


Vatanın bütünlüğü
Anayasanın, yasaların ve yasalarda yazılmayan toplumsal sözleşmelerin temelinde hep aynı değişmez ilke yatıyor:
Vatanın bölünmez bütünlüğü!..
Askerinden siviline büyük çoğunluğun üzerine titrediği ortak duyarlılık konusu vatanın bütünlüğü!..
Mağripten Maşruk'a; Kafkaslardan orta Avrupa'ya uzanan bir "Cihan İmparatorluğu"nun "yedi düvel"in saldırısıyla parçalanmasından sonra, üzerinde yaşanan "son vatan toprağı"nda bu duyarlılığı anlamak zor değil!..
Herkesin vatanı kutsaldır!..
Lakin, Türklerin vatanı -bu nedenle- daha da kutsaldır!..
20 yıldır ucundan kıyısından deneseler de, başaramadılar "vatanın bütünlüğü"nü bozup parçalamayı!..
Son deneme de son 15 yılda yapıldı...
Türkiye'nin kendi iç dinamiklerindeki çözümsüzlüklerin (ve beceriksizliklerin) yol açtığı toplumsal yaraları dört bir yandan kaşıyıp kanatanlar oldu...
Ama... Beceremediler..
Vatanın bütünlüğüne halel getiremediler..
"Vatan" daha da büyüme istidadında üstelik...
"Ekonomik" sınırlarını Kafkaslara ve ötesine doğru zorluyor..
Ama daha da önemli gelişme Avrupa Birliği'nin kapısından girilirse yaşanacak..
Koskoca bir "Avrupa coğrafyası"nın içinde yer alacak Türkiye...
"Bütün"üyle...
***
Oysa, yüzyıla "bütün" girenlerin; ya da bu yüzyılın ortalarında "bütünleşenlerin" çoğu, yüzyılın sonunda bütünlüklerini koruyamadılar.
Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Yugoslavya parçalanıp gittiler...
Türkiye Cumhuriyeti başardı..
Vatanın bütünlüğü korundu..
Ama... Vatanın bölünmez bütünlüğü korunabildi mi?
Ya da...
Ülkenin genel manzarasına bakınca, "değişmez ve değiştirilemez" sınırlar içinde; "vatanın bölünmüş bütünlüğü"nden bahsetmek çok da "anlamsız" olmayabilir...
Sınırlarının ve coğrafyasının bütünlüğünü korumayı başaran Türkiye, o coğrafyadaki sosyal, kültürel, ekonomik, politik, laik değerler sistemine ait coğrafyasında aynı "bütünlüğü" sağlayamadı..
Şehirlerin ana arterlerinde ve kalbinde yaşananlarla kılcal damarlarında ve varoşlarında nabız farklı atıyor.
Bir yanı ağlarken ülkemin bir yanı gülüyor.
Ağlayan nar, gülen ayva misali memleketimin meyve bahçeleri...
Öte yandan inançlar ve değerler sisteminde uçurumlar ayırıyor mahalleleri...
***
Kim diyebilir ki beş parmağın yerkürenin beş kıtasında aynı olduğunu?
Lakin; farklılıklara ait zenginliklerin, renk cümbüşüne dönüştüğü Amerika Birleşik Devletlerinde; şaşırtıcı bir "ulus" olma isteğinde; hatta iradesinde temelini bulan bir "birliktelik" gözleniyor..
Yüzyıl içindeki iki büyük savaşla birbirini katletme ve yoketme işine soyunmuş Avrupa derebeyleri; yüzyılın sonunda farklılıklarını "Avrupalı" kimliğinde buluşturmanın heyecanını taşıyor..
Türkiye ise vatanın bütünlüğünü, sınır boylarında sımsıkı korurken; sınırların içinde "bölük-pörçük" bir görüntü veriyor..
Kimileri, sorunu Cumhuriyetin "ulus-devlet" projesinin yanlışlığına bağlıyor..
Oysa, belki de asıl sorun o projenin başarısızlığı için dört koldan uğraş verenlerin yanlışlığında...
Önce ulus olamadan; ortak bir kimliğin heyecanını özümseyemeden "farklılıklar"ı öne çıkarmaya başlamak; uzun ve çileli bir yolculuk olan uluslaşma sürecinin de önünü kesiyor..
Mustafa Kemal'in "paramparça Osmanlı"dan; bir "ulus heyecanı" yaratma mücadelesi sekteye uğruyor..
O kargaşada PKK'lar, Hizbullahlar boy veriyor..
İstanbul'da "başka İstanbul"lar, Batman'da "başka Batman"lar Türkiye'de başka Türkiye'ler beliriyor..
"Bölünmezliği" asıl; inançlar, değerler, ortak heyecanlar, yekpare saadetler ve kederler ülkesinde sağlamak elzem oluyor..
Türkiye vatanın bütünlüğü içindeki "bölünmezliği" de hak ediyor...