


İnsan yaşamını arabesk gürültüye mi kurban edelim?
Bu ülkenin en önde gelen Kuduz Uzmanlarından Doç. Dr. Paşa Göktaş, gündemdeki konuyu, sokak köpekleri, insan ve kuduz ilişkilerini kaleme aldı. Biz, siz bu satırları okurken, Kültür Bakanlığı'nın Viyana'da düzenlediği bir Osmanlı'nın 700. Yılı Konserini izlemek üzere yurt dışında olacağız. Köşeyi kapatma yerine, İki gün için Dr. Göktaş'la paylaşmayı uygun buldum.
Bu yazıyı, lütfen dikkatle okuyun.. Okutun.. Her satırı, her sözcüğü çok önemlidir.
***
Son günlerde, kuduz konusu tekrardan gündeme geldi. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa ülkelerinin yaklaşık yarım asır önce çözdüğü bu ölümcül hastalık, ülkemizde hala can almaya devam ediyor. Türkiye, bu konuda zamanında önlemler almamanın bedelini ağır ve acı biçimde ödüyor.
Gerçekte bu konuda, 19 yıl önce Dünya Sağlık Örgütü Kuduz Direktörü'nün bizzat Türkiye'ye gelerek ve 10 gün civarında incelemeler sonucunda geliştirdiği öneriler var idi. Ancak bu konuda fazla bir şey yapılmadı. 1995 yılında, Ulusal İnfeksiyon Kongresi'nde biz bir program sunduk. Bu toplantıda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü de bulunmaktaydı. İstanbul'daki sonuçlardan, yine fazla bir şey yapılmadığını görüyoruz.
Sonuçta insanlarımız ölmeye devam ediyor. İlgili kurumlar görevini yapmıyor. Gündemi adına hayvansever denilen ve hayvan sevgisini arabesk bir çığırtkanlığa dönüştüren ve geliştirebilecek çözüm önerilerini de engelleyen üç beş gürültücü işgal etmiş. Belediyeler popülizm ve eyyamcılık içinde. Veteriner kuruluşları çözüm üretmiyor ve edilgenlik içinde. Basında konu ciddi bir çözüm programı biçiminde değil, sansasyonel şekilde ele alınıyor. Devlet kademeleri konuya yeterli önemde yaklaşmıyor.
Genel bir görevi ihmal tablosu var ve bu arada insanlarımız ölmeye devam ediyor.
Evet Bu Tablo, Çağdışıdır!
Sokaklarımızdaki tablo, gelişmiş ülkelerin hiçbirinde olmayan bir görünüm sergiliyor. Sokaklarımız neredeyse başıboş hayvan sürülerinin işgali altında. İnsanlar korku içinde. Çocuklarını okula göndermeye çekiniyor. Sokakta yürümeye korkuyor. Isırık nedeniyle veterinerlikte incelemesi yapılan köpekler içinde kuduz oranının yüksek çıkması, adeta sokakta bombalar arasında dolaştığımızı gösteriyor.
Önce anarşi terörü, sonra PKK, daha sonra deprem korkusu terörü, şimdi de kuduz korkusu ve başıboş hayvan sürülerinin terörü.
Bu durum, gelişmiş ülkelerde olmayan ilkel bir tablodur. Her yönden atılım içinde olan ülkemize yakışmayan bir tablodur.
Bu tablonun sürmesini mi onaylayalım?
Arabesk gürültüler kopararak bizlere saldıranlar neyi istiyorlar?... Önerileri nedir?... Bugüne kadar ortaya somut bir şey koyamadılar. Yalnızca çığırtkanlık, gürültü ve çözüm üretmeye çalışan kişilere seviyesiz saldırılar. Başka birşey göremiyoruz.
Biz Hekimiz Önce İnsan Dememizden Daha Doğal Bir Davranış Olabilir mi?
Siz hiç havasızlıktan yavaş yavaş boğularak ölen bir insan gördünüz mü?... Eğer görseydiniz, bütün dünya bir yana, şu insanın yaşamı bir yana derdiniz.
Biz, böyle tabloda birçok insanla adeta birlikte öldük.
Bu insanların yaşam hakkını savunmayalım da neyi savunalım?...
Tabii ki bir hekim, öncelikle insan yaşamı diyecektir. Başka türlüsü, zaten Hipokrat yeminine ters düşmek olurdu.
Koyunların, sığırların, diğer canlıların yaşamının değeri yok mu?
Peki neden o masum sürme gözlü koyunların yaşam hakkını savunmuyorsunuz? Ya sığırlar? Ya o zavallı piliçler? Ya günde binlercesini sudan uzaklaştırıp havasız bırakarak katlettiğimiz zavallı balıklar?
Tilkiler neden vuruluyor? Kurtlar, yaban domuzları neden vuruluyor? Sevimli fareleri niye zehirliyorsunuz? Hamamböceği, tahtakurusu, karafatma cansız yaratıklar mı? Onları neden zehirliyorsunuz? Peki evlerinize giren zavallı karıncaları niye öldürüyorsunuz?
Hasta sığırları, koyunları, keçileri niye yok ediyorsunuz?
Sayısız sorular sorulabilir.
Tarihi insanlar düzenlemiştir. İnsan neslinin devamı esastır.
Tarih boyunca böyle olmuştur. İnsanlık kendisine yararı olan canlıları korumuş, zararı olanları sınırlamıştır. Daha doğrusu, zararı olanların, insana zarar noktasında yaşamı sınırlanmıştır.
Bugün de durum aynıdır.
İnsanlara zararın başladığı yerde, insanların önlemleri devreye girmektedir. ABD'de böyle olmuştur, Avrupa'da böyledir, tüm diğer ülkelerde böyledir.
Bu kaçınılmaz bir süreç ve sonuçtur.
İnsanlık, insan yaşamını tüm diğer canlılardan üstün tutmakta ve "Önce insan" demektedir.
Sokaklar başıboş hayvan sürülerinden arındırılmalıdır.
Bu konu, tartışılmaz bir doğrudur. Sokaklar kesinlikle sahipsiz, başıboş hayvan sürülerinden arındırılmak durumundadır. Çünkü kuduz virüsü yabani hayvanlardan köpeklere, köpeklerden kedilere, kedi ve köpeklerden de ısırma sonucu insanlara geçmektedir.
Bu zincirin kırılması zorunludur.
Bu zincir kırılmadıkça, insan kuduzu olayları önlenemeyecektir. Ülkemiz de, çağdaş bir ülke standardına ulaşamayacaktır.
Başıboş hayvan sürülerinin sokaklardan arındırılmasının yöntemi mi?... O, birinci derecede bizim işimiz değildir. Eğer gücünüz var ise, binlerce hayvan çiftlikleri kurarsınız. Gücünüz ve organizasyonunuz var ise, ülke çapında milyonlarca hayvanı kısırlaştırırsınız. Ya da Osmanlılar gibi bir adada toplarsınız. Bazılarının önerdiği gibi ihraç edersiniz. Hiç birini yapamıyorsanız, uyutursunuz.
Bu yöntemler, bugün sokaklardaki başıboş hayvanlar için dünyada uygulanan yöntemlerdir. Türkiye'nin hiç olmayan yeni bir alternatif geliştirme imkanı ve gereği bulunmamaktadır.
Çünkü aklın yolu birdir.
Bu önlemlerin, sahipli hayvanlarla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
(Dr. Göktaş'ın Sabah Okuyucuları için kaleme aldığı yazının ikinci bölümü yarın.)
Bağdat Caddesi'nin Bandosu!..
Bu değil, bundan sonraki 29 Ekim'de, Bağdat Caddesi'nde bir bando olacak.. Pırıl pırıl bir lise bandosu.. Caddeyi boydan boya yürüyerek bir gösteri yapacaklar.. Sadece marşlar değil, rock'n roll da çalarak yürüyecekler..
Temeli geçen hafta, Kalamış Özel Lisesi'sinde atıldı.. O temel atma töreninde ordaydım..
Kahraman Babçum, hayatta en sevdiğim, ötesinde en saydığım spor yazarlarından biridir.
O zamanlar maç yazma sanatı diye bir şey vardı.. Kahraman Ağabey bu sanatın zirvesindeydi işte..
Nasıl bir lezzetle anlatırdı, ben anlatamam.. Eğer o devre yetişmemiş, ondan maç yazısı okumamışsanız, hayatınızda hiç maç yazısı okumamışsınızdır demektir. Bugünkü maç yazıları mı?.. Komiklik bile değil..
Kahraman Ağabey "Uluç, gel" deyince, hasta yatağımdan kalkıp koştum.. Koştum da ne mutlu oldum, bilemezsiniz..
Memet Duru.. Babçum'un damadı.. Bir idealist.. Okula bando kurmayı kafaya koymuş.. Temel atma töreni düzenlemiş. Bandonun temeli nasıl atılır?..
İstanbul Devlet Senfoniden vurmalı ve nefesli sazlar çalan arkadaşlarını almış okula getirmiş.. Yani bir bandonun temel sazları..
Duru'nun şefliğinde enfes bir rock konseri..
Çocuklar bando nedir, neler çalar, nasıl sesler çıkarır dinlediler.. Her sanatçı teker teker öne gelip sazını tanıttı. Sonra çocuklara sazların yanına gidip yakından bakma izni verildi. Sahne cıvıl cıvıl oldu..
Sonra da "Hadi bakalım, kim hangi sazı çalmak istiyorsa, müzik hocasına baş vursun yarından itibaren.. Dersler başlıyor" anonsu yapıldı..
Duru'ya "Ne zaman hazır olacak bando" dedim..
Los Angeles'te iken, o ünlü Sunset Bulvarı'nda, bir liseler bandosu geçidi izlemiştim.. Nasıl keyifle, ama nasıl gıptayla, imrenerek ve kıskanarak bakmıştım, onu anlattım..
"29 Ekim'de Hıncal Bey" dedi.. "Bu değil, bundan sonraki 29 ekimde Bağdat Caddesi'nde kaldırımdaki yerinizi şimdiden peyleyin.."
Memet Duru bir idealist öncü..
Yaratıcı insanlara bayılırım. Yürekten kutladım Memet'i.... Sonra da, bu görevin kutsallığının farkına varıp karşılıksız Özel Kalamış Lisesine koşan o Devlet Senfoni sanatçılarını kutladım, teker teker..
TEBESSÜM
-Bir feministi nasıl güldürürsünüz?.
-Bir elbise askısını ağzının içine sokarak.
SEVDİĞİM LAFLAR
Hayatı komedi sananlar son espriyi iyi düşünsünler
Seneca
(Teşekkürler Bernadet)