Meclis şüphesiz halkın temsilcisidir. Ancak egemenliğin millete ait olduğunu da unutmamak lazım. Nitekim, halkın belli bir kesitinin olumlu karşıladığı bir yaklaşım -Sayın Cumhurbaşkanı'mızın görev süresinin uzatılması ile ilgili tasarı- belli bir dayatma ile geldiğinden, beklenen kabulü görmedi. Burada koalisyon ile hükümet dengesi, koalisyon partileri arasındaki dengeler ve parti içi dengeler de önemliydi.
Türkiye'de halk istikrar taraftarı. Hükümeti oluşturan partilerin ve Sayın Başbakan'ın da bu bilince öncelik verdiği görülüyor. Ancak bu istikrar arzusu, Türkiye'nin kaderini etkileyecek önemli kararların, sürekli kapalı kapılar ardında alınması anlamına gelmemeli. Cumhurbaşkanlığı gibi hayati bir konu, adayların kariyerleri, donanım ve fikirleri objektif olarak gözden geçirilmeden karara bağlanmamalı.
Önümüzdeki günlerde, pazarlıklar sonucu tek adayda anlaşılması ne kadar doğru olacak bilemiyorum. Ancak bir ihtimalle doğru olabilir. O da, parti liderleri halkın nabzını gerçekten tutabilmişse. Halk, hissiyatın ötesinde bu işleyişe dahil edilmedikçe, adayların Türkiye'ye yaptıkları ve yapabilecekleri katkı irdelenmedikçe, sağlıklı seçim yapmak zor. Bazı sözü geçen kişiler halkımızca iyi tanınabilir. Ancak tanınmayanları da vardır ve bu kişilerin Türkiye'ye dair ne gibi bir iddia ve kapasiteye sahip oldukları anlaşılmalıdır.
Aday belirleme sürecinin oldu bittiye getirilmemesinde ve şeffaflık ilkesinin ön plana çıkarılmasında büyük fayda var. Burada medyanın, olayları ve kişileri 'medyatik'leştirmeden kıyaslayıp, halkın nabzını sağduyuyla tutması çok önemli. Aynı sağduyuyu Meclis ve parti liderlerinden de bekliyoruz. Herkes, partilerin pazarlık masasına oturacağının farkında. Ancak önemli olan Türkiye Cumhurbaşkanı'nın o parti, bu parti veya dışardan olması değil, adaylar arasında `en iyi' olmasıdır.
Dünyada artık ideolojik farklılıklar büyük ölçüde yerlerini gerçekçiliğe bıraktı. Şu bir gerçek ki, koltuk değil, kişilik fark yaratır. Bir kişi, milletvekili, bakan, başbakan veya cumhurbaşkanı olmakla adam olmaz. Kapasitesi vardır veya yoktur. Eleştirenler olabilir ama, Sayın Demirel'in kendi inançları doğrultusunda Türkiye için büyük bir karizma ve inançla çalışması, onun Başbakan veya Cumhurbaşkanı seçilmesinden değil, kendi kişiliğinden dolayıdır. Bizler, devletin bu denli önemli bir makamına gidecek kişiyi, 'Ne olacak, nasılsa Cumhurbaşkanı olunca o kalıba uyar' diyerek belirlersek, öncelikle milletimize haksızlık yapmış oluruz.
Türkiye'de herkes olanların farkında. Kişilerin gerçek değerlerini tartabiliyor. Bilinçli bir halkımız var. Bu bilinci el üstünde tutacak bir Cumhurbaşkanlığı seçim süreci, hepimizin hakkı.