Yıllar yıllar önceydi. Daha doğrusu 30 yıl kadar önceydi. Doğan Koloğlu ile birlikte Sağmalcılar cezaevinde yatıyorduk...
Doğan, ben Akşam'da yazarken gazetenin sorumlu müdürüydü. Benim mahkum edilmiş bir yazımdan ötürü, benimle birlikte yatıyordu. Yani benim yüzümden yatıyordu. Hayatından yılları çalınıp gidiyordu benim yüzümden. Dünyada Doğan kadar soylu, şövalye adam zor bulunur. Geçip giden yıllar içinde bir gün olsun, bir an olsun; şaka yollu dahi bana ima etmedi, benim yüzümden yattığını.
Çok az insana minnet duydum hayatta. En başında hâlâ Doğan gelir.
Doğan Koloğlu ayrıca benim sınıf arkadaşımdı da... Galatasaray'ın yatakhanesinde de, benim karyolanın baş tarafıyla, onun karyolasının baş tarafı biribirine bitişikti. Geceleri yatağa girdikten sonra, başlarımızı yastığın üstünde ellerimize dayayarak, kafa kafaya konuşurduk...
Galatasaray'da da yıllarca sürmüştü bu gece kafadarlığı...
Cezaevinin ranzalarında da yine devam ediyordu.
Üstelik ikimiz de Basınköy'de oturduğumuz için, ikimiz de içeri tıkılınca; çoluğumuzun çocuğumuzun nafakasını nasıl kazanacağımız sorunu çıkmıştı ortaya...
Gerek eve, gerek cezaevine yardım bırakan dostlar oluyordu. Kimseye çaktırmıyordum ama, hançerler girip çıkıyordu yüreğime...
Yazılardan gelen mahkumiyetler biribirini izliyordu. Bir tanesinin bittiği 1973 yılbaşında, hemen ikincisi eklenmişti... Oysa bayağı hazırlanmıştık yılbaşını evde geçirmeye...
Bir başka şövalye dost, Abdi İpekçi'ydi. Sonradan "Nar Çekirdekleri"nde topladığım değişik yazıları, 10-12 günlük diziler halinde imzasız olarak yayınlıyordu Milliyet'te.. Tek geçim kaynağımdı o yazılar. Ne var ki, cezaevinde çalışma olanağımız yoktu. Yazı makinemiz yoktu, kağıdımız yoktu, kitaplarımız yoktu.
Yine bazı dostlar girdi araya; Abdi İpekçi, Selahattin Beyazıt, Burhan Felek, Nadir Nadi, Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu..
Doğan'la bana, çalışma odası olarak; cezaevinin iptal edilmiş berberhanesiyle, yazı makinelerimizde çalışma izni verdiler. Gerek duyduğumuz kitapları da getirtebiliyorduk..
Dünyanın en ünlü tarihsel tablo ve sanat yapıtları satıcısı olan Lord Duveen'in hayatını vaktiyle, S.N. Behrman'ın kaleminden okumuş ve çok çarpıcı bulmuştum. Pekala yeni bir dizi olabilirdi Milliyet'e, Lord Duveen'in hayatı.. Basınköy'deki kitaplıktan Behrman'ın kitabını getirttim ve bir dizi hazırladım..
6 gün önce kuryeyle bir kitap ve bir mektup geldi Göztepe'ye.
Kitap S.N. Behrman'ın ünlü yapıtı "Duveen"in Türkçe çevirisiydi. Mektup da Raffi Portakal'dandı.
Kitabı açtım. Raffi Portakal, yazdığı Önsöz'e şöyle başlıyordu:
"Antikacıların piri sayılan Joseph Duveen'i, Çetin Altan'ın 12 Mart 1971 döneminde Milliyet gazetesinde imzasız olarak yayımlanan "Milyarderler ve Milyonluk Tablolar" başlıklı yazı dizisiyle tanımıştım. Çetin Altan, bir dönemin Brodway yazarlarından S.N. Behrman'ın, Duveen biografisinden derlediği bu ilginç yazı dizisini, daha sonra, 1976'da yayımlanan Nar Çekirdekleri adlı kitabına da alacaktı..."
Bugün biçimi değişmiş dahi olsa, yine de doğduğum yerde bulunan yazı odasında, Marmara'nın ufuklarına doğru döndü bakışlarım yavaşça; öyle baka kaldım uzaklara bir zaman..