Süleyman Demirel'in Türkiye'nin üzerinde nasıl bir yük oluşturduğu, ülkenin gündemini tıkamasından ve gözleri sürekli "içe dönük" tutmasından da belli. Haftalardır Türkiye, onun siyasi ömrünün uzamasına endeksli ayak oyunlarıyla meşgul ve daha bir süre de öyle kalacağa benziyor.
Oysa, dünyanın (başta Amerika'nın) gözü haftalardır Türkiye'nin yanıbaşındaki İran üzerinde odaklaşmış durumda ve haftalardır böyle olacağı anlaşılıyor.
Önceki gün yapılan İran parlamento seçimleri, büyük bir heyecanla izleniyor. Amerikan başkenti Washington'daki sayısız think-tank ve araştırma merkezinin birçoğunda İran seçimleriyle ilgili düzenlenen konferanslar ve panellerin haddi hesabı yok. İşin ilginç yanı, İran konulu bu tip toplantılar adam almıyor; tıka basa doluyor.
Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgilenen kimseyi bulamazsınız. Türkiye'de böyle bir seçim olacağından ve ülkenin haftalardır bu konuya endekslendiğinden de kimsenin haberi yok. Merakı da yok.
Muhammed Hatem”, yüzde 67'lik bir halk desteğiyle -ki, bunun ezici çoğunluğu İran'ın gençleri ve kadınları idi- Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, İran'da değişme ihtimali, tüm dünyada ve tabii başta Amerika'da büyük heyecan uyandırdı. İran'daki "derin devlet" değişime kuvvetle direniyor. İran Meclisi'nin yapısı da değişime engeldi. İşte önceki günkü seçimlerin önemi bu noktada. Yeni Meclis, "genç İran"ı yansıtacak...
Şaşırtıcı ve garip gelebilir ama İran, şu dönemde Türkiye'den çok daha dinamik bir ülke. Kadınlar, Türkiye'dekilerden çok daha aktif. Milletvekili adayları arasında tam 400 kadın bulunuyor. Birçoğu seçilecek. Türkiye nüfusunda kadınların oranı ne ve TBMM'de kaç kadın milletvekili var? İran toplumundaki bu hareketlilik, düşünce plânında da yansıyor. Türkiye'deki İslâm” hareket, düşünce plânında önemli tezler geliştiremiyor. İran'ın başında Alexis de Tocqueville uzmanı bir Cumhurbaşkanı var. Faziletliler arasında anket yapılsa, Tocqueville'in kim olduğunu bilen yüzde 10 çıksa mucize sayılır.
İran'ın en parlak İslâm” düşünürü Abdülkerim Suruş, "dinin temiz kalması ve siyasetin kirletici etkisine maruz kalmaması" gerekçesiyle en ateşli biçimde "din ve siyasetin kesinlikle birbirinden ayrılması gerektiğini" savunuyor ve İran "derin devleti"ni oluşturan din adamları kliğinin tepkilerini çekiyor. Günlük gazete polemiklerinin sınırları dışına çıkacak ürünleriyle nerede bizim İslâm” düşünürlerimiz? Böyle giderse, İslâm dünyasında, düşünce üretimi İran'ın eline geçecek.
Türkiye'deki İslâm” hareket, siyas” plânda da 28 Şubat'ın sersemletici etkisinden çıkamadı. Fazilet Partisi, kapatılma ihtimalinin ürkekliği yüzünden küçük siyaset oyunlarında helâk oluyor. Halbuk” AB'ye adaylığı ilân edilmiş bir ülkenin ana muhalefet partisi olarak, kozlar aslında onun elinde. "AB denetimi" yüzünden Apo'nun idamından vazgeçmeye teşne bir sistem, şiddetle yakından uzaktan ilgisi olmayan, hem de ana muhalefet partisini -üstelik AB aday üyeliği sürecinde- nasıl kapatabilir? Fazilet, siyasete geniş merceklerle baktığı anda, kendisinin ve Türkiye'nin önünü açacak bir rol oynayabilir.
Türkiye'nin önünün açılması için, "değişmemezlik", "duraganlık" ve "siyas” ayak oyunu" kavramlarını simgeleyen ağırlığın yol üzerinden temizlenmesi şart. Bu "hantal ağırlığın" adı Süleyman Demirel.
Zagreb yolunda, "Bu uluslararı konjonktürde Türkiye, Çankaya'ya herhangi bir kişiyi oturtma lüksüne sahip değildir" diye buyurmuş. Doğru. Tam da bu yüzden, 20.yüzyılın 40 yıl gerisinde kalmış ve üstelik sıradan bir şahsiyet olduğu için, o koltuğu boşaltması gerekiyor.
"Türkiye'de devleti ciddiye alan kişi ve müesseseler Çankaya'yı da ciddiye almak zorundadır" da demiş. O da doğru. Zaten Çankaya'yı ciddiye aldığımız için, orasının Demirel'e ipotekli olmasına karşı çıkıyoruz.
Peki ortada başka isim var mı? Hele Demirel'in, Güniz Sokak'taki evine emekli olarak döneceği anlaşılsın; bakın ne isimler çıkacak.
65 milyonluk Türkiye'de ondan başka adam mı yok sanıyorsunuz?