


Değer mi, Süleyman Bey, değer mi?..
Süleyman Demirel'i günahım kadar sevmediğimi, bu sütunları yıllardır takip edenler bilirler.. Ama üzülüyorum.. Bugün düştüğü, daha doğrusu kendini düşürdüğü hallere gerçekten üzülüyorum..
İnişli çıkışlı, ama hayli uzun süren bir siyasal yaşamın sonu böyle mi olmalıydı..
Bu ülke bugüne dek bir tek Cumhurbaşkanını, onun da haklı mı, haksız mı olduğu tartışılır, mizah konusu yaptı.. Cevdet Sunay..
Şimdi Demirel ayni durumda..
İki fakstan birinde, üç e-mailden ikisinde, Demirel mizahı var..
Ecevit, Demirel'i bir kez daha Cumhurbaşkanı yapacak Anayasa değişikliği için "Halka gitmenin tehlikeleri var" demiş..
Halka gitmeyi tehlikeli bulan bir demokratik solcu.. Ama haklı.. Tehlike, halk izin vermez. Ecevit işin farkında..
Okur Recai Yılmaz diyor ki, e-mailinde..
"Vallahi billahi şaka değil.. Aynen yaşandı.."
Efendim firmalarına bir Japon işadamı gelmiş.. Müdüre demiş ki..
"Türkiye'de Demirel ailesi ayni Amerika'nın Kennedy ailesi gibi çok politikacı yetiştiriyor.. 60'lı yıllarda onlarda Kennedyler vardı. Hala var. 60'lı yıllarda sizde Demireller vardı, gene var!.."
S. T. diyor ki.. (Adını açık yazmamı istememiş.)
"Baba'ya bir beş yıl daha tanıyan 5+5 yasasını onaylayalım. Kabul.. Ama bir şartla.. Hiç değilse ondan sonraki 5 yılı sağlama alalım. Baba bize noterden güvence versin ki, dünya ortadan ikiye yarılacak dahi olsa 5 yıl sonra, bir 5 yıl daha seçilmek için hiçbirşey yapmayacak. Bari bu kez devemizi sağlam kazığa bağlayalım.."
Haklı.. Süleyman Bey bu..
1980 yılında İstanbul'a taşındığımda şimdi pasaj olan Konak sinemasında Zeki ve Metin'in tiyatrosu vardı.. Skeçlerden biri, "2 bin yılında televizyon" adını taşıyordu...
Haberler, Süleyman Demirel'le başlıyor, Necmettin Erbakan ile sona eriyordu..
Biz de kah kah, keh keh gülüyorduk.. İşte yıl 2000 ve haberlere bakın.. Şimdi onlar bize kıs kıs gülseler hak değil mi?..
Cumhurbaşkanını "Bir" defa için seçme maddesinin Anayasamıza ne kadar güzel koyduğumuzu son günler göstermiyor mu?..
Demirel'in attığı, ya da atmadığı her imza polemik.. Her türlü eylemi, "İkinci defa için oy satın almak" diye yorumlanıyor. Günahını alma pahasına..
Değer mi?.. 40 yıllık politik hayatın sonunda, yedi yıl da en onurlu makam Cumhurbaşkanlığı yetmedi de mi, saygınlığını bu kadar yitirme, ardından ciltlerle fıkra kitabı bırakma pahasına bir beş yıl daha devam edebilmek için çırpınıyor, Anayasa'nın en doğru maddesini değiştirtmeye kalkıyorsun, Sayın Cumhurbaşkanım!..
Ülkeyi geç, bizi geç.. Aynaya bak..
Kendine yazık etmiyor musun?.
SEVDİĞİM LAFLAR
Bilginin iki çeşidi vardır: Biz bir konuyu ya biliriz, ya da onu nereden bulabileceğimizi biliriz.
Samuel Johnson
(Teşekkürler Ahmet)
TEBESSÜM
Adam eşine telefon etti.. "Harika bir fırsat. Bu hafta sonu hayatımın balık avına çıkma fırsatım oldu. Benim olta takımlarımı, yem kutumu ve valizimi hazırla. Valize de, yeşil pijamalarımı koy.. Hemen gelip alacağım.."
Üç gün sonra döndü eve.. "Herşey harikaydı" dedi, karısına.. Ama yeşil pijamaları valize koymayı unutmuşsun."
"Son anda hatırladım, sevgilim" dedi kadın. "Olta kutunun içine sokuşturdum, bu yüzden.."
BİZİM DUVAR
Demirel'in imzaladığı kıyak emeklilik değil KINAYAK EMEKLİ yasası..
Hakan & Utku
Hakan & Utku'dan tatil keyfi
Patates Baskısı
Hiçbir şeyden çekmedi bu devlet yeraltından çektiği kadar. Yeraltı kaynaklarının azlığı, buna karşılık yeraltına inmiş örgütlerin mafyaların bolluğu, yeraltından çıkan cesetler, yerle bir olan umutlar... Bu yeraltı sorularına son günlerde bir yenisi eklendi; Patates.
Aslında devlet patatesi sever. Ortada görünmez, kökü içerdir, kızartması, salatası, haşlaması, püresi olur. Yani her yola gelir. Havuç gibi dik başlı da değildir.
Herşey Tarım Bakanımızın "Yarın öbür tarafta bu patatesler bizi kovalar" diye paniklemesiyle başladı. Sonra da herkesi bir anda ne yapsak da bu patates belasından kurtulsak sıkıntısı aldı. Görünen o ki kabak daha doğrusu patates çuvalı gene vatandaşın başına patlayacak. Çünkü hükümet o tonlarca patatesi "yese yese bizim koyunlar yer" diye düşünüp başladı patatesi allayıp pullamaya, çaktırmadan "patates baskısı" yapmaya.
Tarım Bakanı bu iş için bir senarya bile yazdı. Senaryoya göre güzeller güzeli bir hanım lokantaya girip ne yemek var diye soracak. Sayılan yemekleri beğenmeyen afet-i cihan, "Patates yok mu ayol? Ben bu güzelliğimi ona borçluyum. Günde 5 kilo yemezsem şak diye düşer ölürüm" diyecek. Biz de salağız ya "anaaaa.. koşun lan patates yiyek de güzelleşek" deyip soluğu patates diyarı Adapazarı'nda alacağız.
Ama Bakanımız böyle düşünmüyor ve harıl harıl filmde oynayacak "Patates Güzeli"ni arıyor. Şu ana kadar önerilenleri beğenmedi. Hülya'yı yaşlı buldu. Ebru Şallı ise yeterince güzel değildi. El insaf yahu. Kargacık burgacık bir patates için bu kadar mükemmeliyetçiliğe ne gerek var?!
Bize sorarsanız bu tanıtım işi tam Banu Alkan'ın kalemi. Üstelik hapis cezasından yırtmak karşılığında bu rolü bedava bile oynar. Ayrıca inandırıcı da olur. Sarıysa sarı, tombulsa tombul.
Şarkı söylemeye tam teşebbüsten sabıkası hayli kabarık ama onca ton patatesi de kadıncağızın sırtına yüklemek haksızlık olur diyorsanız geriye tonaj olarak bir tek isim kalıyor; Akrep Nalan.
Sorun bu filmle de çözülecek gibi değil işin aslına bakarsanız. Daha etkili tedbirler almak lazım. Mesela;
- Milletvekillerine kıyak emekliliğe karşılık 1 er ton patates alma zorunluluğu getirilebilir. Görev süresi uzayacak cumhurbaşkanları için bundan sonra üç öğün patates yeme şartı konabilir.
- Reha Muhtardan rica edilip her akşam patatesle ilgili soru sorması istenir. Reha patatesi halkın bilinç altına öyle bir sokar ki çıkarabilene aşkolsun.
- Jet Fadıl'dan rica edilip patatesle çalışan bir araba üretmesi istenebilir. Araba bedava dağıtılır.
- Korkutarak yedirmek de bir yol. Bu amaçla "Kumpirella" adında bir karakter yaratılıp halka patates yemezseniz ayvayı yersiniz mesajı verilebilir.
- Ya da en güzeli fısıltı gazetesi jet baskı yapıp "Patates yiyene depremde bir şey olmuyor. Patates giren eve enflasyon girmez." söylentilerini yayar. O zaman stoktaki patatesleri bitirmek de ne kelime dışarıdan patates ithal ederiz.
hakanutku@hotmail.com
"Kadınım!.."
Koca'nın eşini, "Karı" olmaktan çıkarıp, "Kadın" yapacak yasanın eli kulağında..
Çıkarsa, kızlıktan kadınlığa geçiş, gerdek odasında değil, Belediye Nikah Memurunun önünde gerçekleşecek.
Fenteller (Benin gentel, sentel dizime bir sözcük daha eklendi.. Fentel.. Feminist entel) bayram yapa dursunlar, benim sözüm Süleyman Demirel'e..
Şimdi Çankaya'da bir kokteyl..
Zat-ı devletleriniz frak, bendeniz de smokinle..
Yanımdaki hanımı sizinle tanıştırıyorum..
"Kadınım, Sayın Cumhurbaşkanım.."
Siz de Nazmiye Hanımı işaret ediyorsunuz:
"Bu da benim kadınım, Sayın Uluç!.."
Sayın Cumhurbaşkanım, bu yasayı imzalamadan önce Nazmiye Hanıma bir danışsanız iyi olur gibime geliyor!..
İntihar!..
Geçen hafta Hulki Saner'le harika bir cumartesi sabahı daha yaşadık, Ertekin'de.. 80 yaşa meydan okuyan bu genç, harika bir kaset yapmıştı hani, sözü ve müziği kendine ait bestelerden.. Mum gibi durma öyle adını taşıyanı bizim oranın milli marşı olmuştu nerdeyse.. Şimdi Emel Sayın'a okutmuş o şarkıyı.. Emoş da bir cilve, bir işve, bir eda katmış şarkıya.. Hit olmazsa, ben papaz olurum!..
Hulki Ağabey, bir anısını anlattı, yeri geldi diye..
İkinci Dünya savaşı yılları.. Taksim Belediye'de caz yapıyor.. Almanlar bir psikolojik savaş şarkısı yapmışlar.. Sombre Dimanche.. Hüzünlü pazar..
Dinleyen intihar etsin diye.. (Yeri niye geldi anladınız tabii..)
Müttefikler şarkıyı hemen ülkelerinde yasaklamışlar, etkili olduğunu gördükleri için.. Türkiye de yasaklamış. Yasaklamakla kalmamış, bir de yasa çıkarmış, intiharları önlemek için.. Gazetelerin intihar haberlerini ballandıra ballandıra yazmalarını yasaklamış..
Gerçek..
İster inanın, ister inanmayın, bu yasa hala yürürlükte..
Yürürlükte olduğu için de, hemen her gece her televizyonda köprü görüntüleri var.. Savcılarımızın kulakları çınlasın..
Bu ülkede yasalar ikiye ayrılır.. Uyulacak olanlar, boş ver deyip göz yumulacaklar..
Açık teşekkür!..
Fatih Altaylı ile Murat Kekilli'ye bu ülkenin Milli Eğitim ve Kültür Bakanları şild vermeli..
Bu ikili sayesinde, sanat dünyasında ne kadar sapık, manyak, hırsız, cani sanatçı, dünya edebiyatında ne kadar intiharı işleyen yapıt olduğunu tüm Türk milleti öğrendi..
En değerli yazarlarımız, tüm bildiklerini bize nakletmek için fırsat kollarlarmış meğer!..