Üstünlük taşra kızlarında
Devr-i Osmani'de İstanbul kadınları makbuldü.. Güzellik sıralaması yapıldığında Anadolu kökenliler en sonda kalıyordu.. Güzellik yarışmaları sayesinde taşra patlama yaptı.. Özellikle de İzmir'in kızları..
Memleketimizin dağlarına bahar gelirken "güzellik yarışmaları" mevsimi de başlıyor.. Televizyon tellaliyesi yaygaraya başladı bile..
Kızlarımızı güzelliklerini ispat için yarışmalara çağırıyorlar.. Hediyeleri de çok cazip.. Dünya gezisiydi, lüks arabaydı derken insanın aklını başından alıyor..
Neredeyse kabul günü dışında insan içine çıkmayan ev hanımlarının bile fikrini bozacaklar..
Zaten öyle kızlar kraliçe seçiliyor ki onlara baktıkça ev hanımlarına bile cesaret geliyor.. "Şöyle hamur işini kesip biraz kilo versem, saçımı başımı da mahallenin kuaförüne yaptırsam ben de kraliçe gibi olurum.." diye düşünmelerine hiç şaşmam..
Her kadın güzelliğini sınamaya meyyaldir.. İsterse 80 yaşında olsun, bir kadına durup dururken "Gözleriniz ne kadar güzelmiş" deyin, hemen havaya girer..
Ünlü bir düşünür "Kadınların güzelliğini, erkeklerin kuvvetini övün.." demiş.. Düşünürün adını veremiyorum.. Çünkü henüz düşünüp böyle bir laf eden bir ünlü çıkmadı ama heran çıkabilir..
Bu lafı vaktinden evvel ettirmemin sebebi, güzellik söz konusu olduğunda kadınlarımızın çok kolay dolduruşa geldiğini anlatmak için.. Buradan da güzellik yarışmalarına gösterilen rağbete geleceğim..
***
Her memleket bir tane güzellik kraliçesi ile idare ediyor.. Nedense bizim memlekete yedi sekiz güzellik kraliçesi yetmiyor..
Memleket güzellik kraliçesine o kadar susamış yani.. Miss International, Miss Universal, Miss World gibi ne kadar bildiğimiz İngilizce ünvan varsa herbiri için ayrı bir kraliçe seçiyoruz..
Yine de ihtiyaca karşılık vermiyor.. Vatandaşın elinin altında kraliçe olmaya müsait bir sürü kız kalıyor.. Bunların bir kısmını da "mankenlik yarışmalarına" sürüp "top model" olarak değerlendirmeye çalışıyoruz. Hâlâ sonu gelmiyor..
YARIŞMA ENFLASYONU
Bu kadar çok güzellik yarışması neden yapılır?
Madem bizim memleketin kızları, her sene yedi sekiz kraliçe çıkaracak kadar güzel de neden bu millet hâlâ Nataşalar'ın peşine düşer? Buralarını katiyen anlamış değilim..
Erkeklerde bir bozukluk var gibi geliyor bana..
Bizim erkekler biraz gel git akıllı, biraz ayran gönüllü.. Görüp tanıdıkları ilk kişiyle evlenirler. Karşılarına çıkan ikinci bir kişi için de evliliklerini yıkarlar..
Bana kalırsa büyüklerimiz de bu durumu bildiklerinden el altından güzellik yarışmalarını teşvik ediyorlar ki, kızlarımızın namı yürüsün.. Erkeklerimiz başka milletlerin kızlarına meyletmesin..
***
Eskiden güzellik denince İstanbul'un kızları akla gelirmiş.. Eskiden dedimse Devr-i Osmani'de.. Anadolu'nun kızı da oğlanı da pek makbul sayılmazmış.. Osmanlı Sarayı'nın, vüzera konaklarının çevresinde dolanan kibar takım için Anadolu'nun kadını da erkeği de güzel bulunmazmış.
Kabusname'yi çeviren İlyasoğlu Mercimek Ahmet'ten divan şairi Enderunlu Fazıl'a kadar pek çok kalem erbabı, Osmanlı kadınlarını dizi dizi tasnif etmiştir..
İstanbul'dan başlayıp Habeş kölelere kadar hepsine övücü bir söz bulmuşlar her ne hikmetse Anadolu çocuklarına, kadın erkek demeyip yerden yere vurmuşlar..
1759-1810 yılları arasında yaşamış olan Enderunlu Fazıl sevdiklerinin baskısı ile oturup Hubanname'de (Güzeller Kitabı'nda) tanıdığı her milletten erkeklerin özelliklerini ballandıra ballandıra anlatırken Anadolu delikanlısı için
"Ne cilve, ne edalı yürüyüş, ne kötü söz bilir.." demiş..
Bununla yetinmeyip hepimizi "budala" ilan etmiş.. Bizleri, yani Türk filmi repliği ile "Anadolu'nun bağrından kopup gelmiş" delikanlı makulesini anlatırken;
"Hepsinin budala yaradılışlı olmasının aslında yüz sebebi var ama çoğu cennetlik.. Ham vücutları da pişmemiş. Endamları kaba. Yüzü ay gibi olsa bile cansız bir şekil ne yapayım?" deyip işin içinden çıkmış..
KADINLAR KİTABI
Enderunlu Fazıl denilen habisin bir de Zenanname'si yani (Kadınlar Kitabı) var.. Bu kitabında İstanbul kadınlarını ayrı ayrı dört kategoride methettikten snra Anadolu kadınlarına da bulaşıyor..
"Bunlar dağın tepesindeki ağaca benzer. Öncelikle güzellikleri ciğer yakıcı değildir. Sonra şivesi de gönül delmiyor. Güzelliği ve şivesi olmayan avrata akıllı kişi nasıl meyletsin?" diyor..
Yalnız dikkatinizi çekmek isterim.. Anadolu erkekleri yani bizler için "budala" sıfatını kullanırken, kadınlar söz konusu olduğunda bu tür bir karalamada bulunmuyor. Onların sadece fiziki yapısı ile uğraşıyor..
***
Allah razı olsun Gazi Paşamız'dan..
O olmasaydı Anadolu Kadını, Enderunlu Fazıllar'ın karalaması yüzünden kimbilir daha ne kadar ikinci sınıf muamelesi görecekti.. Ne vakit ki Gazi Paşamız İzmir'den Latife Hanım ile evlendi, Anadolu kadınının da itibarı birden bire arttı..
Şimdi bütün güzellik yarışmalarında ilk dereceleri çoğunlukla İzmirli kızlarımızın alıyor.. Bu sonuçlara bakıyorum da Gazi Paşamız'ın 70 yıl önceki ince sezişine şaşıyorum..
Bizim Hıncal Uluç başkanlığındaki "Milli Güzellik Yarışmaları Jürisi"nin kafa patlata patlata vardığı sonuçlara, Gazi Paşa bir bakışıyla ulaşmış.. Gidip İzmir'den evlenmiş.
Gerçi o Latife Hanım, Gazi Paşamız'da rahat huzur bırakmamış ama işin orası ayrıca tartışma konusudur.. Vakti zamanı gelince İzmir'in boşanma konusunda neden birinci sırada bulunduğunu da anlatacağım..
Biz güzellik yarışmalarından söz ediyorduk..
Valla İzmir'in aldığı sonuçlara bakıyorum da arada sırada benim bile fikrim bozuluyor.. Hani anam kadın, otuz yıldır İzmir'de oturuyor.. İzmir'in havasını koklayıp, suyunu içiyor..
Boş boş oturacağına; ödülü, ikramiyesi kuvvetli bir yarışmaya kaydını yaptırsa.. Bütün jürilerde nazımızın geçeceği birkaç arkadaşımız var.. Neden olmasın yani?