Euro'nun düşüşü
Yazıyı Çarşamba günü saat 16'da gazeteye yolluyorum. Nisan enflasyonu ise saat 16.30'da açıklanıyor. Anlayacağınız yarım saatle enflasyonu kaçırıyorum. Ama siz bu satırları okurken enflasyonu biliyor olacaksınız.
Hemen beklentilerimi söyleyeyim. Mart enflasyonu yayınlandıktan sonra, Aralık'taki tahminlerimde küçük bir revizyon yaptım. Nisan için TEFE ve TÜFE'yi sırası ile yüzde 2.5 ve 3.2 öngörüyorum. Bakalım ne kadar tutacak? Pazar günü tefsir ederiz. Bugün euronun macerasına bakacağız. İzliyorsunuz. Euro iktisatçıların baş belası olma özelliğini sürdürüyor. Sürdürmek ne kelime, giderek en büyük sorunlarımızdan biri olmaya başladı.
Nedenini biliyorsunuz. İktisatçılar doların euroya karşı değer kaybedeceğini iddia ediyorlar. 1999'un ilk günlerinden beri böyle. Biz dolar değer kaybedecek dedikçe, euro değer kaybediyor, dolar yükseliyor. Neyse ki kendimi pek yanlız hissetmiyorum. Üç aşağı beş yukarı bizim mesleğin tümü aynı yanılgılardan muzdarip. Arada bir özeleştiri yapıp gene yanlış tahminler vermeye devam ediyoruz.
YAPISAL MI?
Giderek iki ayrı yaklaşım oluşmaya başladı. Bazıları, euronun düşüşünü AB ile ABD ekonomileri arasındaki yapısal farklılıklardan kaynaklandığını söylüyor. Bunlar daha çok piyasalara yakın kişiler. Akademik iktisatçılar arasında sayıları az. Analizin odak noktası internet ve diğer teknolojik gelişmeler. ABD'nin bu konularda AB'nin çok önünde olduğu biliniyor. Yeni teknolojilerin neredeyse tümü Amerika'da geliştiriliyor.
Daha önemlisi, Amerika'da yeni şirketleri destekleyen anlayış daha yaygın. "Risk sermayesi" kurumları çok güçlü. Toplum müteşebbisi ve teşebbüsü teşvik ediyor. Sermaye piyasaları ödüllendiriyor.
Yapısalcılar, Amerikan borsasının rekor düzeylerde seyretmesini de güçlenen "yeni ekonomiye" bağlıyorlar. AB borsalarının ise hala "eski ekonomi" şirketlerinin hakimiyetinde olduğunu hatırlatıyorlar.
Bir başka husus, ABD'de tüm piyasalarda rekabetin daha sert yaşanması. Avrupalılar arasında "Amerikan modeline" itiraz edenler çok. Vahşi kapitalizmin toplumda insani maliyetleri arttırdığını, gelir dağılımını bozduğunu düşünüyorlar.
Ama, neticede Amerika'da piyasaların çok daha esnek olduğunu da kabul ediyorlar. Zaten başka çareleri yok. 1990'lar boyunca ABD ekonomisi AB'nin neredeyse iki katı hızla büyüdü. Yüksek büyümesini hala sürdürüyor. Bu analizin sonucu belli. AB ekonomisinin zafiyetleri euroya değer kaybettiriyor. Yapısal reformlar yapılmadıkça, euro düşmeye, dolar yükselmeye devam edecek. Euronun pekala 0.80 hatta 0.70 doları görebileceğini iddia edenler bile var. Bunlar en azından birkaç yıl içinde doların değer kaybetmeyeceğini düşünüyorlar.
BALON MU?
Karşı taraf, olayı mali piyasalarda sık sık görülen dalgalanmalarla açıklıyor. Mantığı nisbeten basit. Dolar yükseldikçe, piyasa oyuncularının dolara talepleri artıyor. Hepsi bundan ibaret. Geride yapısal yada başka reel nedenler bulmak mümkün değil. Benzer spekülatif dalgalanmaları borsalarda görüyoruz. Yükselme trendi, kendi kendini besliyor. Ancak, bir kere kırılırsa, bu kez kendi kendini besleyen bir düşüş eğilimi ortaya çıkıyor.
Bu görüşe göre de dolar daha yükselebilir. Ama, eninde sonunda spekülatörler kar realizasyonuna gidecekler. O zaman değer kazandığı hızla değer kaybedecek. Çıktığı gibi düşecek. Hatta, piyasaların "sürü psikolojisi" ile gereğinden fazla bile düşebilecek. Yani balon teorisini savunanlar, en çok bir yıl içinde doların değer kaybedeceğini iddia ediyorlar.
Hangisi doğru? Cevabı bilsem size bu satırları yazarak vaktimi kaybedecek yerde parite üstüne spekülasyon yapıp zengin olurdum. Ben bilmiyorum. Biliyorum diyenlere de fazla inanmamanızı tavsiye ediyorum. İktisatçı fıkralarını unutmayın. Ateş olmayan yerde duman çıkmaz.