kapat

16.01.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Türk ekonomisinin % 25'i AB'ye hazır
Yılmaz Argüden ve Metin Kanmaz, AB'deki tehditleri fırsata dönüştürmenin mümkün olduğunu savunuyorlar

Biri TÜSİAD Kal-Der Başkanlığı ile yakından ve Türkiye'de toplam kalite yönetimi felsefesini yaymaya çalışan Yılmaz Argüden, diğeri 13 yıl boyunca Koç Holding'in Ekonomik Araştırma ve Avrupa Birliği Koordinatörlüğü yaparak topluluğun tüm şirketlerini rekabet mevzuatı ile uyumlu duruma getiren Dr. Metin Kanmaz. İki önemli uzman, AB adaylığı sürecinde neler yapılması gerektiğine ilişkin sorularımızı yanıtladı:

Gümrük Birliği nedeniyle bazı sektörlerde uyum süreci başlamıştı, hangi sektörlerin yeniden yapılanması gerekiyor?

Yılmaz Argüden: Bazı sektörlerde mesela; hizmet sektörü, tarım sektörü gibi, daha konunun farkında olmayan birçok kuruluşumuz var. Gümrük Birliği'nden sonra rekabet ortamında önemli değişiklikler oldu. Fakat sektörlerde konu sadece kurallara ve normlara uymak olarak algılandı. Aynı zamanda gelecek olan rekabetin boyutu itibariyle de yeniden yapılanma gereği de var. Uyum sağlamış sektörlerde çok daha fazla rekabetle karşılaşılabilir ama ne kadar bilemiyoruz. Bankacılık ve hizmet sektörlerinde önemli rekabet olacaktır. Önemli transformasyon ihtiyacı var. Bu transformasyonun yanı sıra hakikaten çok daha etkin çalışma yöntemlerini kullanmada gerekli olacak ve bunun içinde toplam kalite çalışmaları kaçınılmaz bir hale gelecek.

Nasıl bir rekabetten bahsediyoruz?

Yılmaz Argüden: Avrupa'daki rekabet tüm gücüyle buraya gelecek, gelmesi gerekir. Nitekim Gümrük Birliği sonrasında mesela; otomobil sektöründen örnek verecek olursak yüzde 10'ların altında olan ithalat payı yüzde 40'lara çıktı. Türk otomotiv piyasasında rekabet konumunda önemli bir değişiklik oldu.

Şimdi benzer değişiklikleri birçok sektörde gözlemleyeceğiz ve buna hazırlıklı olanlar başarı sağlarken, hazırlıklı olmayanlar da ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya gelebileceklerdir. Tabi her sektörde tehdit olarak görmek doğru değil. Ayrıca fırsatlarda var. Gümrük Birliği sayesinde mesela tarıma dayalı gıda sanayide Avrupa boyutunda başarı elde edebilecek kuruluşlarımız da çıkabilir.

Çünkü şu anda ihracatımızda çeşitli engellemeler bulunuyor. Bu süreçle birlikte bu engellemelerin ortadan kalkacak dolayısıyla aynı zamanda fırsat yaratabilecek.

Tehditleri fırsata dönüştürmenin bir formülü var mı?

Yılmaz Argüden: Formülü işini rakiplerinden daha iyi yapmaktır. Bunun için de sürekli iyileşme gerekir, toplam kalitenin ana ilkelerini uygulamak ve stratejiyi çok doğru koymak lazım. Avrupa piyasasını inceleyip, boşluklarını doğru tespit edip ve 'güçlü yönlerimizle bu boşlukları nasıl kalıcı şekilde doldurabiliriz' sorusuna cevap aramaktan geçer bunun formülü.

Sizce bir ümitsizlik var mı? Bazı firmaların yok olacağı çok sık tekrarlanıyor da...

Yılmaz Argüden: Ben ümitsizlik olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Türk insanı hakikaten çok yaratıcı, kolay öğrenebiliyor ve fırsatları da çok süratli bir şekilde değerlendirebiliyor. Türk kuruluşlarında da uyum kabiliyeti çok yüksek. Ama biran önce hazırlıklara girmeleri faydalı olacak.

