Yarın günlerden Cumadır, Cuma..
Cumhurbaşkanı seçimi yarın bitecek galiba? Meclis'teki oylamadan sonra medya esnafının ne kadar aklı ereni varsa oturup böyle yazdı.. Manşetler bile aynı dilden şakıdı.. Ben de oturduğum yerden şaşırdım kaldım..
Başımıza bu cumhurbaşkanı seçimi çıktı da medya olarak ne kadar yaratıcı olduğumuzu görüp, yeteneklerimize bir kez daha iman ettik.. İkinci oylamadan sonra her üç gazeteden ikisinin manşeti aynıydı:
- "Cuma'ya bu iş tamam.."
Köşe yazarı esnafından da geri kalan yok.. Onlar da yaratıcılıklarını başka başka yollardan gösteriyor.. Temsil, Ahmet Necdet Sezer'in adı gündeme geldiğinden beri bir "Sezar" edebiyatı başlatıldı..
Yeni cumhurbaşkanı adayını onaylayanlar hemen "Sezar'ın hakkı Sezar'a.." başlığına sarıldılar.. Kimi bu beylik lafı yazısında geçirdi..
Üşenmeyip, saydım.. Tam oniki değerli yazarımız "Sezar'ın hakkı Sezar'a.." lafından gayrete gelip, o günkü makalesini öyle yazmış..
***
Allahtan adayımızın soyadı Sezer.. Mazallah "Tosun" olsaydı, o zaman görürdünüz başlıkları:
- "Adayımız Tosun, hayırlı olsun.."
Bizim Salih Memecan da kaçırmazdı fırsatı.. Elinde tebeşir olan bir politikacı tipini hela duvarına "Adayımız Tosun.." diye yazarken çiziktirirdi.. Bu arada Baba'nın nasıl gümbürtüye gittiğine bakan yok tabii..
Baba bu işi yapmalı..
Düne kadar uçaklara doldurup orayı burayı gezdirdiği, yedirip içirdiği kim varsa kendisini "Sezer olayına" kaptırmış, fikir döktürüyor.. Bir Allah'ın köşe yazarı kulu da çıkıp:
- "Lan arkadaşlar, bu adamın o kadar ekmeğini yedik.. Yenisine yağ çekeceksek hiç değilse seçilmesini bekleyelim.." demiyor.. Bu gidişat yüzünden Baba'nın siniri tepesine çıksa, çağırsa adamlarını:
- "Şu benimle gezip tozan yazar makulesinin otel ekstralarını çıkarın bakalım.." dese.. Ardından da:
- "Bütün otel ekstralarını sahiplerine gönderin, ödesinler.." diye buyursa!
Aha, bakın buraya yazıyorum, Köşe yazarları o saat tefecilerin eline düşer..
***
Ben bu köşe yazarları gibi nankör değilim.. Kendimi en azından; bizim evin arkasındaki tarihi Baruthane binasını hizmete soktuğu için borçlu sayarım..
Tarihi Baruthane binası ile komşuyuz.. Bu mekan taaa 1800'lerde yapılmış.. Zaten Ataköy'ün eski adı Baruthane.. Şimdi Ataköy'ü Bakırköy'e, yani eski adıyla Makriköy'e bağlayan İstanbul Caddesi'nin adı da devr-i cumhuriyette "Baruthane caddesi" imiş..
Asrileşme hamlemiz sırasında buraya Ataköy deyip, çıkmışlar, Baruthane ismi unutulmuş gitmiş.. İşte semte adını veren o tarihi bina da unutulmuşların başında geliyordu..
Bir aralar sahipsiz kalan bu binaya "Satanist" denilen aşırı "Şeytan yanlısı" gençlerin sahip çıktığını duyduk.. Duyduk, diyorum.. Binaya komşuyum.. Pencerelerimiz birbirine bakar.. Ben bir kez bile içerde ayin yapıldığına filan şahit olmadım..
Lakin iki üç tipi kayık bebeyi içeri girip çıkarken görmüşler, olay birden medyanın diline düştü.. Bizim Baruthane binası, oldu size Satanistlerin işkencehanesi.. Tevatür üzerine tevatür..
Yok kedi kurban ediyorlarmış, yok birbirleri ile halvet olup Şeytan'a ağıt yakıyorlarmış, yok bilmem ne..
Bereket birileri binaya el attı da tevatürün sonu geldi.. İnşaat makinalarını oradaki boş alana yığdılar.. Kesme taşlar getirdiler.. Çimento kardılar.. Önce binanın etrafındaki yıkık duvarları taştan, hem de yeni baştan ördüler..
Açacak yer mi lazım?
Sonra ana binayı restore etmeye başladılar.. Ben de evin arka balkonunda bu gayrete bakıp "Maşallah, maşallah.. Elleri de pek tetikmiş.." diye keyifleniyorum..
Meğer binanın açılışını Baba'ya yaptıracaklarmış.. Acelenin sebebi buymuş..
Baba o günlerde cumhurbaşkanlığı süresinin tam ortalarında.. Yokuşu aşmış yani, zaman olarak inişe geçtiğinden aklındaki hesaplar başka..
Her gün iki üç yer açıp, on heyet kabul ediyor.. Her akşam devlet televizyonu başta olmak üzere ekranlara çıkıp, günlük gidişat üzerinden vatandaşa nasihat ediyor..
Vatandaş da onu her dakika bir yeri açarken gördüğünden "Hele pehlivan kesimli cumhurbaşkanımıza hele.. Maşallah memleketi tek başına imar etti.." deyip bravo çekmekte..
O sebepten Baba'ya hergün açacak bir yerler lazım..
Açılış yapacak yer bulamadı mı bunalımlara giriyor, o zaman da siyasi kriz çıktıyor.. Siyasi kriz çıktı mı borsacı kısmı rahat durmaz.. Kağıt satmaya başlar, derken ekonomi ondan etkilenir.. Sistem çatır çatır çatırdamaya başlar..
***
75'inci yıl etkinlikleri mi ne oluyordu.. Hani Hülya Avşar da etkinlik kapsamında Ricky Martin'in kıçını apazlamıştı.. Tam o günlerde Baba'ya açtıracak yer, sokturacak hizmet arayanların aklına tarihi Baruthane binasının onarımı gelmiş..
Burası tamamlandıktan sonra konservatuar olarak hizmet göreceğinden kamu malı sayılır.. Kamu malını da Baba'dan başkasına açtırmak olmaz..
Davulla zurnayla geldiler bizim evin arkasına.. Dört duvar ortasındaki çıplak binanın kapısına da kurdele koydular ki Baba kessin, açıldığı böylece belli olsun..
Baba devlet erkânı ile birlikte geldi.. "Bu konservatuar değerli sanatçılar yetiştirecektir.. Sanata verilen değeri fevkalade önemsiyorum.." dedi.. Bu mealde ileri geri konuştu..
Hayır duaları arasında binanın açılışını yaptıktan sonra çekip gitti..
Tabii Baba açtı diye bina açılmış olmadı.. Tam bir sene tek çivi çakılmadan yatırdılar koca inşaatı..
Onbeş gün önce yeniden gayrete geldiler.. Binanın etrafında çevre düzenlemesi yapmaya, eksiğini gediğini tamamlamaya başladılar.. Tarihi Baruthane binasının 15 Mayıs'ta bir açılışı daha varmış..
Şimdi dertleri ona yetiştirmek.. İhtimal Baba görevi teslim etmeden bir gün önce gelip burayı yeniden açacak.. Ben de balkondan seyredeceğim.. "Baba bu güzelim binayı üçüncü kez hizmete sokamayacak.." diye içleneceğim..