farklı görüşlerin ortaya çıkması ve sonunda bir çözüme gidilmesi bence çok önemli.
Önemli, çünkü Topkapı Sarayı'na giriş-çıkış sorunu bence şehircilik ve tarihi eser korumacılığı denen alanla turizm denen ve kimi zaman birbiriyle çelişen hatta çakışan iki alanın barış içinde birarada varolması konusunda simgesel bir değer taşıyor. Bir diğer deyişle, biz turistin ve turist otobüslerinin Topkapı Sarayı'na giriş-çıkışını çözümlersek, bana sanki çok önemli bir çok şeyi daha daha çözümleriz gibi geliyor.
Doğrudur, Topkapı Sarayı'na bir süredir gitmedim. Ama Bab-ı Hümayun denen dış kapının üzerindeki çizikleri ve tahribat izlerini avucumun içi gibi biliyorum. Çünkü bu izler hep vardı. 10 yıl önce de, 20 yıl önce de... Keşke Saray Müdürlüğü, ya da Bakanlık bu kapıyı bir onarma ve temizlenmeye alsa da, bu çirkin görüntü kaybolsa...
Demek ki bu izler çok eskilerden de kalmış olabilir, daha yakın zamanda yapılmış ta... Elbette en ideal çözüm bu tarihsel kapıdan hiçbir aracı geçirmemek ve burayı sadece yaya girişine ayırmaktır. Ama ideal çözümlerin kimi zaman hiç gerçekleştirilemez olduğunu bilmez miyiz?
Önce şunu bilelim: Topkapı Sarayı'nın içinde hiçbir biçimde kullanılmayan geniş bir alan var. Nedeni: Buranın askeri alan olması. Önce bunu sorgulamak gerek: Böylesine önemli bir tarih alanında askeri tesislerin ne işi var? Buranın Boğaz geçişinin gözlenmesi açısından stratejik bir önemi mi var?
Eğer öyle değilse, askerin buradan yavaş yavaş elini-ayağını çekmesi ve bu geniş alanın tarihsel-turistik amaçla tanzimi düşünülebilir. Öylesi bu yöre için çok daha hayırlı olur.
O alanın içinde bulunan otoparka giriş-çıkış ise, yazımda belirttiğim gibi belki aşağı yönden açılacak bir kapıdan yapılabilir. Sarayın tümü tarihi bir surla çevrili olduğu için bunun mümkün olmadığı iddiasına karşı da, belki uygun bir yerden alttan bir kazı yapılıp bir tünel açılarak böyle bir giriş sağlanabilir diye düşünüyorum. Fantezi demeyin, eloğlu bu konularda neler yapıyor!..
Ben, Erdal Abi çok iyi bilir, İstanbul'a ve onun tarihsel-doğal güzelliklerinin korunmasına gönül vermiş bir insanım. Yoksa zaten Sabah-İstanbul'un değerli sayfalarında işim ne? Ama aynı ölçüde gerçekçi olmaya ve yapılabilir olanı araştırmaya çalışıyorum. Ki gazetecilik yaşamımda hep böyle yapmayı denedim. Bu açıdan Topkapı için düşündüğüm şeyler de belli bir gerçekçi olma çabası içeriyor.
Keşke Topkapı ve çevresinin tanzimi, otopark ve otobüs sorunları konusunda bir geniş kapsamlı toplantı yapılsa, konuya tüm ilgi duyanlar çağrılsa da ortaya ideale yakın çözümler çıksa... En iyisi bu olmaz mı?
İstanbul'da sanat olayları artık dur-durak bilmiyor. Ve kimi zaman bir çok şeye yetişememenin, bir çok şeyi izleyememenin üzüntüsünü yaşıyorsunuz.
Mesleğim gereği görmem gereken tüm filmlere, hemen her sabah yapılan basın gösterilerine bile yetişemiyorum. Ayrıca İstanbul tiyatro festivali bitti, müzik festivali başlıyor. Yapı-Kredi, yağmur yüzünden gidemediğim Jose Feliciano ile startını aldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise 15 Haziran'dan itibaren çok ilginç konserler içeren bir 3. Uluslararası Boğaziçi Festivali başlatıyor. Ve ben bu arada tiyatro festivalinde Genco Erkal veya Yıldız Kenter'in oyunlarını kaçırmanın ya da Ali Poyrazoğlu "Kobay"ını hala görememiş olmanın sıkıntısını yaşıyorum.
Şimdi de Salı gününden itibaren 3. Uluslararası Arkeoloji Filmleri Festivali başlıyor. 6-9 Haziran arası tüm dünyada arkeoloji üzerine çekilmiş filmler gösterilecek. İtalyan Kültür Merkezi, Vehbi Koç Vakfı, Cumhuriyet gazetesi ve FİAT sponsorluğuyla gerçekleşen gösteriler, İtalyan Kültür Merkezi'nin Tepebaşı'ndaki salonunda yer alacak ( Tel: 293 98 48)
Hepsi iyi de tüm bunların aynı anda olması ve sanatseverlere gerçek bir "Haziran Sıkıntısı" yaşatılması şart mıydı diye merak ediyorum!..