kapat

11.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Kıbrıs'ın önündeki tercih!..

Kıbrıs, tabii, Kuzey Kıbrıs'tan söz ediyorum, şimdilik.. Tüm dünyanın gıpta edebileceği bir üniversite adası olabilir..

Doğu Akdeniz Üniversitesi'nin gösterdiği hızlı gelişme, bu imkanın var olduğunu ortaya çıkarıyor..

Doğa Kıbrıs'a bu imkanı vermiş.. Uçsuz bucaksız ovalar, fena halde su sıkıntısı olduğu için tarıma pek uygun değil.. Ama, dinledik uzmanlarından.. Türkiye'den mesela balonla (Bu balon da yıllardır uçuruluyor, ama uçmuyor) getirerek, ya da pahalı da olsa, sonuç veren deniz suyundan damıtarak, başka işler için su temin emek mümkün..

Başka iş.. Mesela üniversite..

Doğu Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özay Oral'la konuşuyoruz..

Bu arada ben, "Zengin çocuklarının dandik üniversitesi" diye anılırken, bu kadar kısa zamanda bu kadar hızlı gelişmenin sırlarını çözüyorum..

Gene İhsan Doğramacı..

Bu ülkenin her kentine heykeli dikilesi İhsan Doğramacı var, taşın altında..

Adamın el attığı yerden, dünyanın gıpta ettiği bir üniversite doğuyor..

Doğramacının üniversitelerinden yetişenler, dünyaya dağılıyor..

Prof. Oral'ı da, "Hadi bakalım, doğduğun yere hizmete" diye Kıbrıs'a gönderen o..

ODTÜ'de pişmiş bir yönetici Özay Oral.. Bilkent kurulurken de, Doğramacı'nın sağ kolu..

"Git.. Burda yerin hazır, istediğin zaman dönersin" garantisi ile yollamış..

Prof. Oral da, Kıbrıs'ta yeni bir Bilkent yaratmak üzere kolları sıvamış..

"Bu ada, ya bir kampüsler ülkesi olacak, ya da Las Vegas" dedi..

Türkiye'de kumarhaneler yasaklanınca, mafya gücünün büyük bir bölümünü Kıbrıs'a kaydırmış..

Girne'de mahalle aralarında kumarhaneler var nerdeyse..

Şimdi tarım kısıtlı.. Sanayi nerdeyse yok..

Kıbrıs bugün bir tercih arefesinde..

Ya üniversiteler ülkesi olacaklar.. Binlerce öğrenci.. Onların geçici ziyaretçileri aileleri Kıbrıs ekonomisini ayakta tutmaya yeter..

Ya da kumarhaneler ve batakhaneler.. Bu işin daha kolay, daha paralı yanı.. Ama kumar, mafyayı birlikte getiriyor.. Kara paradan cinayetlere kadar bir yığın karanlık eylem ve sürüyle karanlık adam.. Suç ve ahlaksızlık..

Kıbrıs'ta da, Türkiye'de de kumar olmalı.. Ama çok kısıtlı ve çok kontrollü, hatta devlet tekelinde.. Kumarı yasaklamak, kumarbazı yasaklamıyor. Adam gene kumar oynuyor, ama bu defa parayı devlet değil, mafya kazanıyor..

Kıbrıs'ta bir iki seçme yere, Amerika'nın Vegas için koyduğu katı kural ve denetimlerle "Kumar" izni verilebilir..

Ama bu ada, geleceğini üniversitelere bağlamalı..

Doğu Akdeniz gibi, daha onlarca üniversiteye yer var, adada..

Kıbrıs hükumeti, tabii, işin içinde fena halde bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte bu tercihi kısa zamanda yapmalıdır..

Üniversite hızla gelişiyor, bu sağlıklı gelişme..

Oysa kumar bir kanser uru gibi sarıyor adayı..

Ve bilirsiniz, kanser uru daha hızlı gelişir ve sağlıklı gelişmeleri de yutar..

Kıbrıs ekonomisinin temeline, kumarhaneleri değil, üniversite kampüslerini koyan ve bu üniversiteleri her yönden teşvik eden planlamalar, Denktaş ve Ecevit'in uzmanlarınca bir an önce yapılmalıdır.

Mahruki!..
Her sporun riski var. Dağcılık riskli sporların başında geliyor. Ancak hele gelişen teknoloji ile alınan önlemler riski fazlası ile azaltıyor.

Lafı nereye getireceğimi farkettiniz tabii..

İskender Iğdır'ın ölümü üzerine yazmadığımı ısrarla söyleyen okuyucular var..

İşte yazıyorum..

"Efendim, Avrupa'da dağcılık sporu yaparken şu kadar insan ölüyormuş" diye İskender'in ölümüne mazeret aramak, bir aczin ifadesidir. Bu mantıkla bu ülkede hiçbir trafik suçunun yargılanmaması gerekirdi.

Bir babanın, oğlunun ölümünü metanetle ve kahramanca kabullenmesinin ardına sığınmak da aczin ifadesidir.

Ama asıl büyük acz, "Böyle tehlikeli bir tırmanış için gerekli temel önlemleri aldın mı" diye sorular sıralayan gazeteciye "Birinci sınıf gazetenin üçüncü sınıf yazarı" diye saldırmaktır.

Adına büyük saygı duyduğum Nasuh Mahruki, bu acz gösterilerinin üçünü de yapan adamdır. Akutla sağladığı büyük şöhretin cesareti ile Fatih Altaylı'ya terbiye hudutlarını aşarak saldırmasını kabul etmem mümkün değil.