Sizce Türk ekonomisinin ne kadarı AB'de rekabete hazır?

Metin Kanmaz: Gümrük Birliği nedeniyle ekonominin yüzde 25'i Avrupa Birliği ve dünya rekabetine açık durumda. Yüzde 75'i rekabete açık değil. Özellikle tarım ve hizmetler. Tarım sektöründe tehditlerde var, fırsatlarda. AB'nin uyguladığı korumacılık kalktığında ihracatımız artabilir. Bazı alanlarda AB'nin verimliliği oldukça yüksek ve kapasite fazlalığı var.

Hangi alanlarda kapasite fazlalığı var?

Metin Kanmaz: Özellikle et, süt, şarapta ciddi kapasite fazlalıkları var. AB'de uygulanan tarım politikası rekabetçi değil, korumacı. Yüksek fiyat politikasına dayanıyor. Dolayısıyla dünya fiyatlarının üstünde fiyatlar söz konusu bu tabi ihracatta sorun yaratıyor. AB, ihracattaki sorunları ise sübvanse ederek çözüyor. AB yeni üyelerle bu ürünleri ne kadar sübvanse eder, nasıl eder bilinmez.

Hizmet alanlarında yapılması gerekenlerden bahseder misiniz?

Metin Kanmaz: Bankacılık ve sigortacılık, ağırlıkla ikisi. Şu anda bankacılık sektörü devlete para satarak iş yapıyor. Birçok banka henüz hazırlık yapmış değil. Yani alt yapısını, insanları motive etme sistemlerini henüz uyarlamış değil. AB'de tersi bir durum var. Öyle bankalar varki ülkelerden bile büyük, giderekte birleşmeler artıyor.

Zaten özel sektöre vermemiz gereken en önemli mesajlardan bir tanesi bu. Birleşmeler bazında çok daha aktif olmak gerekir. Şirketlerimizin, birleşmeler yolunda da rekabetçi bir konuma gelmeyi hedeflemeleri gerekiyor.

Bizde bazı sektörlerde devletin payı büyük. Bu sektörlere ilişkin önerilerinizi alabilir miyiz?

Metin Kanmaz: Halen tarımda mesela; tahıl, çay, şeker, alkol, tütünde devletin payı büyük. Devlet Et Balık Kurumu'nda da var. Bu alanlarda rekabet gücü düşük. Devlet alkol, tütün ithalatında tek yetkili. Bunun bir an önce kaldırılması ve sektörün rekabete açılması lazım.

KOBİ'ler açısından olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yılmaz Argüden: Maalesef KOBİ'lerimizin bir çoğu bu düşünce yapısına ve sermaye birikimine hazır değil, çok daha küçük pazarlara hitap edebilir durumdalar. Bunların içinde birleşme ve ciddi yeniden yapılanma gereği olacak. Birçok KOBİ'miz de hayatiyetini sürdürmekte bile zorlanacaktır.

AB'nin fonlarından nasıl faydalanacağız?

Metin Kanmaz: Bugün 15 üyesi olan Avrupa için hazırlanmış bir sistem söz konusu. 13 tane daha üye aldığınız zaman 28 ülkeye dağıtacağınız fonların sistemi bugünkünden farklı olmak zorunda. Fon sisteminin farklı olabilmesi için politikalarının değiştirilmesi lazım. Mesela; bugün AB fonlarının yüzde 60'ını tarım sektöründe kullanıyor. Şimdi Dünya Ticaret Odası'ndan baskı var. Baskılar ve yeni üye alımları nedeniyle AB tarım politikasını bir miktar değiştirecek diye tahmin ediyoruz.

Dolayısıyla tarım sektöründeki sübvansyonların önemli ölçüde azalacağı bekleniyor. Toplam dağıtılan fonlarda da azalma söz konusu olabilir.

Ancak şu bir gerçektir ki Türkiye herşeye rağmen AB'nin fonlarından faydalanacak. Türkiye tarım, bölgesel gelişmişlik ve teknoloji bakımından, bütün kriterler açısından fonlardan istifade etme şansı yüksek bir ülke.


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır