|
|
Ayşenur yeniden doğdu!
Babasını tedavi ettirmek için patronundan yardım istedi Ayşenur Kuzey. Patronu da onu "Bana borcu var" dediği kişiye yolladı. Patronu Ayşenur'u alacaklısına yolladığında genç kız alacağı paranın tehditle tahsil edildiğini bilmiyordu. Sonuçta, babasının tedavisi için aldığı para 2.5 yıllık özgürlüğüne maloldu Ayşenur'un. Şimdi her şeye yeniden başlamanın heyecanını yaşıyor.
KIŞ rüzgarı, camların yanından, kapının altından içeri üflüyordu soğuk nefesini. Birkaç çalı çırpının cılız ateşi, sobanın eski sacını bile ısıtmıyordu. Gözyaşlarının yanaklardan süzülüşü gibi akıyordu evin eski duvarlarından sular.
Üstünde eski bir yorgan, yatakta kıpırtısız yatıyordu yaşlı adam. Öksürük nöbetleri başladı mı bitmek bilmiyordu. Küçük odanın içinde yankılanıyordu sesi. Genç kız, hasta babasına biraz çay içirmek istedi. Ama çay ilaç değildi. İlaç almak için para gerekirdi ve onların parası yoktu.
Oysa o, tüm gücüyle çalışıyordu. Eve bir parça ekmek getirebilmek, sığındıkları evin kirasını verebilmek için didinip duruyordu. Ama yetmiyordu. Babası gözlerinin önünde eriyip gidiyor, genç kız çaresizliğin ağıdını yakmaktan başka birşey yapamıyordu.
UMUT ARIYORDU
Sabah, kalbini babasının yanında bırakarak dışarı çıktı. Omuzları çökmüş, ayakları ağırlaşmış, bakışları donuklaşmıştı. Ama, hayatla kavga edeceği uzun bir gün vardı önünde. Yine çalışaşacak, çırpınacak, yorulacak ve biraz umut getirecekti evine. Sadece biraz umut...
Çamurlu sokaklarında yürüyerek, kalabalık dolmuşlarına itiş kakış binerek İstanbul'un; işyerine ulaştı. "Günaydın" dedi, güçlükle konuşarak. Her halinden belliydi sıkıntısı, acısı. Ama, babacan adamdı, patronu. Hemen ilişti yanına, "Neyin var kızım?" diye sordu.
AĞLAYARAK ANLATTI
Neyi yoktu ki, genç kızın? Evde hasta yatan bir babası, ödemesi gereken borçları, belirsiz bir geleceği... Hayatının tablosunu çizdi birkaç saniye içinde. Kendisini de oturttu gri renklerin ortasına. Ve ağlamaya başladı gördüğü manzara karşısında.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Döküverdi içini bir çırpıda. Ağladıkça açıldı, açıldıkça anlattı. "Ne kadar paraya ihtiyacın var?" diye sordu patronu. Şaşkınlıkla baktı genç kız, adamın yüzüne. Şaka mı yapıyordu, yoksa? Bir an pişman oldu, söyledikleri için. Başındaki sorunlar yetmezmiş gibi, bir de alaya alınmıştı işte.
Ama tekrar sordu patronu: "Ne kadar lazım kızım sana?" Ürkekçe cevap verdi, genç kız: "Babamı doktora götürebilsem, biraz da ilaç alabilsem yeter." Patronu düşündü, taşındı ve ona dönüp, "Bir iş arkadaşımdan alacağım var. Git ondan al. İhtiyacını karşılarsın. Her ay, az az maaşından keseriz, zorlanmadan ödersin" dedi.
Genç kız duyduklarına inanamıyordu. Bu kez sevinçten ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra. Patronu yine sakinleştirdi onu: "Ne duruyorsun, hadi koş işini yap" dedi. O da, söz dinledi uysalca. Adresi alıp çıktı dışarı. Doğruca patronuna borcu olan adamın yanına gitti.
