Menderes intihara itilmiştir
Başbakan Menderes'i 120 kuruşluk Yenice yerine 75 kuruşluk Birinci sigarası içme durumunda bırakanların onu intihara zorladıkları kanaatindeyim. İşte ipuçları...
MÜVEKKİLİM Adnan Menderes ile ilk görüştüğümüz dakikadan itibaren tespitim şu oldu.
Yenice'yi bir sigarayı diğeriyle yakarak devamlı içiyordu. Dumanı yutarcasına içine çekiyordu. Bir görüşmemizde, sigarayı hiç olmazsa azaltmasını istemiştim. Cevabı iki kelimelikti: "Gayret ederim."
Davaların sonuna yaklaşıyorduk. Bir Çarşamba görüşmemizde cebinden Yenice yerine Birinci çıkmıştı. Hayretle sordum: "Ne yapıyorsunuz efendim? Yenice'yi bırakıp Birinci'ye mi başladınız? Sizden azaltmanız ricasında bulunmuştum. Oysa Yenice'nin yerine Birinci almış."
Hiç unutmam, sağ elini sol bacağımın üstüne koydu ve "Ne yaparsın, Yenice 120 kuruş, Birinci 75 kuruş," diye cevap verdi.
Düşünebiliyor musunuz, TC Başbakanı, aileden zengin, koskoca Koçarlı Çiftliği'nin sahibi Menderes, 45 kuruşluk farkı düşünmek zorunda bırakılmıştı. Çünkü bütün mal varlığının üzerinde tedbir vardı. Eşi Berin Hanım, alyansını bile satıp paraya çeviremezdi. Bu dahi men edilmişti.
Müvekkilim Adnan Menderes'in intiharı ile ilgili şüphelerim ve tereddütlerim vardır. Bunlar yıllar yılı kafamın çengellerinde takılı kalmıştır. Bunları okurların dikkatine sunmak istiyorum:
SORULAR... SORULAR
1) Menderes uyku ilacı ile intihara kalkışmıştır. Bu husus, hastanede midenin yıkanmış olması ile sabittir.
2) Kendilerinin hemen her gün doktor muayenesine tabi tutulduğu bir gerçektir. Yassıada kayıtları ile sabittir.
3) Kendilerine ilaç verilmek gerekiyorsa bu ilacın doktor reçetesiyle verildiği de bir gerçektir.
4) Doktor tarafından verilen ilacın reçetesinin eczaneye tevdi edildiği ve ilacın reçete ile kayda geçmek suretiyle ancak teslim olunduğu tartışmasızdır.
5) Uyku ilacının çok ağır bir ilaç olduğu hele hele böyle bir ilacın eczaneden reçetesiz alınamayacağı da ayrı bir gerçektir.
6) O halde: İnsanı öldürecek miktarda uyku ilacı nasıl ve kimin tarafından tedarik edilmiştir? Yassıada şartlarında bu nasıl mümkün olmuştur?
7) Şöyle bir söylent vardı: Müvekkilime her gün bir uyku ilacı verilmiş. Kendisi ilacı dilinin altına saklayıp, biriktirmiş ve toptan içmiş.
Şimdi bu söylentiye bir bakalım:
a) Müvekkilim küçücük bir odada hapsedilmektedir. b) Bu odada somyasız, telli, demirden siyah bir karyola vardır. c) Dört ayaklı tahta bir masa vardır, masanın gözleri yoktur. d) Odada iki sandalye vardır. Birinde müvekkilim, diğerinde nöbetçisi oturmaktadır. e) Odada tahtadan ufacık bir dolap vardır. Bu kadar...
Şimdi soruyorum: Menderes'in bunca ilacı nerede ve nasıl saklamıştır? Yatağında saklayamaz. Yatak ve yorgan çarşaflarının veya yastık kılıfının bir yerine düğümleyip koyamaz, zira bunlar sürekli değişmektedir. Tahta masanın gözleri yoktur, neresine koyacaktır?
Dolaba koyması hiç mümkün değildir, çünkü dolap açıktır ve temizlenmektedir. Elbiselerinin ceplerine koyması da mümkün değildir. Zira aranmaktadır. Aslında bunlardan hiçbirisini yapması imkân dahilinde değildir. Çünkü başında nöbetçi vardır.
Bu olay hala açıklama beklemektedir.
İdamından önce son görüşmemiz
SON görüşmemizden bir öncekinde Menderes bana şöyle dedi: "Önümüzdeki hafta son görüşmemiz olabilir. Yalnız geliniz. Bazı söyleyeceklerim var."
"Merak buyurmayınız," dedim. Biliyordum ki o Çarşamba, son gündü. Son defa görüşecektik.
