Asırlık çınarın gözyaşları
Doksanını geçmişti. Bunca yıldır kendisini taşımış olan bacakları artık ona ihanet ediyordu.
Ayağa kalkmakta, yürümekte zorlanır olmuştu.
Evden dışarı çıkmıyordu.
Sisli anılarıyla baş başa, bazen onların arasında yitip giderek, bazen çocukluğunun İstanbul'una dönerek geçiriyordu günlerini.
Kazancıoğlu ailesinin sert erkekleri ve Şişmanoğlu ailesinin nazenin kadınları dolduruyordu odasını.
Hiçbiri hayatta değildi artık ve bu imgeler ustasının zihninde her gün yeni baştan yaratılıyorlardı.
Kimliğinin bir parçası Türkiye idi, bir parçası Yunanistan ve bir parçası da New York.
Bu üç kimliğin, çiçek dürbünü sallamışçasına birbirine geçen anılar denizinde kulaç atıyordu durmadan.
Bulanıklaşan zihni, yaşlı adamı bir oraya götürüyordu bir buraya.
***
Ve bir gün dışarı çıktı. Kendisi için tutulmuş şoförlü otomobile zorlanarak bindi ve gençliğinde nice oyun sahnelemiş olduğu Broadway'e gitti.
Kırmızı koltuklu Town Hall salonunun en ön sırasında oturuyordu.
Sahnede kimliğinin üç parçası iç içe geçmişti.
Türkçe ve Yunanca türküler yükseliyordu.
Bu parçalar ona ithaf edildiğinde bütün salon onu ayakta alkışlamaya başladı.
Yine zorlanarak ayağa kalktı.
Teşekkür eder gibi birkaç kelime mırıldandı.
Alkışlar, kulakları sağır edecek kadar yükselmişti şimdi.
Türk-Yunan savaşları görmüş adam, uzun ömrünün son demlerinde New York'ta iki halkın kucaklaşmasına tanık oluyordu.
***
Konser bittikten sonra sahne arkasına geldi. Boynuma sarıldı.
Ne yazık ki soyunma odası bir kat yukardaydı ve çok dik merdivenlerle çıkılıyordu oraya.
Ama o çıkmak için ısrar ediyordu.
Sağ kolumla kendisine sarıldım ve adeta omuzlayarak merdivenleri çıkardım.
Ayakları bez bebekler gibi sallanıyordu.
Odada bir ara baş başa kaldık.
Bana çok güzel şeyler söyledi; yaşadığım sürece hatırlayacağım güzel sözler...
Sonra yine aynı gayretle aşağı indirdik onu. Paltosunu özenle giydirdik, kaşkolunu bağladık.
Tiyatronun önünde bekleyen otomobile götürdük.
Dışarıda buz gibi, insanın içini kesen bir New York ayazı vardı.
Otomobile binmeden önce tekrar boynuma sarıldı.
"Beni bu yaz Kayseri'ye götür yine!" dedi.
Ona değen yanağımın ıslandığını hissettim.
Anadolu'nun büyük çınarı, koca Elia Kazan ağlıyordu.
Ömrümde ilk kez onu ağlarken görüyordum.
Otomobil New York trafiğine karışıp gitti ve ben ardından bakakaldım.