kapat

18.01.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Menderes intihara itilmiştir
Başbakan Menderes'i 120 kuruşluk Yenice yerine 75 kuruşluk Birinci sigarası içme durumunda bırakanların onu intihara zorladıkları kanaatindeyim. İşte ipuçları...

MÜVEKKİLİM Adnan Menderes ile ilk görüştüğümüz dakikadan itibaren tespitim şu oldu.

Yenice'yi bir sigarayı diğeriyle yakarak devamlı içiyordu. Dumanı yutarcasına içine çekiyordu. Bir görüşmemizde, sigarayı hiç olmazsa azaltmasını istemiştim. Cevabı iki kelimelikti: "Gayret ederim."

Davaların sonuna yaklaşıyorduk. Bir Çarşamba görüşmemizde cebinden Yenice yerine Birinci çıkmıştı. Hayretle sordum: "Ne yapıyorsunuz efendim? Yenice'yi bırakıp Birinci'ye mi başladınız? Sizden azaltmanız ricasında bulunmuştum. Oysa Yenice'nin yerine Birinci almış."

Hiç unutmam, sağ elini sol bacağımın üstüne koydu ve "Ne yaparsın, Yenice 120 kuruş, Birinci 75 kuruş," diye cevap verdi.

Düşünebiliyor musunuz, TC Başbakanı, aileden zengin, koskoca Koçarlı Çiftliği'nin sahibi Menderes, 45 kuruşluk farkı düşünmek zorunda bırakılmıştı. Çünkü bütün mal varlığının üzerinde tedbir vardı. Eşi Berin Hanım, alyansını bile satıp paraya çeviremezdi. Bu dahi men edilmişti.

Müvekkilim Adnan Menderes'in intiharı ile ilgili şüphelerim ve tereddütlerim vardır. Bunlar yıllar yılı kafamın çengellerinde takılı kalmıştır. Bunları okurların dikkatine sunmak istiyorum:

SORULAR... SORULAR

1) Menderes uyku ilacı ile intihara kalkışmıştır. Bu husus, hastanede midenin yıkanmış olması ile sabittir.

2) Kendilerinin hemen her gün doktor muayenesine tabi tutulduğu bir gerçektir. Yassıada kayıtları ile sabittir.

3) Kendilerine ilaç verilmek gerekiyorsa bu ilacın doktor reçetesiyle verildiği de bir gerçektir.

4) Doktor tarafından verilen ilacın reçetesinin eczaneye tevdi edildiği ve ilacın reçete ile kayda geçmek suretiyle ancak teslim olunduğu tartışmasızdır.

5) Uyku ilacının çok ağır bir ilaç olduğu hele hele böyle bir ilacın eczaneden reçetesiz alınamayacağı da ayrı bir gerçektir.

6) O halde: İnsanı öldürecek miktarda uyku ilacı nasıl ve kimin tarafından tedarik edilmiştir? Yassıada şartlarında bu nasıl mümkün olmuştur?

7) Şöyle bir söylent vardı: Müvekkilime her gün bir uyku ilacı verilmiş. Kendisi ilacı dilinin altına saklayıp, biriktirmiş ve toptan içmiş.

Şimdi bu söylentiye bir bakalım:

a) Müvekkilim küçücük bir odada hapsedilmektedir. b) Bu odada somyasız, telli, demirden siyah bir karyola vardır. c) Dört ayaklı tahta bir masa vardır, masanın gözleri yoktur. d) Odada iki sandalye vardır. Birinde müvekkilim, diğerinde nöbetçisi oturmaktadır. e) Odada tahtadan ufacık bir dolap vardır. Bu kadar...

Şimdi soruyorum: Menderes'in bunca ilacı nerede ve nasıl saklamıştır? Yatağında saklayamaz. Yatak ve yorgan çarşaflarının veya yastık kılıfının bir yerine düğümleyip koyamaz, zira bunlar sürekli değişmektedir. Tahta masanın gözleri yoktur, neresine koyacaktır?

Dolaba koyması hiç mümkün değildir, çünkü dolap açıktır ve temizlenmektedir. Elbiselerinin ceplerine koyması da mümkün değildir. Zira aranmaktadır. Aslında bunlardan hiçbirisini yapması imkân dahilinde değildir. Çünkü başında nöbetçi vardır.

Bu olay hala açıklama beklemektedir.

İdamından önce son görüşmemiz

SON görüşmemizden bir öncekinde Menderes bana şöyle dedi: "Önümüzdeki hafta son görüşmemiz olabilir. Yalnız geliniz. Bazı söyleyeceklerim var."

"Merak buyurmayınız," dedim. Biliyordum ki o Çarşamba, son gündü. Son defa görüşecektik.

