Çizmeyi çektim dizime..

"Dolan da gel sözüme.." Bu laflarım İstanbul'daki aymazlar içindir.. Özellikle makam mansıp peşinde olup da aleyhimize laf edenlere.. "Gördüğünüz devletten olmayasınız mağrur.. Koltuktan düşersiniz, olursunuz mağdur.."

SÜRGÜN NOTLARI 3:
Özgür Sabah Yönetimi'nin mücadelesi bütün hızıyla devam ediyor.. Almanya'daki okurlarımız bir bütün olarak arkamızda.. Bunu Galatasaray'ın maçını izlemek üzere gittiğimiz Merkez Kahvesi'nde anladık..

Frankfurt'taki kahvehane Bayram Kebap'ın hemen yanında.. Bayram Kebap da Frankfurt'ta.. Kahvenin de restoranın da sahibi Bayram Bey.. Sabah'ın özgür yazarları gelecek diye koşturup CINE 5 aldırmış.. Hepimiz oradaydık.. Ahmet Vardar, Necati Doğru, Salih Memecan, Can Ataklı ve ben..

Aydın Ağabey hareketimize yürekten destek veren Almanya Bürosu'nun en seçkin elemanlarını alıp gelmiş.. Başta Aziz Bey olmak üzere Fahir ile Ahmet Özay da aramızdaydı..

***

Bir tek Seda Güler maçı izleyemedi.. O da kendi kabahati değil.. Bütün gün temaslarını sürdürdü, konuk olduğu Türkler bırakmamışlar..

Şaşılacak bir şey.. Seda'ya büyük ilgi var.. Erkek yazarlara çaktırmadan kendisine geniş bir kitle tabanı edinmiş.. Gördüğü itibardan dolayı biraz havalara girdi..

İkide bir "Artık bir kadın yayın yönetmeni olmalı.. Türkiye bunu da yaşamalı.." diye konuşuyor, Can Ataklı'yı kıllandırıyor.. Ertafında hayranları olmadan bir yakalarsam bu konuyu konuşacağım.. Birlik ve beraberliğimiz tehlikeye giriyor..

HELAL CİM BOM'A..
Kahve ana baba günüydü.. Maçın dörtte birini seyredip kalan dörtte üçünde Cimbom'a tezahürat yaptık.. Özellikle kahvenin müdavimlerinden Bucalı İsmail hiç rahat durmadı..

Necati Doğru bu durumu biraz yadırgadı.. İkide bir "Arkadaşlar, bu tezahüratın oradakilere ne faydası var.." diye söyleniyor.. Soyadı "Doğru" ya! İlle de doğruyu söyleyecek..

Ben kahvedeki kitleyi bu gerçeği öğrenmeye hazır görmediğimden Necati'yi dürtüp "Bırak, eğleniyorlar işte.." diyorum..

Galatasaray'ın iki golü herkese keyif verdi.. Maçın bitmesine yakın Alman polisi araçları siren çala çala gelip, yolları kesti.. Eskiden Türkler'in keyifle sokaklara dökülmesini yadırgıyormuş..

Bakmışlar ki baş edemiyorlar, anlayışlı yönetimi oynamaya karar vermişler.. Türkler'e ilişmiyor, o yollardan geçmek isteyen Almanlar'ı uyarıyorlar..

Maç boyunca doya doya çay içtik.. Vatandaşlarımızla hatıra fotoğrafları çektirdikten sonra aralarından ayrıldık.. Oradaki hallerimizi Özgür Almanya Bürosu'ndaki arkadaşlar, yaptıkları gazetede tam sayfa vermişler..

Bütün yazarlarımız birer yazı yazmıştı.. Kahvede çekilen fotoğraflarımızı koyup en tepeye de "Sabah'ın dev yazar kadrosu maçı izledi.." diye başlık atmışlar..

