AKŞAM işten çıktık. Eminönü'den Kadıköy'e geçiyoruz. Üst kattaki oturma salonundayız. Salona 15-16 yaşlarında pejmürde kılıklı, başörtülü bir kız girdi. Kucağında 6-7 aylık, tombul yanaklı, iri siyah gözleriyle fıldır fıldır bakan bir bebek vardı. Kız, sıkı ezberlediği ve sık sık tekrarladığı belli olan şu "çadır tiyatrosu tiradı"nı, papağan gibi okudu:
"MUHTEREM ağabeylerim, ablalarım! Görmüş olduğunuz çocuğum had safhada hasta olup, Cerrahpaşa Hastanesi'nde haftada üç gün böbreklerinden su alınmaktadır. Artık masrafı ödeyemiyorum. Siz ağabeylerim, ablalarım bir yardım ediverin de şu yavruyu kurtarayım."
SONRA yüzünde acındırıcı, riyakarca bir ifade, parsa toplamaya başladı. Vicdan sömürüsüne aldananlar çoktu. Fakat gençten bir yolcu, "yalancı anne"nin dümenine çomak soktu:
"Ben Haseki'de doktorum. Böbrek hastası çocuk böyle olmaz, sen yalan söylüyorsun. Bak, çocuğun sırtını açmışsın; üşütüp asıl şimdi hasta edeceksin. Bebeği istismar etme, çok ayıp."
KIZ "Valla billa hasta abi" filan diye pes perdeden yaltaklanınca doktor, "Sana kartımı vereyim, hastaneye getir. Muayene edeyim. Ama hasta değilse, hesabını sorarım" dedi. Bunun üzerine kız çirkefleşti, "Sana ne yaa!.. Ne karışıyorsun beee!.. Manyak mısın!.." diye ciyakladı. O anda doktorun çevresinde 10-15 yaşlarında 4-5 "ayakkabı boyacısı", "tehditkar bir küme" oluşturdu. Belli ki hepsi "kumpanya"dandı; ve vapurun içinde bir "vicdan istismarı kumpası" kurulmuştu.
PEKİ gösterişli üniforması ve belinde tabancasıyla zaman zaman devriyeye çıkan "koruma görevlisi" ve diğer vapur görevlileri nerede idi?
ONLAR besbelli, bu gibi "vicdan sömürüsü kumpanyaları"nın, vapurları dolduran seyyar satıcıların "uzaktan bakan izleyicisi" konumunda kalmayı tercih ediyor.