Çetenin faaliyet raporu..
Sinema Yazarları Çetesi'nin faaliyet ayarını neye göre yaptıklarını anlamak için önce neyi sevip neyi sevmediklerine bakmak icap eder.. O sebepten bu sezonun filmlerini şöyle bir hatırlayalım ki işe yarasın..
Spottan devam ediyorum.. Eşkıya filmi 2.7 milyon seyirci topladığından pek laf edemediler.. Ama 900 bin seyirci toplayan İstanbul Kanatlarımın Altında filmine esaslı bir elense çektiler..
Bir milyon cıvarında biletli seyircisi olan, yeniden vizyona girdiğinde bir o kadar seyirciye daha ulaşacak olan Herşey Güzel Olacak filmi için "Hoşça vakit geçirmek isteyenlere.." şeklinde kerhen bir not düştüler..
1.5 milyon seyircili "Propoganda" filmine gönülsüz iki yıldız (**) verdiler.. Çete elemanlarının çoğu (*) tek yıldızla geçti..
***
Bunlar yerli filmlerden örnekler.. Rekortmen "Titanik" tek yıldızdan kurtulamadı.. (Hak yemeyelim.. Çetenin bazı elemanları üç yıldıza kadar çıktı..)
Bu örneklere bakınca şu söylenebilir.. Aklı başında bir sinema yazarı; kitlelere ulaşan yani büyük kalabalıklar tarafından seyredilen filmlerden hoşlanmaz.. "Hoşlanmak" ne kelime? Nefret eder..
Madem kitleye ulaştı, o halde o film aşağılık birşeydir.. İşin özeti bu..
Ali Fattik Oyunu..
Buna karşılık, kitlelerin seyretmeyi reddettiği filmleri öve öve yere göğe koyamaz.. Dört yıldız yetmez, kırmızılı beş yıldız verir..
Böylece kendisi ile seyirci arasındaki farkı ortaya koyar.. Bizim ortalama birer seyirci olarak "kafasız" olduğumuz, sinema denilen şeyden hiç anlamadığımız kabak gibi ortaya çıkar..
Onların tek yıldızla geçtiği bir filmi "Ama şu kadar seyirci izledi.." diye savunmaya kalktığınızda, duvar yazısı olarak literatüre geçmiş bir cevap almanız mümkündür:
- "Beşyüz milyar sinek yanılmış olamaz, siz de b.. yiyin.."
Öte yandan kimsenin seyrine durmadığı, üç beş bin tirajda kalmış başka bir filmi öyle bir övme yarışına girerler ki.. Sanki Erzurum'un ünlü "Ali Fattik" veya Buldan'ın meşhur "Isbaha Oyununu" filme çekmişler de biz atlamışız..
Okuduklarınızdan sonra "Bre kardeşim, memleketimizde böyle eşi benzeri olmayan bir sinema olayı yaratıldı da niye kimse kulak asmıyor.." diye isyan edesiniz gelir..
Sinema Yazarları'nın bir de derneği var.. Adı SİYAD..
Bunlar tutup, kendi kendilerine bir ödül düzeni kurdular.. Her yıl aralarında toplanıp o yıl çekilen filmlere ödüller vermeye başladılar..
Gazetelerin sinema sayfaları ellerinde ya! Kendi haberlerini de ballandıra ballandıra yapıyorlar ki sinema aleminin nefsi iyicene kabarsın..
Yapımcısı, yönetmeni, ışıkçısı; gayri sektörde kim varsa bunları gördüğünde "Aman ödülden olmayalım.." diye hizaya girsin..
***
Bu yıl aralarında yine meşveret yapmışlar.. Kafalarına göre, ödüle layık beş Türk filmi seçip ilan etmişler..
Adlarını sayıyorum.. Mayıs Sıkıntısı, Kaç Para Kaç, Lola ile Bill Kid, Üçüncü Sayfa ve Salkım Hanım'ın Taneleri..
Kırmızılı beş yıldız verdikleri ki (bu "Sinemanın başyapıtı" mealine gelir) Mayıs Sıkıntısı filmini altı bin küsür seyirci izlemiş..
Dört yıldızlı Kaç Para Kaç filmi de 6 bin seyirciye ulaşmış.. Lola ile Bill Kid filmi iki bin seyircide kalmış.. Üçüncü Sayfa filmi ise 6 bin küsürde.. (Rakamlar geçen ayın sinema sayfalarından)
180 bin küsür seyirciye ulaşan "Salkım Hanım'ın Taneleri"ni saymazsanız, sinema eleştirmenlerinin yere göğe koyamadığı dört başyapıtın toplam seyircisi yirmi bini biraz geçiyor..
Yani bu dört başyapıt, tek yıldızlı "Asansör" filminin ulaştığı seyircinin yarısına gelememiş..
Kırk kişiye bir yufka..
Sakın haaa! Aklınıza saydığım bu filmler için olumsuz birşey düşündüğüm gelmesin.. Ben sinema yazarları gibi bakmıyorum olaya.. Bence paranın para kazandığı bu rantiye ortamında "batma pahasına" film yapan bu insanların elinin öpülmesi gerekir..
Benim söylemek istediğim şey başka..
Bana göre, sinema yazarları çetesi adı geçen filmlere bu kadar istekle sahip çıkmasaydı, yukarıda saydığım dört film de tiraj olarak bu rakamları üçe dörde katlardı..
Ahali bunların "entellektüel teröründen" yıldığı için, övdükleri filme "Çerçinin kızı boncuğa aşık.." muamelesi yapıp, gitmiyor..
Yahut bunların "Cansın ahlat cansın, sinema sektörünü besleyen sensin.." dedikleri filme mesafeli duruyor..
Nereden mi biliyorum?
Geçenler de Aydın'dan Fatma Hanım aradı.. Benim "Sinema yazarlarının eleştirdiği filmlere mutlaka gidin.." şeklindeki tavsiyeme her daim uyan bir okurumuz..
O gün gazete olarak kadıncağızı şaşırtmışız..
Sinema yazarlarımızdan biri tutup bir film için "Rezalet, çok kötü.." diye yazmış.. Editör de bu yazıyı tutup, Hıncal Uluç'un köşesinin altına koymuş..
Tesadüfen Hıncal Uluç da aynı gün eleştirmenimizin "rezalet" dediği film için olumlu şeyler söylemiş.. Benim sevgili okurumun kafasını karıştıran da bu olmuş..
Açmış taaa Aydın'dan telefonu "Biri övüyor, öbürü yeriyor.. Arada kaldım şimdi ne yapayım?" diye soruyor.. Ben de "Canım alt tarafı bir bilet parası.." diyecek oldum..
Okurum "Ama ben o filmleri görmek için taa İzmir'e gidiyorum.. Dünyanın masrafı.. O yüzden size danıştım.." cevabını verince ben de fikrimi söyledim:
- "Hıncal Uluç sinema yazarı değildir, onun dediğini yapın.."
***
Ben diyeceğimi dedim.. Sinema Çetesi, artık bundan sonra hükümet adamlarına havale.. Beni sorarsanız, anormal mevsim şartlarına rağmen görevimi yapmanın huzuru içindeyim..
Birinci sayfadaki spotuma kulak asmayın.. Domuz bağı yapıp zorla entel film işkencesine soksalar bile yolumdan dönmem..
Ağır kış şartlarından da yılmam.. Her yıl zemheride yürürlüğe giren prensiplerimden biri "Yazı yazarım yazı, hem çekerim ayazı.." olduğundan karmış, kışmış; bana vız gelir..