Kendine güvenen Mahruki karşı saldırıya geçmez, sorulara yanıt verirdi.

Birinci sınıf bir gazetenin, birinci sınıf yazarı Fatih'in soruları askıda..

Bence de İskender Iğdır kendine fazla güvenden doğan ihmalin kurbanıdır. Bunun sorumlusu da ekip şefi Nasuh Mahruki'dir.

Sorumlulukları kabul etmek, insanı alçaltmaz, yüceltir.

Melih'i okuyun!..
Köşemde yayınlanan özellikle duygusal öyküleri yeniden yayınlamamı isteyen okuyucularıma tavsiyem, Melih Aşık'ı izlemeleri..

O bu işi artık muntazaman yapmaya başladı..

Daha önce benzeri bir durum gündeme geldiğinde "Aslında hergün okurum, bir defalık gözümden kaçmış" demişti. Bu açıklamasını doğru kabul edince Aşık'ın bu köşenin tekrarını bilerek yaptığı ortaya çıkıyor.

O zaman da benim sorum ortada kalıyor..

Ben Aşık'tan bir nakil yaptığım zaman, alıntının kaynağını gururla açıklıyorum, o niye ilk defa kendisi yazmış havası vererek yayınlıyor peki?..

Sevgili Melih,

"Hıncal seni okumuyorum" demek ne kadar kolay oysa..

Tecelli'den Abuzittine mektuplar
Abuzittinciğim

Dünya Kadınlar Günü'nü coşkuyla kutladık.. Bu arada öğrendik ki memleketimizde her 100 kadından 43'ü dayak yiyormuş. (Bana bu rakam biraz az gibi geldi, ama öyle yazıyor.)

Pakistan da durum bayağı vahim... Orada her 100 kadından 99'u kocaları tarafından dövülüyor.

Geri kalan yüzde 1, Benazir Butto oluyor, onu da ordu dövüyor.

Beni Fransızlar şaşırttı... Şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 95.

Amerika'ya gelince, her yıl ortalama 4 milyon kadın sopadan geçirilirken, bunların 4 bin kadarı o anda vefat edermiş.. Ayrıca her 15 dakikada 1 kadının ırzına geçilirmiş!

Demek, Kadınlar Günü, Amerika'da kutlanırken, ortalama 100 kadın tecavüze uğramış.. En az 10 kadın da dayaktan ölmüşler.

Bu, yalnız Amerika'da olanlar.

Gene de Kadınlar Günü kutlu olsun.

Herşeye rağmen, ülkemizde kadınlarımıza gereken önemin verilmediği söylenemez.

Hatta koca hükümet, Merkez Bankamızın başkanı aracılığı ile enflasyonla mücadeleyi hanımlarımıza emanet etmedi mi?

"Biber 1 milyona çıkabilir... Almazsanız düşer.. Sivri biber yemeyiverin!"

Gerçi, Hürriyet'deki "miş muş" köşesinde Pakize Suda, kadınlarımızın enflasyonla mücadele edemeyeceğini yazmış:

"Eyvah! Yandık. Zira kadınlar indirmeye değil kaldırmaya talimlidirler." diyor.

Bilirsin Abuzittin'ciğim, ben Pakize'ye bayılırım. Yani yazılarına demek istiyorum. Ama, bu konuda onun gibi düşünmüyorum. Çünkü her kalkışın bir inişi vardır. Sen hiç devamlı havada duranını gördün mü?

Kadınlarımıza güveniyorum. Enflasyonu indireceklerdir. Dün pazara gittim. Tezgahtaki adama:

"Kadınlar el attıktan sonra biberlerin durumu nasıl?" diye sordum.

Adam:

"Valla bi gariplik var.. Dikine duruyorlar" dedi.

Vaziyet şimdilik Pakize'yi haklı çıkarıyor. Ama göreceksin bir iki güne kalmaz onlar da boyunlarını bükerler.

Geçen gün tesadüf Olga ile tanıştım... Essen Üniversitesi adına prezervatif araştırması yapan kadın.. Hani, standart prezervatiflerin Alman erkeklerine bol geldiğini meydana çıkartmıştı. 250 kişinin penisini ölçmüşler.. Bi de bakmışlar ki EN 600 standardında imal edilen prezervatifler Almanlara 3.5 ila 4 milimetre bol geliyor. İşte şimdi Olga Türklerinkini ölçüyor.

Sokaktan geçenleri rastgele çağırıp ölçüyorlar. Benim ki de öyle oldu. İşlemden sonra gururla: "Nasıldı?" dedim.

"Sizinkiyle bi Almanınkini yanyana koyarsak bi prezervatif doluyor" dedi.

Mamafi, yaşım icabı istisna sayılmalıyım.

Netekim gazeteciler Olga'ya sormuşlar:

"Bunu nasıl ölçüyor sunuz?... Mesela, Türk erkekleri standardı nedir!"

Kadın ağzını kocaman açmış: "AAAAAAAA!"

"Ya Almanların ki?"

"üü!"

Münasip yerlerinden öperim kardeşim.

Güneş

TEBESSÜM
Filozof Temel:

-Bu kadınları anlamıyorum, nasıl bu kadar çok para harcıyorlar? Yok.. İçki yok.. Zaten kendileri kadın, kadın da yok!.. Eeee!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Piramitten birkaç yüz ayakta, eğildim ve bir avuç kum aldım, sonra, biraz ileride, onu sessizce dökülmeye bıraktım.

"Fısıltıyla dedim: Sahra'yı değiştiriyorum.

J.L. Borges (Teşekkürler Mesut)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır