Cumhurbaşkanlığı meselesinde Ecevit'i sonunda patlattılar...
Başbakan, "gruba hakimiyet" konusunda Mesut Yılmaz'ın "liderliğini tartışmaya" açtı...
Ardından, Salih Yıldırım, genel başkanı Yılmaz adına konuştu:
"Gizli oya rağmen gruba hakimiyet anayasaya aykırıdır. Eski bir liderlik anlayışını gösterir."
Ecevit'e "eskimiş siyasetçi" demeye getirdi.
Oysa Ecevit şu noktada haklı...
Ortada bir siyasi karar varsa, grubu ikna etmek ve oylama gizli de olsa o kararı kovalamak esastır.
Karar çıkar veya çıkmaz, o ayrı...
Mantıken...
Oylamanın gizliliği siyasi kararlara daima engel olacaksa...
Bu ülkede anayasa değiştirmek imkansız olurdu.
Ya da hep darbelerle değişirdi...
Tersinden anlatayım:
Farzedin ki parlamento, bir gün, demokratik bir anayasa değişikliğine karar verdi. Protokol de imzalandı...
Sonra sen kendine "demokrat" süsü verip vicdanlara karışamam diyerek yan çizdin...
Anayasanın demokratlaştırılmasını engellemek, nasıl bir demokratlık olmuş oluyor?..
Şunu kabul ederim:
"gizli oy" varsa "kesin hakimiyetten" söz edilemez...
Ama siyasi kararlılık diye de bir kavram var...
Öyleyse pratikteki mesele, Mesut Bey'in siyasi kararlılığı meselesidir.
Bir diğer nokta da şu:
Mesut Yılmaz hem "Demirel" diyor hem grubum serbest diyor...
Kişisel görüşünü söylüyorsa bunu bilmek hakkımızdır.
Partisini bağlamıyorsa, bunu da bilmeliyiz...
Ama bu, siyasi partilerin bugüne kadar ki siyasi bütünlüğü ile ne kadar uyuşur orası tartışmalı...
Yılmaz'ın bir tek tezi tartışılmaz.
"Vicdanlar hürdür", doğru!..
Ama her nasılsa öteki vekiller esir vicdanlı olmuş oluyor...
Yılmaz, keşke ilk başta, benim görüşüm partimi bağlamaz diyerek protokole imza koymasaydı...
Pratiğe bakıldığında Ecevit haklı görünüyor...
Demirel, siyasi tartışmaya girmem diyor. Hayatta inanmam!.. Baba, meteorojiden söz etse, gene siyasidir!..
Adnancılar'dan şikayetçi olan 19 kişiden 14'ü şikayetini geri almış... Eyvah, yoksa hafızalarını mı kaybettiler?..
Ecevit'le Yılmaz'ın kavgasına en çok kim sevinir, bilin bakalım... Küçük bir ipucu, ismi T, soyadı Ç ile başlıyor...
Uzmanlar yine uyarıyorlar:
Depreme karşı binalarınızı güçlendirin...
Bir de, depremle yaşamaya alışın... diyorlar...
Bilmiyorlar ki, biz depreme çoktan alıştık...
Herhalde, deprem olduğunda, ah ben sana çok alışkınım, nerelerde kaldıydın, diyerek türkü söylemeye başlayacak şekilde alışmış olamayız...
Başka türlü alıştık...
Koca bir binanın güçlendirilmesi 200 bin dolardan başlıyor.
Peki... Koca apartmanlarda daha su parası, elektrik parası, kapıcı parası yüzünden anlaşamayan komşular, bu kadar parada nasıl anlaşacaklar?..
Mümkünatı var mı?..
O yüzden...
Türk usulü bir deprem alışkanlığı kendiliğinden oluştu.
Ne para kavgası ne bina takviyesi...
Şükür ki, sismograflara inat halâ "olmayan" depremle gül gibi geçinip gitmekteyiz de...
Uzman uyarılarından sinir sahibi olduk...