Tüketim ekonomisinin temeldeki motoru, hızla değişen teknolojiler sayesinde güngünden artan global üretimin piyasalanmasına dayanıyor.
Örneğin Internet alımları bir milyara çıkmalı; cep telefonu alımları da öyle, araba alımları da öyle, giyim kuşam alımları da öyle, oyuncak alımları da öyle...
Ayrıca bu alımlar, modeller ve modalar değiştikçe de yenilenmeli..
Ancak 6 milyarlık Dünya nüfusunun 5 milyarı yoksul...
Yoksul insan yığınları, tüketim ekonomisinin çemberi içine nasıl sokulacak?
İşte burada, insan yığınlarını yeterince zenginleştirememiş olan "ulus-devlet" modelinin kısırlığı ortaya çıkıyor..
Özellikle köylülüğü aşamamış toplumlarda, "ulus-devlet" modelinin yönetici egemen kadroları; halk yığınlarını zenginleştirmek yerine, kendi egemenliklerini pekiştirmek için anlamsız savurganlıklar yapıyorlar. Üstelik hiç de saydam olmayan savurganlıklar..
Şimdi sorun şu:
Halk kitlelerini yeterince zenginleştirememiş olan "ulus-devlet" modelleri, tüketim ekonomisinin çemberi içine nasıl alınacak?
Bunun tek yolu, global sermayenin; "ulus-devlet" modelindeki yönetici egemenlerin kendi çıkar hesaplarındaki kısırlığı aşarak, çeşitli alanlarda güçlü yatırımlar yapmaları...
Bu yatırımlar aynı zamanda saydamlığı da beraberinde getirecek ve tüketim ekonomisinin çemberini genişletecektir.
Globalleşme sürecinin kaçınılmaz bir boyutudur bu...
Tüketim ekonomisi, aynı zamanda marka ve moda tutkusunu da canlı tutmak zorunda...
Ne var ki, markalarla modalar da hızlı hızlı değiştirilmek zorunda...
Tüketim ekonomisinin gizli tuzakları da buradadır.
Moda olduğu için çok satan bir müzik CD'sini örnek alan bir yapımcı; moda değişir değişmez, zaten taklit olan malını satamayacaktır.
Bu arada büyük sürüm özlemleriyle modaya ayak uydurmaya çalışanların da önemli bir bölümü; modalar değişir değişmez, modası geçmiş sayılacak ve bir kıyıya itilecektir.
Ayrıca tüketim ekonomisinin büyük kitlelerde yarattığı "son moda" tutkusunu, zevk ve kalite açısından çok sığ bulan, birikimli bir çevre daha çıkacaktır ortaya..
Bu ikinci çevre, beyinsel bir aristokrasiyi temsil etmeye başlayacaktır.
Tüketim ekonomisinin zenginleştirmek zorunda olduğu halk kitleleri, moda ve markalara kolay ayak uydurabilir ve kendi kimliklerinin üstünlüğünü, tüketim biçimlerinde kanıtlama sevdasına çok çabuk tutulabilir..
Ama gizli bir özlem kanayacaktır onların da içinde; beyinsel bir aristokrasiye katılabilme özlemi...
Beyinsel aristokrasinin yeğlediği zevk ve kalite düzeyi de; o zevk ve kaliteyi yaratanları, büsbütün elleri böğründe bırakmaz..
Bu konunun, Türkiye'nin de gündemine gelmesi için vakit henüz erkenmiş gibi görünebilir...
Ancak kolay tarafından popülizmi yeğleyenlerle, beyinsel aristokrasiyi ve vazgeçilmez olmayı yeğleyenler ayırımı, birincilerin aleyhinde gelişeceğe benzer..
Tüketim ekonomisi, -çaresiz olarak- markayla modayı ne kadar reklam ederse etsin; insanoğlu, insanlığı binlerce yıllık ortak, beyinsel birikimlerinin tadını paylaşmaktan da büsbütün vazgeçemez..