Utana sıkıla istedi parayı. Hayatının en zor anlarıydı, belki de. Ama, onun halini gören adam, çok uzatmadan konuyu, çıkarıp verdi borcunu. Adamın hiç bir itirazda bulunmamasına, parayı tek kelime etmeden vermesine sevinmişti. Elleri titreyerek aldı para dolu zarfı. Kısık sesle teşekkür etti, çıkıp gitti. Hemen işyerine koştu. Çaldırmamak için sıkı sıkı tuttuğu parayı patronunun masasına koydu.
Patronu, zarfı açtı. Paranın 50 milyonunu aldı, 200 milyonunu genç kıza uzattı. Kız, bir an tereddüt etti. "Ya ödeyemezsem?" diyordu içinden. Patronu, "Hadi al" diye tekrarlayınca gözleri ışıldayarak kabul etti bu yardımı. Sonra da, cebinde umutları, evine koştu.
Sabah nefretle geçtiği sokaklar, artık güzel görünüyordu gözlerine... Bitkin, mutsuz, çaresiz bir genç kız olarak çıktığı evinin kapısını neşeyle açtı.
DÜNYA DEĞİŞMİŞTİ
Kendisini karşılayan acı öksürük nöbetlerine aldırmadı babasının. Artık, doktora gidecek paraları vardı çünkü... Sıkıntıları, kabusları sona erecekti. Yuvalarını mutluluğun pırıltısı yeniden dolduracaktı.
Hemen dışarı çıktı baba-kız. Hastaneye gittiler. "Babanız iyileşecek" dediğini duyunca doktorun dünyalar onun oldu. Ardından ilaçları aldılar. Sonra eve geri döndüler.
O geceyi güzel rüyalar görerek geçirdiler, güzel günlerin, aydınlık geleceğin rüyasını...
Birkaç gün sürdü bu mutluluk rüzgarı. Genç kız, patronunun iyiliğine karşılık daha çok çalışıyordu. Ama bu kez yorulmuyordu. İçinde onu güç veren umut ateşi yanmaya başlamıştı çünkü.
POLİS KAPIYI ÇALDI
Fakat, çok uzun sürmedi, güzel günler. Birgün kapısını çaldı polisler... İlk önce anlayamadı niçin geldilerini. Birşey soracalardı belki de... Ama sert yüzlü memurlar, onun adını söylediler, onu sordular. "Benim" dedi yüreği küt küt atarak. Sonra sordu: "Suçum ne?" Polisler, "gasp" dedi kısaca ve karakola gitmeleri gerektiğini söylediler.
"Gasp." Genç kız, gazetelerde okumuştu gasp haberlerini. Ama hiç karşılaşmamıştı gaspçılarla. Hele kendisinin "gaspçı" olabileceği gelmemişti aklına. Korka korka giderken karakola, "Mutlaka bir yanlışlık olmalı" diye düşünüyordu. Kısa süre önce gördükleri mutluluk rüyaları şimdi karabasana dönüşmüştü. Kendi kendisini, "Bu karabasandan az sonra uyanacağım. Her şey düzelecek" diye teselli etmeye çalışıyordu.
Ama yanlışlık yoktu. Patronu, ona verdiği parayı tehditle istemişti alacaklısından. Ve o, suça alet olmuştu, bilmeden... Bir suçlu olmuştu, farketmeden. Yargılanması yıllar sürdü. Demir parmaklıklar arkasında 2.5 yılı geçti gençliğinin. Hakimin karşısına her çıkışında aynı şeyleri söylüyordu, "Suçsuzum" diyordu, gözyaşı döküyordu. Ama fayda etmedi. Hüküm tokat gibi patladı yüzündü: 9 yıl ağır hapis cezası... Önce cezaevinde öleceğini, mavi gökyüzünü bir kez daha göremeyeceğini sandı. Damarlarından kanı çekildi. Ama sonra, devamını duydu hakimin okuduğu kararın: "Tutuklu kaldığı günler cezasını karşıladığı için tahliyesini..."
Tahliye özgürlük demekti, yeniden yaşama başlamak demekti. Bembeyaz bir sayfa açılıyordu önünde, ve o bu kez bu sayfayı iyi kullanacaktı.
GÜLCAN DEMİRCİ
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|