Merak içinde gittim. Üzerinde ilk görüştüğümüz günkü elbise vardı, kravatsızdı ve gömleğinin düğmesi açıktı. Benzi soluktu. Kendisini hiç bu derece üzgün görmemiştim. Dava ve savunma ile ilgili uzun boylu şeyler konuşmadık. Ayrılma dakikalarımız yaklaşırken aynen şunları söyledi. Notlarımdan:
"Müşterek müdaafa yapılacağını söylemiştiniz. Bu yapılırsa iyi olur. Eğer, müşterek müdaafa yapılması kararlaştırılmışsa siz, benim diktatör olmadığımı müdaafa ediniz. Yalnız dikteye gitmenin mevzu bahis olmadığını müdaafa ediniz. Bir parti grubunun hükümet azalarının tamamını düşürebilme imkanının bulunduğu zeminde benim diktatörlüğüm diktaya gitmek isteyişim nasıl iddia edilebilir. Sizden, önce istediğimi budur.
Sizden şunu bilhassa rica ediyorum. Aile ile yakından alakadar olunuz. Çok çalıştınız. Elinizden geleni yaptınız. Buna müteşekkirim. Ailemize de müzaheretinizi devam ettiriniz. Bilhassa rica ederim, çiftiliğin bölünmesine mani olunuz. Çiftlik bölünmemelidir. Buna hususi bir itina göstermenizi rica ederim. Müdaafanızda hakkında 59. maddenin uygulanmasını istememeniz doğru olur."
HESAP VERİYORUM
Vaktin bittiğini söylediler. Bu kez itiraz etmedi, çıkış kapısına doğru yürüdük. Ayrılacağımız sıra, "6-7 Eylül Davası münasebetiyle arzetmiştim. O arzım sırasındaki sebepleri göz önüne alarak muhteşem bir müdaafa yapmanızı rica ediyorum." Bu sözlerim üzerine, "Gayret ederim" dedi. Sol eliyle sağ kolumu tuttu. Sağ elini havaya kaldırdı, avucunu açtı, başını yukarıya kaldırıp bana doğru çevirdi ve: "Allah'ıma ve milletime hesap veriyorum," dedi. Vedalaşıp muhafızlarının arasında odasına doğru yürüdü. Son olarak sırtını, omuzlarını ve saçlarını gördüm.
GÜNEŞ BATMADI
Bu şehit kanı ile sulanmış topraklarda,
Bir uçtan bir uca tüm bir vatan sathında
Dadaşlar vardır
Seymenler vardır
Zeybekler vardır
Bir Dadaşların Dadaşı vardı
Bir Seymenlerin Seymeni vardı
Bir efelerin efesi vardı
Bir zeybeklerin zeybeği vardı
Mayısın bir güneşli sabahında
Vatan için Millet için, İnsanlık için çıkmıştı yola
Gönlünde insan sevgisi, kafasında vatan aşkı vardı
Azgın sulara dizgin vurmak istiyordu
Vurdu!
Kıraç topraklara bereket getirmek istiyordu
Getirdi
Alın terini ekmek yapmak istiyordu:
Yaptı!
Suyu ışık, suyu güç yaptı...
Alın terini toprakta eritti, bacada tüttürdü
Ekmek yaptı
Gönlünde insan sevgisi, kafasında vatan aşkı ile
Açmıştı gözlerini dünyaya...
Gönlünde insan sevgisi, kafasında vatan aşkı ile
Sevgisine, aşkına dayanmadan açık gitti gözleri
Dünyaya Darağacında...
Marmara'da dalgalar var
Vurur Adaların kıyılarına
Günle mavileşen gece ile siyahlaşan
Dalgalar vurdu her gün boyu lılra yılı
Bir mapusane adasına, İmralı'ya
Vurdu dalgalar yıllar yılı, taşlı ama taçlı
Bir kabre
Şimdi yatıyor, uğrunda mahkum olduğu
Vatan Caddesinin üstündeki şanlı, ayyıldızlı
Al bayrağın süslediği Anıt Mezarında
Vatanın bağrında
Yanında kader arkadaşlarının ve mor çiçeklerle
Bezenmiş Berin'inin mezarı olduğu halde
Dağlar, taşlar
Mavileşen, yeşilleşen siyahlaşan dalgalar
Uçan kuşla, akan sular, esen yeller
O'nun sevgisiyle yanan gönüller
O Dadaşların Dadaşını
O Seymenlerin Seymenini
O Efelerin Efesini
O Zeybeklerin Zeybeğini söyler gün boyu,
Dadaşım der
Seymenim der
Efem der...
MENDERES'im
Nur içindeki şehidim benim...
Süngülerin altında yaptığım saunmada
Güneş batarken gölgeler büyük olur demiştim
Bağışla beni.
Her günün seherinde yükselen ses semada yansıyor
"GÜNEŞ BATMADI."
Talat ASAL
|