Merak içinde gittim. Üzerinde ilk görüştüğümüz günkü elbise vardı, kravatsızdı ve gömleğinin düğmesi açıktı. Benzi soluktu. Kendisini hiç bu derece üzgün görmemiştim. Dava ve savunma ile ilgili uzun boylu şeyler konuşmadık. Ayrılma dakikalarımız yaklaşırken aynen şunları söyledi. Notlarımdan:

"Müşterek müdaafa yapılacağını söylemiştiniz. Bu yapılırsa iyi olur. Eğer, müşterek müdaafa yapılması kararlaştırılmışsa siz, benim diktatör olmadığımı müdaafa ediniz. Yalnız dikteye gitmenin mevzu bahis olmadığını müdaafa ediniz. Bir parti grubunun hükümet azalarının tamamını düşürebilme imkanının bulunduğu zeminde benim diktatörlüğüm diktaya gitmek isteyişim nasıl iddia edilebilir. Sizden, önce istediğimi budur.

Sizden şunu bilhassa rica ediyorum. Aile ile yakından alakadar olunuz. Çok çalıştınız. Elinizden geleni yaptınız. Buna müteşekkirim. Ailemize de müzaheretinizi devam ettiriniz. Bilhassa rica ederim, çiftiliğin bölünmesine mani olunuz. Çiftlik bölünmemelidir. Buna hususi bir itina göstermenizi rica ederim. Müdaafanızda hakkında 59. maddenin uygulanmasını istememeniz doğru olur."

HESAP VERİYORUM
Vaktin bittiğini söylediler. Bu kez itiraz etmedi, çıkış kapısına doğru yürüdük. Ayrılacağımız sıra, "6-7 Eylül Davası münasebetiyle arzetmiştim. O arzım sırasındaki sebepleri göz önüne alarak muhteşem bir müdaafa yapmanızı rica ediyorum." Bu sözlerim üzerine, "Gayret ederim" dedi. Sol eliyle sağ kolumu tuttu. Sağ elini havaya kaldırdı, avucunu açtı, başını yukarıya kaldırıp bana doğru çevirdi ve: "Allah'ıma ve milletime hesap veriyorum," dedi. Vedalaşıp muhafızlarının arasında odasına doğru yürüdü. Son olarak sırtını, omuzlarını ve saçlarını gördüm.

GÜNEŞ BATMADI

Bu şehit kanı ile sulanmış topraklarda,

Bir uçtan bir uca tüm bir vatan sathında

Dadaşlar vardır

Seymenler vardır

Zeybekler vardır

Bir Dadaşların Dadaşı vardı

Bir Seymenlerin Seymeni vardı

Bir efelerin efesi vardı

Bir zeybeklerin zeybeği vardı

Mayısın bir güneşli sabahında

Vatan için Millet için, İnsanlık için çıkmıştı yola

Gönlünde insan sevgisi, kafasında vatan aşkı vardı

Azgın sulara dizgin vurmak istiyordu

Vurdu!

Kıraç topraklara bereket getirmek istiyordu

Getirdi

Alın terini ekmek yapmak istiyordu:

Yaptı!

Suyu ışık, suyu güç yaptı...

Alın terini toprakta eritti, bacada tüttürdü

Ekmek yaptı

Gönlünde insan sevgisi, kafasında vatan aşkı ile

Açmıştı gözlerini dünyaya...

Gönlünde insan sevgisi, kafasında vatan aşkı ile

Sevgisine, aşkına dayanmadan açık gitti gözleri

Dünyaya Darağacında...

Marmara'da dalgalar var

Vurur Adaların kıyılarına

Günle mavileşen gece ile siyahlaşan

Dalgalar vurdu her gün boyu lılra yılı

Bir mapusane adasına, İmralı'ya

Vurdu dalgalar yıllar yılı, taşlı ama taçlı

Bir kabre

Şimdi yatıyor, uğrunda mahkum olduğu

Vatan Caddesinin üstündeki şanlı, ayyıldızlı

Al bayrağın süslediği Anıt Mezarında

Vatanın bağrında

Yanında kader arkadaşlarının ve mor çiçeklerle

Bezenmiş Berin'inin mezarı olduğu halde

Dağlar, taşlar

Mavileşen, yeşilleşen siyahlaşan dalgalar

Uçan kuşla, akan sular, esen yeller

O'nun sevgisiyle yanan gönüller

O Dadaşların Dadaşını

O Seymenlerin Seymenini

O Efelerin Efesini

O Zeybeklerin Zeybeğini söyler gün boyu,

Dadaşım der

Seymenim der

Efem der...

MENDERES'im

Nur içindeki şehidim benim...

Süngülerin altında yaptığım saunmada

Güneş batarken gölgeler büyük olur demiştim

Bağışla beni.

Her günün seherinde yükselen ses semada yansıyor

"GÜNEŞ BATMADI."

Talat ASAL


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır