Humeyni rejimi seçimde İran halkından "karşı devrim" diye adlandırılabilecek şiddette bir tokat yedi.
Kesin sonuçları almak için daha günler gerek. Ama mollalar yenilgiyi şimdiden kabullenmiş durumdalar.
Reform yanlısı şehirlere karşı mollaların ümidi kırsal seçmenlerdi. Ama güvendikleri bu dağlara da kar yağdı. Reformcular, kırsal bölgelerde bile çoğunluğa geçti.
Seçimler tabii ki bir karşı devrimin sonuçlarını doğurmayacak.
Hatemi'nin üç yıl önce Cumhurbaşkanı seçilmesiyle siyasi bir güç olarak ortaya çıkan reformcular 290 sandalyeli mecliste çoğunluğu alacaklar görünüyor.
Ama bu durum, dini lider Ayetullah Ali Hamaney ve çevresindeki mollaların kontrol ettiği rejimi şimdilik doğrudan değil, ancak dolaylı olarak etkileyebilecektir.
İran, molla sınıfı tarafından yönetilen otoriter bir din devletidir. Halkın seçimdeki tavrı şimdi mollaları demokratik açılımlar için uzlaşmaya mecbur edecektir.
Çünkü halkın gücünü en iyi onlar biliyor. Şah'ı deviren öfke çok birikirse bir gün onlara da yönelebilir.
Bugün işkence, azınlıklar üstüne zulüm, düşünce özgürlüğüne baskı ve saldırganlık Şah döneminden az değil. Bu nedenle de "Humeyni İran'ı en az Şah dönemindeki İran kadar İslâmiyet aleyhtarıdır.."
Seçim rejimi olumlu yönde etkileyecektir.
Nitekim mollaların, halktaki değişim taleplerini dikkate almanın gerekliliğini aralarında tartışmaya başladıkları haberleri gelmeye başladı bile.
Müslüman halkın duygusal yaklaşımlarla yüceltip mucizevi çözümler beklediği rejimin başarısız olduğu, böyle devam etmeyeceği artık belli olmuştur.
Bu başlangıç, insan haklarını ve uluslararası hukuku içeren yeni bir İslâmi kimliği inşa etmenin yolunu açacaktır.
Kanlı mı olacak, kansız mı?. Bunu da, iktidar nimetlerine alışan din sınıfının vicdanı ile cüzdanı arasındaki denge belirleyecektir.
Ama her durumda ilerleme İran halkının, bölge barışının ve Müslüman toplumların yararınadır.
Uyarılar..
Diyanet İşleri Başkanı Yılmaz önemli uyarılar içeren bir açıklama yaptı.
Bazı tarikatların gizlice devletin düzenini yıkmaya çalıştıklarını bildirerek irtica ve yobazlıkla mücadelenin kesintisiz sürdürülmesini, fakat bunun gündemin sürekli tartışma konusu yapılmamasını istedi.
Mehmet Nuri Yılmaz, bu mücadelede dinin gereğini yerine getiren vatandaşların rencide edilmemesini öğütlüyor. Dinsizlik istismarının da en az din istismarı kadar tehlikeli ve zararlı olduğuna dikkatleri çekiyor.
Çünkü bu yanlış, ulusal bütünlüğü pekiştiren din birliğini zedelediği gibi ordunun yıpratılmasına da haksız bir zemin hazırlıyor.
Din sömürücülerinin her zaman kullandığı taktik, "din elden gidiyor" yalanıdır.
Dini siyaset ve menfaat aracı yapanlarla mücadelede başarı, "ordunun inançlara saygılı olduğu"nun ve din için de güvence olduğunun kışkırtıcılara meydan bırakılmayacak açıklıkta vurgulanmasına bağlı.
Uyarılardan herkes hissesini almalı.