Zaman nasıl akıp gidiyor.. 25 yıl olmuş, tam 25 yıl, Nükhet'in bana "Neco ile Oya'yı evlendiriyorum" dediğinde..
"İyi ediyorsun" demedim.. Diyemedim..
Neco, şöhretinin zirvesinde.. Tığ gibi yakışıklı bir delikanlı. Bütün kızlar peşinde.. Çok iyi arkadaşım.. Onu iyi tanıyorum.. Oya da, sanat magazin dünyasında.. Pek tanıdığım yok.. Ama uçarı bir kız havasında gibi geliyor bana, nerden geliyorsa..
Sanatçı evliliği işte.. Saman alevi gibi parlar ve söner..
Tam 25 yıldır, sımsıcak bir şömine yanıyor oysa.. Sade kendilerini değil çevrelerini de ısıtıyor..
Neco bilir misiniz, hayatta en gıpta ettiğim erkek..
Çünkü harika bir ailesi var..
O Oya, nasıl bir eş, nasıl bir anne çıktı..
O Oya, o iki muhteşem kızı Zeynep ile Ayşe'yi nasıl yetiştirdi?..
Neco ellerinden tutar Gelişim'e getirirdi, kızlarını..
Nasıl tatlı, nasıl akıllı, nasıl güzel iki kız..
"Neco" derdim.. "Neco bu kızlar büyüyünce öyle iki afet olacaklar ki, ülkenin bütün delikanlıları peşlerine düşecek.."
İki harika kız oldular gerçekten.. 25'inci yıldönümünden iki gün evvel Zeynep'i istememişler mi?..
Yavru kuşların büyüğü yuvadan uçuyor.. Nikah şahidi belli bile.. Annesinin de şahidi idi, Nükhet.. Nükhet Duru..
Ayşe'nin bir yılı kalmış üniversitede.. "Yönetmen olacağım" diyor.. "Kız bu güzellikle kameranın arkasında ne işin var" diyorum..
Askısız bir mini tuvalet giymiş, gecenin en çarpıcı genç kızı.. Bütün kameralar ve bütün fotoğraf makinaları ona odaklanıyor.. O, inatçı.. İlle de kameranın arkası..
Foto muhabirleri aile resimlerini çekiyor.. Nasıl, ama nasıl gıpta ile bakıyorum.. Nasıl keyifli, nasıl mutlu hepsi.. Bu aileyi ne zaman yan yana görsem, en bozuk keyfim bile yerine gelir..
Çünkü onlar mutluluğun resmidir.. Mutluluğun resmini belki Abidin Dino çizemez ama, fotoğraf makinaları çeker..
25'inci yıl, Günay'da kutlanıyor..
Perşembe geceleri açık büfe var, Günay'da.. Ama ne açık büfe.. Pek sayamadım ama, 40'tan az olmayan çeşit soğuklar.. Sonra sıcaklar.. Sonra tatlı ve meyveler.. Hepsinden tatmak istiyorsanız enaz 10 hafta arka arkaya Günay'a gitmeniz gerek. Yemek sırasında, bir arp, bir flüt ve bir çello nasıl keyifli müzik yapıyorlar.. Konuşmak isteyen bağırmak zorunda kalmıyor. Dinlemek isteyen de, dünyanın en romantik şarkılarını dinliyor..
Sonra İstanbul Gelişim Neco ile geliyor sahneye..
Nasıl coşku ile çıktı sahneye o gece Neco.. Nasıl keyifle söyledi.. Hele Cenk Koray'la düet yaptıkları o Belafonte'nin ünlü şarkısı Day-O!..
İstanbul Gelişim bir muhteşem orkestra.. O Garo, o Atilla nasıl, ama nasıl coşku ile çalıyorlar, izliyorum. 40 yıl önceki heyecanlarını asla yitirmemişler.. Ayşe diye bir de genç solistleri var. Harika bir ses..
Harika, gerçekten harika bir gece geçirdik Günay'da..Finalde, tabii benim için finalde (Ertesi sabah iş var. Ben saat 12'yi vurunca, arabam bal kabağına dönmeden pır..) 25. Yıl pastası geldi sahneye.. Neco, Oya, Zeynep ve Ayşe..
Bakmaya doyamadığım tablo.. Bakamadım fazla.. Çünkü Oya, Nükhet ile beni de çağırdı sahneye.. Geceye Yedi Kocası ile katılıp koca bir masa yapan Hürmüz, yani Nükhet bu evliliğin mimarı.. Peki ben niye sahnedeyim..
Cenk kıskançlıktan çıldırıyor görüyorum. Halit Ağbi (Kıvanç) Savaş Ay ve Ümit Çeliker de gaz veriyorlar.. Cenk bağırıyor sahnede olma sebebimi..
"Nükhet Mimar.. Hıncal da müteahhit.. Veli Göçer bu, Veli Göçer!.."
Çatla Cenk..
Bir fotoğraf anında bile olsa, bu mutlu tablonun içinde yer aldım ya.. Artık ölsem gam yemem..
Nice mutlu yıllara, sevgililerim benim.. Sevgili Neco, Sevgili Oya, Sevgili Zeynep ve Sevgili Ayşe..
Ve sevgili okuyucular..
İçinizi sıkıntı mı bastı, mutsuz mu hissettiniz.. Kendinizi hemen tanıdığınız en mutlu ailenin içine atın, görün bakın dünyanız nasıl pembeleşmeye bağlıyor yeniden..
Benim güldür güldür, ışıl ışıl yanan şöminem var.. Ne zaman üşüsem koşuyorum onlara.. Nasıl sımsıcak, nasıl keyifli, nasıl mutlu oluyorum, bilemezsiniz..
Tıpkı mutsuzluk gibi, mutluluk saridir, bulaşır.. Mutlu olanlar çevrelerine mutluluk saçarlar, bunu hiç unutmayın..
Neco, Oya, Zeynep, Ayşe..
Sizler benim mutluluğumsunuz!..
Hep böyle kalın.. Hep!.. Mutlu torunlar da katılsın tabloya!..
Medya "İnfaz" sözcüğünü nasıl yersiz ve yanlış kullanıyor.. Hepsine "Evet" de, Ali'nin ve Ayşenur'un atv'si de, kanlı cinayetlere infaz demiyor mu, çıldırıyorum..
İnfaz, bir suçun yargı sonunda kesinleşen cezasının çektirilmesidir..
PKK'nın, Hizbullah'ın, İBDA-C'nin kanlı cinayetlerine, vahşetlerine "İnfaz" demek, onları bilinç altında meşrulaştırmak olmuyor mu?.
Polisin bir çatışmada öldürdükleri için "Yargısız infaz" diyen medyanın, cinayet örgütlerin eylemleri için sadece "İnfaz" sözcüğünü kullanması ne acı bir çelişki..
Lütfen arkadaşlar, lütfen, bir hukuk, bir yargı terimi olan infazı, bu kanlı cinayetler, bu eli kanlı katillerin gerçekleştirdikleri katliamları anlatmak için kullanmayalım.
Bunların beyinlerini yıkadıkları gençler, verilen emri yerine getirip, masum insanları gözlerini kırpmadan öldürürken, gerçekten infaz yaptıklarını sanıyorlar, sizin her Allahın günü tekrarlarınız yüzünden. Kavramları karıştırmayalım, cinayete "İnfaz" demeyelim artık!..