


Geleceğin yıldız ülkesi
Türkiye'yi iyi tanıyan bir yabancı dostum dedi ki: "Brezilya için, geleceğin yıldız ülkesi tanımı kullanılır. Arkasından da eklenir: Ve hep de öyle kalacak. Ne yazık ki bu tanım Türkiye için de geçerli olmaya başladı."
Gerçekten böyle mi?
Biz hep "geleceğin yıldız ülkesi" olarak mı kalacağız?
O parlak gelecek, bir türlü gelmeyecek mi?
Yabancı dostuma göre "Türkiye bir türlü muazzam potansiyelinin farkına varamıyor. Kendi parlak geleceğini kuramıyor, elindeki olanakları da önüne çıkan fırsatları da heba ediyor."
***
Daha bir iki ay önce ne kadar umutlanmıştık.
Clinton Türkiye'yi "21. yüzyılı biçimlendirecek ülke" ilan ediyor, Avrupa Birliği bizi bağrına basıyor, Yunanistan'la ezeli düşmanlığımız bitiyor, PKK silahları susuyor, IMF yeşil ışık yakıyor, yabancı kredi kurumları sıraya giriyor, terör örgütleri birbiri ardına çökertiliyor, enflasyon düşüyor, Türkiye iç borç-yüksek faiz sarmalından kurtulma yolunda ciddi adımlar atıyordu.
Hiçbir siyasi kriz de yoktu ortalıkta.
Alışık olduğumuz gerginliklerin hepsi bir çırpıda çözüm yoluna girmişti.
Umutlanmıştık.
Çünkü umutlanmaya ihtiyacımız vardı.
Olumlu kıvılcımlar bizi heyecanlandırmaya, coşku atının sırtında ufuklara doğru kanatlanmamıza yetiyordu.
***
Sonra nasıl olduysa oldu, birden kara bulutlar birikmeye başladı Türkiye'nin üstünde.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin büyük bir siyasi krizin habercisi olduğunu anladık.
Türkiye'nin başını hep derde sokmuş olan bu seçimin, hiç olmazsa bu sefer problemsiz aşılacağını sanıyorduk. Bunun için Anayasa'nın uygulanması yeterliydi.
Ama ne yazık ki olmadı. Zorlamalara gidildi ve yine malum krizlerimizden biri patlayıverdi.
***
Arkasından Güneydoğu karıştı. Diyarbakır, Siirt ve Bingöl Belediye Başkanlarının gözaltına alınışları, barış ve sükun ortamını tehlikeye soktu.
Yargı işlemesin demiyoruz. Hiç kimseyi de yargının üzerinde görmüyoruz ama burada biçim önemli.
Eğer başkanlarla ilgili bir konu varsa soruşturma açılabilir ve ifadeleri için davet edilebilirlerdi.
***
Avrupa Birliği'yle ilişkilerimiz yine gerginleşti.
Bunun sonucu olarak dış kredi kurumları Türkiye'ye daha ihtiyatlı yaklaşacak.
Büyük bir olasılıkla, kredi faizlerini artıracaklar.
Bu da ekonomimizi sıkıntıya sokup, enflasyon hedefinin tutturulmasını güçleştirecek.
***
Peki bütün bunlar ne için?
Eğer amaç 70 milyon insanın mutluluğu, refahı ve güvenliği ise, yapılanların bu amaçlarla ne ilgisi var?
Çocuklarımızın kaderini etkileyecek önemdeki bu kararları, hangi demokratik mekanizmalar alıyor?
Kim bizi Avrupa'dan koparmaya çalışıyor?
Ve Türkiye sonsuza kadar "geleceğin yıldız ülkesi" olarak kalmaya mı yazgılı?
İşte günün soruları bunlar!