***

Ertesi gün hareketimize bağlılığını bildirmek için telefon eden İstanbul İlavesi yönetmeni Erdal Bilallar aradı.. "Burası birbirine girdi.." dedi.. İstanbul'da kalan ve mevcut yönetimi destekleyen yazarlar çileden çıkmış..

- "Oradaki asiler dev yazar da burada kalanlar yer cücesi mi?" deyip Zafer Mutlu'nun odasına üşüşmüşler.. Bu iyi haber.. Demek ki çözülüyorlar.. Bu haberi alınca hemen bir "acil durum" toplantısı yaptık..

"Dev yazarlık unvanını murahhas üyeler değil, millet verir.." şeklinde bir deklarasyon hazırlama kararı aldık.. Deklarasyonu Necati Doğru yazacak..

Necati'yi özellikle boş bırakmamaya dikkat ediyorum.. Eski mücadele alışkanlıkları var.. Başıboş bırakırsak birlik ve beraberlik içindeki harekatımızdan iki fraksiyon birden çıkarır..

O yüzden durmadan deklarasyon yazdırıyorum.. Salih Memecan ise bu durumu problem yapıyor.. Bana gelip "Neden bildirilerimizi hep Necati yazıyor?" diye kinayeli kinayeli sordu..

Bunun üzerine yazılan deklarasyonları resimleme işini de Salih'e verdim.. Bildirilerimizin yazıldığı metinlerin yanına "kenar süsü" yapacak.. Ayrıca bundan sonra imzasını "Dev çizer" diye atacak..

HARCIRAH TOPLANTISI..
Bu kararımı açıkladıktan sonra bir ihtilaf da buradan çıktı.. Hepsi de içinde "dev" sözcüğü geçen unvan istiyor.. Seda'nın unvanını "Dev kadın yazar" yaptık.. Ahmet Ağabey isminin başında unvan istemiyormuş.. O da "Ahmet Dev Vardar.." oldu..

Can ile Necati daha sonra karar vereceklermiş.. Olay Tan meselesinde görüş ayrılığı doğdu.. Can Ataklı söz alıp Olay'ın yazar olmadığını, muhabir olduğunu iddia etti.. Olay ise "bu unvanı bize halk verdi.." diyor, Almanya baskısını delil olarak gösteriyor..

Sonunda haberlere "Küçük Dev Adam bildiriyor - Sizin Olay Tan'ınız.." diye imza atmasını karara bağlayıp, gündemin ikinci maddesi olan harcırahlara geçtik..

***

Ahmet Vardar kendisine verilen harcırahı birinci gün yiyip bitirmiş.. O yüzden bunalımda.. "Bu olay yüzünden daha da bilinçlendi.." demek istemiyorum ama İstanbul yönetimine çok kızgın..

İkide bir silahlı mücadele başlatmayı, bunun için de Anadolu'ya geçmeyi teklif ediyor.. Bunun için de en uygun yer Uludağ'daki Grand Otel'miş.. Hem mücadele etme hem kayak yapma imkânı varmış..

Teklif makul gibi görünüyor ama buna maddi açıdan hazır değiliz.. Gazetenin pastanesinde çalışan çocukların verdiği maddi destek sözüne rağmen daha elimize bir kutu kuru pasta bile geçmiş değil..

Ancak Ahmet Vardar'ın mali durumu çok ciddi.. Arkadaşlar da huzursuz oluyor.. "Her an birimizden borç isteyebilir.." diye çok gerginler.. Bundan eminim çünkü Salih'i çorabına para saklarken gördüm..

Zor şartlar altında mücadele ediyoruz.. Ümitsiz değilim.. Özgür Almanya Bürosu ile irtibatınızı kaybetmeyin.. Mücadelemize katılan Kiss FM'i izlemeye devam edin..

Çok yorgunum.. Yazıyı burada kesiyorum.. Yaşasın haklı savaşımınımınız! Selam olsun anavatanda kurtuluşu bekleyen esir gazetecilere..