Anayasa ironisi...
Demirel için 5+5 değişikliğinde öylesine anayasa ihlali yaşandı ki, küçük dilimizi yuttuğumuz anlar oldu. Ardından beşli mutabakatla Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı cumhurbaşkanlığına aday gösterdik.
21. Yüzyıl Türkiyesi'nin en buruk siyaset ironisi budur...
Cumhurbaşkanının Meclis içinden seçilmesi için elimden geleni yaptım. Çünkü cumhurbaşkanının Meclis'ten seçilmesini parlamenter demokrasinin can damarı sayıyorum. İçerden seçilenin, dışardan getirilenden daha etkin bir cumhurbaşkanı olacağına inanırım.
Ama, Ahmet Necdet Sezer ismini önemli bir sıkıntının giderilmesinde isabetli tercih ve değerlendirme olarak görüyorum. İnanıyorum ki üçüncü turda cumhurbaşkanı seçilecektir.
***
Anayasamızda kuvvetler ayrımı var. Bugüne kadar cumhurbaşkanları hep yasama ve yürütme erkinden seçildiler. İlk kez yargı erkinden ve en yüksek mahkemeden bir adayı cumhurbaşkanı olarak seçiyoruz. Bunu da kaçırılmayacak fırsat olarak görüyorum.
Anayasa'nın 104. maddesine göre cumhurbaşkanının tam kırk tane ve kırkı da birbirinden önemli görevi ve yetkisi var; ama hiç biriyle ilgili sorumluluğu yok... Bu düzenlemenin en büyük şikayetçisi de Ahmet Necdet Sezer'dir.
Cumhurbaşkanlığı seçimini sürekli kriz haline getiren düzenleme de budur...
***
16 Mayıs sabahı Ahmet Necdet Sezer, artık yürütmenin başıdır. Yani Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık edebilir; görüşmeleri yönlendirebilir. Kendisi anayasa hukukçusudur. Cumhurbaşkanı sorumsuzluğunun şiddetli şikayetçisidir ve sorumlu cumhurbaşkanı olmak istediğini açıklamıştır.
Öyleyse yapılacak şey, Anayasa'nın 104. maddesini değiştirmek için bir çalışma yapmak ve hemen Bakanlar Kurulu'nu toplayarak konuyu görüşmeye açmaktır. Türk ulusu demiri tavında dövmeye meraklıdır.
Cumhurbaşkanı, hükümeti ikna ederek bu tasarıyı en kısa sürede Meclis'e gönderirse, yaz tatiline girmeden çok önemli bir konu sonuca bağlanmış olur.
Sezer sunu yapar mı? Sanırım yapar...
Yapmazsa ne olur?
O zaman Anayasa Mahkemesi yıldönümlerinde söylediklerinin laf ola beri gele sözler olduğu iddia edilir.
***
Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümü törenine davet edilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkanı Wildhaber'in konuşmasını ilginç bulduğumu belirtmek istiyorum.
Bence bu törene, AİHM Başkanı değil, çağdaş demokrasilerin anayasa mahkemeleri başkanları çağrılmalıydı ve onların konuşmaları sağlanmalıydı.
Bizdeki sorun, AİHM'nde maruz kaldığımız durum değil, ona zemin hazırlayan anayasal ve yasal düzenlemelerin yarattığı sıkıntılardır. Düzeltilmesi gereken de budur.
AİHM Başkanı diyor ki, Türk Anayasa Mahkemesi, insan hakları, hukuk üstünlüğü, düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü konularında hüküm verirken Strasbourg içtihatlarını kullanırsa, AİHM'nde Türkiye aleyhine çıkan kararların önemli bölümünü önleyebilir.
Teklif güzel... Kibarca, hukukunuzu düzenleyin diyor.
Belki AİHM içtihatlarını iç hukukumuzda kullanmaya başlayabiliriz. Ama asıl sorun, AİHM'ne gidişi zorunlu kılan hukuk yapısını değiştirmektir...
***
Bütçe görüşmelerinde parti liderlerini dinliyorum. Kimi John Locke, kimi Stuart Mill, kimi Adam Smith gibi konuşuyor...
Hukukçularımıza bakıyorum; hepsinde bir Seneca, Ciceor, Solon edası var..
Kürsüye çıkanlara bakın; sanki Montesqueu, Mirabeau, Danton, Sartori'yi dinliyorsunuz...
Ama liberal ekonomiyi hakim kılacak sağlıklı yapıyı, liberal demokrasiyi yerleştirecek mevzuat derinliğini ve insan haklarını yücelten hukuk üstünlüğünü idrak edemiyoruz...
Bence Ahmet Necdet Sezer'in kaçıncı turda seçileceğinden çok, seçilince bunları yapıp yapmayacağı üzerinde yoğunlaşmak lazım...
Televizyonlarda, gazetelerde tartışılacak konu bu olmalıdır; çünkü artık göründü ki, Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı seçilecektir...