kapat

21.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Patagonya güncesi

Türkiye'nin ne denli yıpratıcı ve yorucu bir ülke olduğunu uzaklaştığınız zaman daha bir kuvvetle farkediyorsunuz. Zihninizi de beraberinizde uzaklaştırmanız lâzım ki, ülkenin hırpalayıcı kısırlığından bir nebze çıkıp, bedeninizi ve dimağınızı dinlendirebilesiniz.

Yazılara ara verdiğim sırada mümkün olabilecek en uç noktalara kadar açılmayı denedim. Arjantin'e ve Uruguay'a gittim. Buenos Aires'in güney yönünde Patagonya uzanıyor. Uçsuz bucaksız Patagonya... Patagonya'nın bittiği yerde kara bitiyor. Denizi aşıp ulaşacağınız ilk kara parçası, yeryüzündeki son kara parçası Güney Kutbu!

Ya da Arjantin'le Uruguay'ı ayıran nehrin (Rio de la Plata) karşı kıyısına, Uruguay'ın başkenti Montevideo'ya geçmek, yeryüzünün giderek sapa bir noktasında, günlük rutininizden tümden uzaklaştığınız duygusunu veriyor. Rio de la Plata, dünyanın en geniş nehri. Kahverengi sularının iki yakası arasındaki uzaklık, İstanbul-Mudanya arasından fazla.

Uruguay'da ise Montevideo'dan nehrin okyanusla buluştuğu, suyun renginin gözalıcı bir maviliğe dönüştüğü noktaya Punta del Este'ye gidince, zihindeki uzaklaşma duygusu tahkim oluyor. Punta del Este'den okyanusa baktığınızda biliyorsunuz ki, oradan doğu yönüne yol alsanız, hiçbir kara parçasına raslamadan ta Avustralya'ya kadar gidebilirsiniz.

Kendi toprağınızdan çok ötedeki yeni ve uzak coğrafyaların, size, dünyanın merkezi olmadığınızı öğretmekte çok etkili yanları var. İster istemez, ülkenizi hatırlatan yönleri de...

Örneğin Arjantin'de Cumhurbaşkanlığı Sarayı, bir zamanlar Eva Peron'un onbinlerce kişiyi coşturduğu Casa Rosada'nın (Pembe Ev) önünde, "Madres de la Plaza de Mayo" yani "Mayıs Meydanı Anneleri" her perşembe günü gösterilerine devam ediyorlar. Onlar, 1976-83 arasında ortalıktan kaybolanların ve kendilerinden bir türlü haber alınamayanların, "desaparecidos"un anneleri. Bizdeki "faili meçhul" kurbanlarının anneleri gibi bir şey...

Aradaki temel fark, her perşembe öğle vakti, güvenlik kuvvetlerinin önlem almasına rağmen, beyaz başörtülü "Madres de la Plaza de Mayo"nun sille-tokat dağıtılmaması.

Montevideo'nun göbeğindeki Victoria Oteli'ne vardığımda, otelin her katı korumalarla dolu idi. Güney Amerika'nın neredeyse bütün devlet başkanları, Venezuela'dan Kolombiya'ya, Brezilya'dan Şili'ye kadar o oteldeydiler. Çünkü, ertesi gün Uruguay'ın yeni Cumhurbaşkanı için devir teslim töreni vardı. Bizdeki ihtiyar yeniden seçilirse, otokrat Türk”lerle tantanalı bir tören yapar düşüncesi zihnimi yaladı geçti.

Bu arada, HADEP'li belediye başkanlarının nasıl serbest bırakıldıklarını, Feridun Çelik'e Diyarbakır'da halkın tezahüratını, Buenos Aires'te BBC televizyonundan izledim. Görüntülere bakıp, "Tamam" dedim kendi kendime, "Güneydoğu'daki halkın yeni, genç ve üstelik 'meşru' lider tipi böylece doğmuş oldu"...

Washington'a döndüğümde, son gelişmeleri tartışmak isteyen bir dizi "Türkiye uzmanı"na şaka yollu, "HADEP'li belediye başkanlarının içeri atılması, sonra da çıkarılıp kendi kitleleri nezdinde kahraman durumuna getirilmeleri, devletimizin bilinçli bir politikasıdır" dedim, "Böylece, devletimiz, Kürt meselesinin çözümü doğrultusunda, teröre bulaşmamış meşru temsilcileri kendi eliyle üretiyor..."

Daha sonra Erbakan'ın 312. maddeden mahkžm olduğu haberi gelince, "Benim dediğime kulak verin: bakın şimdi de Fazilet'i 5+5 pazarlığına razı etmek için Erbakan'ı mahkžm ettiler. Bizim devlet çok tecrübeli ve akıllıdır" diye daha önceki "komplo teorim"i destekledim.

Washington Post'ta "Türkiye'nin Kötü Huyları" başlığı altında, Türkiye'de "demokrasiyi asıl tehdit eden unsurun ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar olduğunu, Türkiye'nin bunları AB'yi tatmin etmek kadar kendi iç uyumu bakımından kaldırması gerektiğini" öne süren ve bayramın üçüncü günü yayımlanan başyazıya canım sıkıldı. Demek ki, Amerikalıları, devletimizin ince zekâsı konusunda ikna edememişiz...

Washington'da bir de, HADEP'lilerin serbest bırakılmasında Amerika'nın çıkışının rol oynadığını öğrendim. Buna da canım sıkıldı. Demek ki, Amerikalılar, bizde "yargının bağımsız" olduğunu bir türlü öğrenememişler...

Her neyse, bugün 21 Mart. Nevruz ile Newroz kutlu olsun...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır