|
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr
)
|
Türk modernleşme hareketi ve şalvar
Batı'daki sanayileşme süreci aynı zamanda "modernleşme" süreci olarak da kabul edilir.
Kilise denetimindeki bir önceki dönemin tüm anlayışı aristokrasiyle birlikte yıkılır. Ekonomi, siyaset ve toplum keskin bir değişime uğrar. Toplum "insan aklını" odak alarak güç kazanır. Yeni girişimci sınıf olan burjuvazi, pazar için üretimi keşfeder. İnsanlık zenginleşmeye koyulur.
Şimdi, sanayi dönemi de, feodal dönem gibi geride kalmaya başladı. Sanayi sonrası yeni bir dünyada yol alıyoruz. İşçi sınıfı yavaş yavaş sahneden çekiliyor. Sanayinin ekonomideki payı küçülüyor. Buna karşın üretim artıyor, sürekli kalite kazanıyor ve teknolojik gelişim nedeniyle ucuzluyor. Bilginin gücü, hakimiyetini artırdıkça artırıyor.
Sanayi dönemi devasa fabrikalarda seri imalat yaptığı için her şeyi standartlaştırıyordu. Şimdi bilgi, insanın beyninin yaratıcılığıyla çeşitlenerek serpiliyor. O nedenle, insan hiç bir dönemde olmadığı kadar kutsallaşıyor. İnsanın yerine konan diğer tüm kavramlar güç kaybediyor. Yeryüzü, sanayi döneminin herkesi tek düze hale getiren üretim anlayışından sıyrıldıkça, daha da renkleniyor. Bireyselliğin tüm farklı renk ve tonları hayata katılmaya başlıyor. Kimileri bu dönemi "post-modern" dönem olarak da niteliyor.
Devrimi kim yapar?
Sanayileşme döneminin orkestra şefi burjuvaziydi. Kentsoylu girişimciler piyasa için mal üreterek hem zenginleştiler, hem zenginleştirdiler. Bir önceki, kilise eksenli toprak düzenini de yıktılar.
Şimdi ise "beyin sahibi" olanlar zenginleşip, zenginleştiriyorlar. Bill Gates mütevazi bir ailenin çocuğu iken, beyinsel gücünü kullanarak yeryüzünün en zengin adamı haline geldi. Sermaye gücünü kaybederken, ticarileştirilecek olabilen her yeni ve parlak buluş öne çıkıyor.
Devrimi daha önce burjuvazi yaptı. Şimdi ise "beyin sahipleri" yapıyor. Rusya'daki "işçi sınıfı" devrimi ise bu süreci hızlandırdı.
Türkiye örneği
Türkiye, modernleşme kavramının toplumsal dinamiklerine sahip olmadığı için, Cumhuriyet döneminde gerekince kitlelere karşı kaba güç de kullanabilecek bir bürokratik zorlama ile "modernleşme" görüntüsü elde etmeye çalıştı. Toplumsal dinamiklere sahip olsaydı, laikleşme ve sanayileşme, toplumun elde ettiği sermaye birikimi sonunda ortaya çıkacak yeni bir dönüşüm sayesinde kendiliğinden olurdu.
Bizde olamadı.
O zaman iş komikleşti. Hâlâ kulaktan kulağa Ankara caddelerinde dolaşan köylülerin jandarma dipçiği ile nasıl arka sokaklara püskürtüldüğü anlatılır.
Çünkü modernleştirici Türk militarizmi, işin özü yerine görüntüsüne önem verdi. Teftiş mantığı ile davrandı. Nüfusun ezici çoğunluğu köylerde yaşamaya devam ederken, Ankara'da çok da fazla bir modernleşme olamayacağı bugüne kadar gündeme gelmedi. Her bir parçası başka bir asırda kalmış bölük pörçük bir garip Türkiye görüntüsü belirdi.
Şalvar yasak
Pazu gücüyle toplumu modernleştirme komikliğinin en matrak haberlerinden birini de önceki günkü gazetelerde okudum. Emekçi kadınların, çalışma koşullarını düzeltmek için bundan neredeyse bir buçuk asır önce ayaklanmalarının yıldönümü olan 8 Mart gününde, Bergamalı kadınlar "şalvarlı" oldukları için Anıtkabir'e alınmamıştı.
Moderleşmenin bir sanayileşme sürecinin sonucu olarak ortaya çıktığını, laikliğin de bunun ayrılmaz bir cüzü olduğunu görmezden gelerek, camiye karşı kışla yanında tavır almayı yeğleyen bir başka grup kadın da Sincan'da gösteri yapmış.
İşçi kadınların, artık çok eskilerde kalmış bir direniş günü simgesi olan 8 Mart'ta bizim kadınlarımız, köylü kıyafetinin simgesi olan şalvar nedeniyle, modernleşme hareketinin kabesi sayılan Anıtkabir'e sokulmuyor. Aynı Cumhuriyetin başlangıcında caddelerden kovalananlar gibi...
Bürüncek, car, çarşaf, peçe, yaşmak, dolama, dört peşli, entari, şalvar, ferace, gelah, çinti, sosyal gelişmenin doğal sonucu olarak kaybolur, fabrika dünyasının kıyafeti bunun yerini alır. Bizde ise, bugün bile toplum köylülükten kurtulmamış iken, "kararname" ile kıyafet devrimi yapılmış.
Sanayi sürecini tamamlamamış bir toplumun zaaflarını gidermek ve bunların çarelerini aramak yerine, yetmişbeş yıldır kıyafeti "modernleşmeye" uğramayanları hışımla ezmeye çalışmaktayız.
Tarlalarda kadınlar
Şalvarlı kadınların Anıtkabir'e sokulmayan kadınlarla, zoraki modernleşmeyi ilericilik zanneden ve Sincan'a çıkartma yapan kadınların haberleri arasından sıyrılıp çıkan bir başka haber de, ülkemizde 6.5 milyon kadın çalışanın bulunduğunu belirtiyordu. Bunun yaklaşık 5 milyonu tarım sektöründeydi. Yani şalvarlıydı.
Türkiye'nin, gerçek hiç bir sorunun konuşulmadığı bir suni gündeme takılıp kalması, ilk başlardaki komikliğin sürüp gitmesine neden oluyor.
Kravat takmayı yeterli sanan Türk modernleşmesi, bu sığ yaklaşımı nedeniyle, galiba en son darbeyi Anıtkabir'de aldı. Tarımda çalışan 5 milyon şalvarlı kadın, toplumun modern yüzünü simgelediği sanılan mekanlardan bürokratik yasakları ile silinmesi mümkün mü?
Üstelik siliniyor gibi olsa, özde ne değişecek?
Ankara caddelerinden geçirilmeyen köylüler, şalvarlı kadınların sayısının halâ bu kadar yüksek olmasını önledi mi?
Ankara, bütün bu toplumsal gerçeklere rağmen, "devlet elitinin" iktidarını hem içeriye, hem dışarıya dayatmaya çalıştığı bir inatçılıkta.
Ama ülkedeki şalvarlı kadınlarımıza 75 yıldır insanca ve uygar bir yaşam sağlayamamış olduğu gerçeğini görmeden bu inatı başarıya ulaştırabilir mi?
Post-modernizmin ivme kazandığı günümüzde, ulaştıramaz.
Cumhuriyetin başında Ankara caddelerinden kovulan şalvarlı kadınlar, Cumhuriyetin bilmem kaçıncı yılında Anıtkabir'den kovulur.
Ama Türkiye şalvarından bir türlü kurtulamaz.
|
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|