kapat

10.04.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Sibel'in hayatla dansı!
Avcılar'daki 7 katlı bir binanın enkazından çıkarıldığında sağ bacağı paramparçaydı Sibel'in. Kesilecekti. Tam bu sırada Alman basını, halkı ve doktorları devreye girdi...

ARADAN aylar geçti ama deprem öyküleri hâlâ sürüyor. İşte Sibel İbiş'inki; acı, korku, umut ve sevinç bir arada. Binlerce insanın yaşamını alt üst etmeye yetip de artan bir dakikalık "doğal afet" sonrasında, tonlarca ağırlıktaki enkazın altında kalmasıyla başlıyor Sibel'in yaşamındaki dönüm noktası. "Canım" diye andığı kız kardeşi Çiğdem'le birlikte üzerlerine devrilen sokak kapısının altında 11 saat ölüme direniyorlar. Yan yana, omuz omuza...

Sonra yardım elleri kurtarıyor onu ve aile, bir zamanlar "yuva" dedikleri şimdi mezarı andıran bina yığınından. Kendi acısını düşünmeden sevinçle farkediyor Çiğdem'in de yaşadığını. Tabii babası Ali, annesi Emine, kardeşleri Hasan, Kübra ve Hüseyin'in de. Herkesin durumu iyi, anladığı kadarıyla, Sibel'in gönlü de rahat.

Hastaneye götürülürken, "Kâbus bitti" diye düşünüyor, oysa daha yeni başlıyor keder yüklü günler. Sibel, kendine geldiği zaman öğreniyor böbreklerinin iflas ettiğini, sağ bacağının ezildiğini, "kesilmesi" gerektiğini... O daha 17 yaşında! Sakat kalmayı içine sindirmek ne kadar ağır onun için...

DOKTORLAR UMUDU KESTİ
Ama doktorların yüzünde, sözlerinde umut ışığı yok, "belki" demiyorlar, "kurtarabiliriz" demiyorlar. Sibel hasta yatağında acıdan çok korkudan, kaygıdan kıvranıp duruyor. Ah, bir de kardeşi Çiğdem yanında olsa! O gece yaptığı gibi moral verir, güç verir ona. Doğru ya o nerede? Niçin göstermiyorlar Sibel'e "can"ı kardeşini?

Ve böylece öğreniyor Sibel, Çiğdem'in ondan daha "ağır yaralı" olduğunu. Onun günleri ne yazık ki sayılı. Tutunduğu son dalın da kopacak gibi olduğunu hissediyor Sibel. Derken, Kızılhaç güneş gibi doğuyor. Yardım etmek istiyorlar Sibel'e, gençliğini doya doya yaşayabilsin diye.

Sevinçten deliye dönüyor genç kız. Bacağının kurtarılabileceğini söylediklerinde havalara uçuyor. "Yarım bir insan olmayacağım" diye tekrarlıyor kendi kendine, gözleri ışıl ışıl gülerek. Sonra aklına gelen ilk soruyu soruyor: "Peki ya Çiğdem?

"Çiğdem için izin yok" diyorlar. Onun durumu çok ağırmış, uçak yolculuğunu kaldıramazmış. Böylece ümit yoluna ilk adımı yalnız atması gerektiğini anlıyor Sibel. Hazırlıklar tamamlanıyor, onu Almanya'ya, "iyileştirileceği" ülkeye götürecek uçağa biniliyor.

"O ülkeye" ayak bastığında, gazeteleri gösteriyorlar ona. Sibel gelmeden başlamış seferberlik. Manşetlerde "Türk kızını kurtaralım" diye yazıyor. Bir millet, bir yabancı için kolları sıvamış, uğraşıyor. Kermesler, konserler ve toplanan 40 milyar liralık tedavi parası.

Gördüklerine, duyduklarına inanamıyor Sibel. Bunca şey onun için mi gerçekten? Münih yakınındaki Augsburg'un en büyük hastanesi Zentral Klinikum'daki gülen yüzler, saçını okşayan şevkatli eller. Hepsi hepsi çok güzel... Ama kara haber, çabuk geliyor. Çiğdem daha fazla dayanamamış, teslim olmuş ölüme. Hem de üniversite sınavını kazandığının açıklandığı günde, başardığını öğrenemeden...

HERR FISCHER DİYOR Kİ
Doktorları, özellikle "Herr Fischer" alıyor karşısına Sibel'i, "Bak," diyor, "hayatta hep insanlar için. Yaşam da ölüm de. Sen yaşamayı seç. Hayatı seç. Kardeşin için koş güzel günlere." Ve Sibel, bir kez daha güçle doluyor, yaşama gücüyle. "İyileşeceğim" diye söz veriyor kendi kendine, bir de yemin ediyor: "Çiğdem 'oku' demişti. Mutlaka okuyacağım."

Böylece başlıyor "mücadele" ve günler, haftalar, aylar sürüyor. Fizik tedaviler, ameliyat derken savaşı kazanıyor Sibel. Bacağı kurtuluyor kesilmekten, hatta depremin izi bile kalmıyor üzerinde...

Yeniden doğuyor genç kız. Ne kadar teşekkür etse az onu kurtaran ülkeye ve oradakilere. Doktorunun gözlerinin içine bakarak, "Sizi çok seviyorum" diyor: "Sizi ve tüm Alman halkını. Yaşamım boyunca hepinize dua edeceğim." Şimdi Sibel İbiş, gün sayıyor Türkiye'ye dönmek, ailesine kavuşmak için. Haziran ayında İstanbul'da olacak. Ve "inşallah" doktoru Herr Fischer'in söylediği gibi "dans edecek" evinde.


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır