kapat

03.02.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


"Çarpıtma"...

Avrupa Birliği'nin Avusturya'da yabancı düşmanı, faşizan Haider'in hükümete girmesi ihtimaline karşı takındığı tutum, Türkiye'de anlamsız analojileri beraberinde getiriyor. Buradan hareketle, AB'nin üyesi Avusturya'ya karşı takındığı tavır, "şeriat düzeni" ile eş anlamlı biçimde kullanılan Fazilet Partisi'nin iktidarının MGK tarafından engellenmesinin "meşruiyeti"ne karine olarak gösteriliyor.

Bu arada "şeriat tehlikesi" o kadar lastikli bir biçimde sunuluyor ki, pekala, cinayet makinası Hizbullah ile Fazilet Partisi de, sanki sözlükte eş anlamlı sözcükler...

Bu kakafoninin doğal ve mantıki (aslında gayrı mantıki) sonucu, MGK'nın ve onun şahsında rejim üzerindeki "askeri ağırlığın" kutsanması, daha da garibi, bunun "AB kriterleri" ile uyumluymuş gibi sunulması oluyor.

AB'nin Avusturya'ya karşı takındığı tavır, gerçekten heyecan verici ve çok öğretici. "Yabancı düşmanlığı" ve "şoven milliyetçiliğe" Avrupa'da geçit yok. Ortak Avrupa değerleri işte böylesine keskin.

Aynı şekilde, elbette ki, "din esaslarına dayalı devlet yapısı" da yine ortak Avrupa değerleri açısından mümkün değil. Türkiye'de böyle bir durum söz konusu olursa, Türkiye AB'nin tam üyesi bile olsa, akıbetinin ne olacağını, Avusturya'nın şu andaki durumundan anlayabiliyoruz.

Ancak, bütün zaaflarına ve çapaçulluğuna rağmen, Fazilet Partisi bu değil. Hizbullah ile Fazilet arasında eş anlamlılık, hiçbir iz'an ve insafa sığmaz. Daha da önemlisi, hiç kimse boş yere gevelemesin, ortak Avrupa değerleri ile, bir ülke rejiminin üzerinde "askeri ağırlık" bulunması asla bağdaşmaz.

Şu sırada, çok farklı iki profili ifade etmelerine rağmen, ortak Avrupa değerleriyle uyumsuzluk bakımından birbirine en benzer iki ülke varsa, biri Avusturya ise, diğeri Türkiye.

Birinde "yabancı düşmanı, ırkçı-milliyetçi" bir partinin hükümete katılması söz konusu; diğerinde, rejim üzerinde hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan ve olması da mümkün olmayan biçimde "askeri ağırlık" mevcut.

Hiç kimse, kalkıp MGK'da başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan, sivillerin de bulunduğundan dem vurmasın. Dünyada böyle bir kurul yok. Hele hiçbir Batılı ülkede, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri, İçişleri ve "Genelkurmay'ın kendisine bağlı olmadığı" Milli Savunma Bakanı'nın karşısında Genelkurmay Başkanı, üç kuvvet komutanının, Jandarma Genel Komutanı'nın ve bir de MGK Genel Sekreteri, 6 dört yıldızlının oturduğu, bir sözde "tavsiye kurulu" göremezsiniz.

Zaten bunun olmadığını bilmeyen de olmadığı için, ikide bir "Türkiye'nin özel şartları" plağı konuluyor. Tekrar edelim: Eğer Türkiye'nin "özel şartları" ile "Avrupa'nın genel şartları" bir türlü birbirleriyle örtüşmüyorlarsa, Türkiye, bu "özel şartları" yüzünden bir türlü "ortak Avrupa ilkeleri" içine sığamıyorsa, o zaman AB üyeliği de sittin sene hayal olarak kalır.

Türkiye'nin "Avrupalılaşması"nın acil yolu, "rejimin sivilleşmesi"ni hızlandırmaktan geçer. Oysa, tam tersi yönde bir süreç adeta zorlanıyor. 7 yıldır Cumhurbaşkanlığı yapan, 76 yaşındaki şahsiyetin 5 yıl daha ülkenin tepesinde oturmasının istenmesinin gerekçesi, kulislerde "askerlerle iyi bir denge tutturdu" diye kulaklara fısıldanıyor. Ülkenin devlet başkanlığı makamını, Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi derekesine indiren birisi için anayasa değişikliği yapılmaya kalkışılması dahi, "rejimin sivilleşmesi" ve dolayısıyla "Avrupalılaşması"ndan ziyade, mevcut "vesayet rejimi"nin konsolide edilmesini simgeliyor.

Yalnız yanlış anlaşılmasın; bu garip manzaranın sorumluluğu askerlerde değil. Bu ülkenin aydınlarının çok önemli bir bölümünün belkemiği ya yok; ya da kırıldı. Yazılarında sık sık "orduya sadakat şerefimizdir" türü selam göndermeyi ihmal etmeyen ve üç yıl önce brifinglerde dikte edilen ve "iç düşman" kavramına göre şekillenmiş "Milli Siyaset Belgesi"nin isabetini sorgulamayan "kanaat önderleri"nin oluşturduğu "siyasi kültür" ile henüz AB'nin çok uzağındayız.

Keşke, Genelkurmay bildirileri kadar, "Kopenhag kriterleri"yle de ilgilenselerdi.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır