kapat

18.05.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MURAT BİRSEL(mbirsel@sabah.com.tr )


Danimarkalıların saflık ve iyiliği

Danimarka Emniyet Müdürü olay çıkmayacağına çok inanıyordu, olay çıktı. Şimdi dışardan bakınca "Olay çıkacağı belliydi" diyor insan, buradan bakınca öyle algılamıyor.

Danimarka'da o kadar sakin ve farklı bir günlük hayat var ki, akıllarına gelmiyor. Bir örnek vereceğim durumu iyi anlatacak...

Burada kırmızı bisikletler var. Kırmızı bisikletin anlamı farklı (Bizdeki sarı araba taksidir gibi). Bisikletin rengi kırmızı olunca, kamu bisikleti (vatandaşın emrinde anlamında) oluyor.

İsteyen alıyor, gideceği yere kadar gidip orada bırakıyor.

Sistemi bize uygulayarak anlatıyorum...

Düşünün ki Ortaköy'de bir kamu bisiklet istasyonu var, oradan bir bisiklet alıyorum ve bir fişin üzerine "Murat Birsel, şu gün şu saatte bisiklet aldım" yazıyorum.

Sonra gideceğim yere gidiyorum, mesela Şişli'deki istasyona bırakıyorum, orada da "Şu gün şu saatte bıraktım" diyorum. Bu verileri bilgisayara girip bakıyorlar, oradan bisikletleri takip ediyorlar.

***

Buranın sistemine dair başka bir örnek...

Arabalarda ön camın içinde şeffaf kadranlı bir saat var.

Bu saatte bir tane akrep yer alıyor, park ettiğinizde saat kaç ise siz o saatin üzerine getiriyorsunuz. Trafik polisi sizin kaçta park ettiğinizi o saate bakarak anlıyor ve o bölgedeki normal park süresini aşıp aşmadığınızı öyle kontrol ediyor.

Daha da garibi olabiliyormuş, bizde evin anahtarını kaybetseniz, bütün kilitleri değiştirirsiniz, burada üzerinde adres yazılı ev anahtarını "Düşürmüşsünüz" diye eve getiriyorlar(mış).

Diğer iki örneği gözlerimle gördüm, bunu aktardılar!

Ama belli ki kafa yapısı ve birbirine güven bizimkinden (ve Amerika'dan, İtalya'dan, İngiltere'den, Fransa'dan) farklı!

Yine "holigan" vahşeti

"İngiliz Vahşeti" demek istemiyorum, bütün İngilizleri aynı kefeye koymamak için ama bunlara insan diyemezsiniz.

Daha doğrusu içtikçe insan olmaktan çıkıyorlar... İngiliz taraftarlar sabahın erken saatlerinde "kuzu gibiydiler".

Lakin saat sabahın 10'u gibi içmeye başladılar, içtikçe çıldırdılar.

Böyle bir bira tüketimini tahayyül etmek de zor, altı-yedi saat aralıksız sürekli içiyorlar, daha da içecekler! İçip içip dağıtıyor, Türklere "bulaşıyorlar".

Ama başlarına alışmadıkları bir iş geldi, Türklere sataştıklarında bizimkiler cevap verdi. Sonuç: Kopenhag sokaklarında bir tür iç savaş manzarası var, polis yetersiz kaldı, komşulardan polis ithal ettiler ama işin içinden çıkabildiklerini söylemek zor.

İngiliz taraftarlar serseri takımı, Türkler arasında karısını çoluğunu çocuğunu almış aile babası insanlar var. Bunlar gittiler, 50 küsur yaşındaki Türk taraftarın kafasında bira şişesi kırdılar. Bu manzaralar karşısında bizimkilerin de eli armut toplamıyor ama ortada futbola, finale hiç yakışmayan manzaralar var. Umarım maç sonrası tırmanmaz ama şu haliyle bile İngiliz seyircisini ve takımlarını -kendilerini düzeltmedikçe- her türlü müsabakadan ihraç edecek deliller burada mevcut.

Teşekkürler Galatasaray!
Şu satırları yazdığımda Kopenhag sokakları "Galatasaray Galatasaray Cim Bom Bom" diye inliyor, maça saatler kala...

Siz okuduğunuzda sonucu biliyor olacaksınız!

Sonucu bilmeden yazmanın verdiği tek bir avantaj var, o da kaybetme ihtimaline karşı objektiflikten uzaklaşmadan "Teşekkürler Galatasaray" demek.

Kazandıysak zaten, Sakıp Sabancı'nın dediği gibi, Meclis'ten bir kanun çıkartıp Galatasaray'a 100 milyon dolar versek bile az.

Ama kaybetsek de en az bir 50 milyon doları silip atmamak, durumu sıfırlamamak, lazım.

Dile kolay, bütün Avrupa, Galatasaray -yani Türkiye- diye yatıp kalktı!

Kazandıysak zaten büyük bayram, bütün Türkiye her alanda şahlanır.

Ama şu geldiğimiz aşamada en kötü ihtimal bile -final oynamak- bütün bütün Türkiye'ye doping etkisi yapmalı...

Neticede herkes kendi sektöründe finalde olsa, dünya -şu anda algılamaya başladığı gibi- bambaşka bir Türkiye imajı görecek.

***

Türkiye'den parlayan bir "imaj değişikliği" ışığı daha var.

Yeni Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in adı, dünya basınında, Türkiye'yi gerçek demokrasiye taşıyacak aday olarak anılıyor.

Böyle algılandı...

Nadiren böylesine lehimizde bir peşin yargı yakalamış durumdayız.

Genelde tersi olur, ne yapsanız o olumsuzluğu silemezsiniz, bu sefer çok olumlu başladı, değerlendirmeyi bilmek gerek.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır