kapat

03.02.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ATİLLA DORSAY(adorsay@sabah.com.tr )


İste Dorsay'ın cevabı

"Yılmaz Güney lümpen mi, yoksa dahi bir sanatçı mı?" tartışmasının taraflarından Serdar Turgut, dün de polemiğin boyutunu genişletecek bir yazı yazdı. Ve Fethi Naci, Ali Sirmen ve Atilla Dorsay'ı hedef alan yazısında Dorsay için şu sözleri kullandı:

"(...) Atilla Dorsay ise başka bir alem. Ne yazdığından bile öylesine habersiz ki, Yılmaz Güney'i savunmak için kaleme almaya çalıştığı yazıda, sevgili eşinin onu korumak için açtığı davada tek tartışma konusu belki olabilecek lümpen meselesinde davacı tarafın kozunu elinden alıyor. 'Güney lümpen miydi?.. Sanırım evet' dedikten sonra Yumurtalık olayını kastederek'... Bu cinayet onun lümpenliğinin ve kamudaki imajının kaçınılmaz bir sonucuydu' da diyor. Güleyim mi ağlayayım mı, ne yapayım bilemiyorum ama, Dorsay kötü sinema yazıları yazmakla yetinip boyundan büyük işlere girmeseydi daha iyi olacaktı, bu da kesin". Sinema yazarımız Atilla Dorsay da bir yazıyla Turgut'a cevap verdi.

Türkiye'nin tüm yerleşmiş değerlerini, aydın birikimini ve toplumun üzerinde ittifak ettiği isimleri yeni bir "putları yıkıyoruz" kampanyasıyla yerle bir etmek için, sanki anlaşmalı biçimde aynı günlerde saldırıya geçtiler. İkisi Hürriyet'te, biri Star'da yazan "3 kalemşörler"... Peki, putları yıkıp da yerine neyi, kimi koyacaklardı? Kendilerini ve kendi çaplarındakileri mi? Orası meçhul!...

Ama bekledikleri olmadı. İlk şaşkınlıktan sonra, birden tepkiler yağmur gibi yağmaya başladı. Bu toplum, sanıldığı kadar belleksiz, nankör ve vefasız olmadığını gösterdi. Yılmaz Güney, dünyanın en güzel insanlarından biri olan Çirkin Kral, tüm basının en değerli kalemlerince savunuldu, yaşamı, kişiliği ve sanatı yeniden gündeme geldi. Belki de iyi oldu.

3 KALEMŞÖRLER
Ve böylesine bir toplu tepki beklemeyen 3 kalemşörlerde panik başladı. Önce en genci, "bunu ben başlattım, ben bitiririm" diyeni, o "son nokta"yı koyamadı, meselenin kendi boyutunu çoktan aşmış olduğunu görerek işi ağabeyine bıraktı.

Ağabey, yani Serdar Turgut da bize Yılmaz Güney'in solculuğunun tam bir analizini yapmaya koyuldu. Baştan beri işte sol, devrimcilik, marksizm ve kapitalizm gibi konularda yazmakta olan ciddi bir yazar olduğundan (!), yazdıkları büyük heyecan yarattı. Duyduğuma göre tüm eski tüfekler bir araya gelmiş, bu yazılar üzerine "durum muhakemesi" yapmakta imişler!..

Ağabey, bu arada hızını alamadı. Güney'i savunan herkese karşı savaş açtı. Ülkenin en değerli aydınları, Fethi Naci'den Ali Sirmen'e, İlhan Selçuk'tan Rutkay Aziz'e saldırıdan nasiplerini aldılar. Bakalım sırada kimler var!..

Teorik tartışmalar bir yana, insan şuna şaşıyor: Yazarlık geçmişi göreceli olarak yeni ve yazıları da tam olarak hafif bir köşe yazarı, bu cüreti nereden buluyor? Kendisini birden her konuda ahkam kesebilen, iyi-kötü yazarlık payeleri dağıtan, solun tüm teorik meselelerini irdeleyebilen bir komple-aydın görme megalomanlığı nerden besleniyor?

TAM BİR PARANOYA
Bırakınız diğerlerini, sevgili Doğan Hızlan'ın yazdığı o güzelim yazıya, o olgun, birleştirici, bir yazı ermişinin damgasını taşıyan ve mutlaka Türk basın tarihine geçecek olan "Kardeşlere Öğütler" yazısına, o kendisine bir cankurtaran simidi gibi uzatılmış yazıya sarılacak yerde, onu ve Hızlan'ı da karşısına alıyor. Tam bir hezeyan ve paranoya durumu...

İşte basını son dönemde tam bir megalomanlar ülkesi haline getirmenin acı sonucu... Kendilerine birden, asla hak etmedikleri geniş köşeler verilen ve donanımlı entelektüellerin tüm sıfatları yakıştırılan kişiler, ilk fırsatta fıttırıyor ve kendilerini gazetelerinin, medyanın ve aydınlar dünyasının kralları sanıyorlar. Herkesi ısırmak, herkese saldırma hakkını kendilerinde buluyorlar. Ama, söylemesi benden, sonları öylesine acı olacak ki, kendileri bile şaşacaklar.

Yılmaz Güney tartışması sanırım sürecek. Ve sırası geldikçe ben de özellikle Güney üzerine görüşlerimi yazmaya çalışacağım.

Türkiye'nin tabu isimleri
İsimleri ne zaman geçse, kızılca kıyamet kopuyor; günlerce kişilikleri, düşünceleri, yaptıkları, yapmadıkları tartışılıyor. Onlar ı konuşmak da konuşmamak da çok zor. İşte Türkiye'nin tabu isimleri:

II. Abdülhamit- Bazıları Osmanlı'nın zor günlerinde ülkeyi en iyi şekilde idare ettiğini söyleyip onun "ulu bir hakan" olduğunu söylüyor. Bazısı ise kurduğu istibdat rejimiyle ülkeye kan kusturduğunu, Osmanlı'yı uçuruma sürüklediğini iddia ediyor.

Vahdettin- "Bu vatanı ancak sen kurtarırsın" diyerek Atatürk'ü Anadolu'ya gönderen sorumlu bir padişah mı, yoksa İngilizlerle işbirliği yapan bir hain mi?

M. Akif Ersoy- Hem Türk şiirinin en büyük kalemlerinden biri hem de bağımsızlık mücadelesinin kilometre taşlarından. Mehmet Akif'in "küsüp" Mısır'da yaşaması, Cumhuriyet'in reformcu yapısına karşı tavır alması ise onu eleştirenlere istedikleri yaftayı veriyor: "Arap milliyetçisi".

Said-i Nursi- Kimileri için Ermeni çeteleriyle savaşmış büyük bir fikir adamı. Kimileri için de cumhuriyeti yıkarak Kürtçü bir İslam Devleti kurmayı amaçlayan tehlikeli lider.

Necip Fazıl Kısakürek- Bazıları için ölümsüz bir şair, bazıları içinse şiiri siyasette yok olmuş, teröre kayan İslami oluşumların fikir babası.

Nazım Hikmet- Türk şiirini dünyanın her yerinde okunmasını sağlamış vatan şairi mi, Türkiye'ye küfreden, Sovyetler Birliği'nin kullandığı için abarttığı vatan haini bir komünist mi?

Deniz Gezmiş- Kimileri için 68 kuşağının "romantik", kimseyi öldürmemiş öğrenci lideri, kimileri için dış mihraklarca kullanılan, komünizm için silahla mücadele eden tehlikeli militan. Haber Merkezİ

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır