Akmerkez'de dinolar ve divalar!..
Sevgili Dostum Can bu işe ne der bilmem ama, Yasemin için bir iş var, bir de İrem..
İşten çıkınca doğru eve, İrem'le eğleşmeye..
Akmerkez evlerine yürüyüşle 50 adım ya.. Ana kız bayılıyorlar Akmerkez'e gitmeye.. Bankadan kredi kartı hesapları gelince de Can bayılıyor tabii..
Yasemin geçen gün gene götürmüş İrem'i Akmerkez'e..
Anlatıyor..
***
Eve geldiğim gibi İrem'e "Bugün Akmerkez'de sürpriz var" dedim.
İçeriye girdiğimizde, herzamanki havuz olmuş Dinozor Bahçesi. Bahçeyi Amerika'nın ünlü firması "Dinamation Internatonal"ın Türkiye mümessili Instore, Ayhan Tezcan kurmuş. Ayhan Bey gördüğümüz dinozorların "Jurassic Park" filmindekilerin tıpkısı olduklarını söyledi.
"Akmerkez'deki düzenlemelerle, dünyamızın ve insanlık tarihimizin milyonlarca yıl öncesinden 21. yüzyıla gelişini ve sürekli gelişimini vurgulamaya çalıştık" dedi.
Dinolar 200 milyon yıl önce yaşamış. Diğer köşesindeki 19. yüzyıl teknolojisi öncüleri Mongolfier kardeşlerin balonları. Üçgenin son ucunda da uzay araçları var.
Zaten yeni yılın getirmiş olduğu hareketlilik Akmerkeze değişik bir hava vermiş.
Üç köşede bu üç sergi şubat ayının ortalarına kadar sürecek. Dinolar ses çıkartıyor ve su fışkırtıyor.
İrem'i ormana bıraktık biraz Akmerkez dolaştık. Geldiğimde ne göreyim.. Bir de arkadaş bulmuş, bahçede geziyor.
Bu arada dinoların çok güzel hediyelik bir standı var. Minik minik dinolar suyun içine koyuyorsunuz bir haftada normal boyutlarına geliyor.
Şimdi bizim evde cam kavonozun içinde İrem'in sabırsızlıkla beklediği büyükmekte olan dinolarımız var. O kadar sabırsızki, 10 dakikada bir "Ne zaman büyüyecek" diyor.
Bu arada yoruldunuz, karnınız açıktı hemen üst kata çıkıyorsunuz müzik meraklılarına.. Tüm dünyada (Amerika dışında) ilk kez Türkiye'de Akmerkez Musicwall'da yayınlanacak Divas Live (Divalar canlı) konseri var.. Müzik dünyasının en dev kadın sesleri bir arada.. Whitney Houston, Tina Turner, Cher, Brandy ve tabii, mutlak, unutulmaz I will always love you!..
14 Ocak- 23 Ocak tarihleri arasında hergün iki kez, saat 12.00 ve 18.30'da Food Court katında yemek yerken hem gözünüze kulağınıza, hitap edecek keyifli bir ortam var. Hafta sonları için ideal.
***
Herşey iyi de Yasemin, o suya konan dino yumurtaları sahiden "Normal" boyutlara ulaşırsa, seni Can'ın elinden ben bile alamam, haberin ola!..
Özal'ın kaybolan mektubu bulundu!..
Benim canımdan aziz bildiğim milletim. Sizler bu satırları okurken ben, yaşıyorsam 3. Boğaz köprüsünü, ölmüşsem de Sırat köprüsünü satıyor olacağım. Bu mektubu 1986 yılından yazıyorum. PTT'yi bildiğimden mektubun 2010'dan evvel elinize geçeceğini pek sanmıyorum. Hattızatında bir bakmışsınız kaybetmişler bile. Ben de bu PTT'nin bütün harflerini özelleştirip kıç üstü oturtmazsam adam değilim. Umarım benim posta memurum işini biliyordur da bu mektup size ulaşır.
Bu satırları Başbakanınız olarak yazıyorum ama bu makamda daha fazla kalmak niyetinde değilim. Şunu aççık seçik ifade edeyim ki Çankaya'dan ülkeyi idare etmek daha kolay olacaktır. Zira aşağıda boyum herşeyi görmeme engel oluyor. Çocukların erişemeyeceği yerde olmakta fayda var. Tabii orada da bir takım değişiklikler yapmak gerekecek. Bir kere Cumhurbaşkanı uzun bir isim. Ben günü gelip köşke çıkınca siz bana kısaca Başkan deyin.
Semra Hanım'a kalsa o Amerikan Başkanı olmamdan yana. First Papatya olacam diye tutturdu. Bense Küçük Amerika Başkanı olup 1 koyup 3 almaktan yanayım. Bakınız bu lafı sevdim. Bir yerde kullanmak lazım.
Memlekette az zamanda boyumuzdan büyük neredeyse kilomuz kadar çok işler yaptık. Ama teknoloji hızla ilerliyor, elin oğlu arabayla giderken eşine dönüp koy bir kaset de neşemizi bulalım diyor. Bakınız bunu yapmadan gidersem gözüm açık gider onu da söyleyeyim.
Renkli TV ile iş bitmiyor. Yeni kanallar açmak lazım. Bu arada Atina muhabiri Reha'ya dikkat edin. Ondan çekeceğiniz var, her nerede yaşıyor ya da yaşatılıyorsanız.
Telefon işinde de ilerledik ama daha bunlar ne ki?! Dün kabinede "Şu telefonların cebe girenleri çıksa da rahatlasak" deyince yüzüme boş boş baktılar. Bilseniz bu yıllar beni nasıl sıkıyor benim 2000'li vatandaşlarım.
2000 yılında bu ülke nasıl olur görmek için akşam menüsünde müneccime gerek yok. Mal meydanda. Bi kere o çobana dikkat edin. Eminim bu mektup okunurken de o siyasetin içinde olacaktır. Tabii ben meydanı boş bırakırsam. Banu Alkan'ın şarkıcı olacağına inanırım da Süleyman'ın siyaseti bırakacağına inanmam. O ne fındık kırandır o. Yılanı deliğinden çıkarır. Yakalarsa da muck. Bakınız bundan güzel şarkı sözü olur. Samanyolu'nu okumaktan içim bayıldı. Onu ifade edeyim.
O uzun fizikçi leylek bana hep tepeden bakıyor ama bırakır netçe itibariyle bu işleri. Bu işler ona göre değil. Bir kere boyu uzun. Ben onun yerinde olsam çoktan Lakers'a pivot olmuştum. Ama o hala evinde kanun hükmündeki fizik kararnameleriyle uğraşıyor. Yıldırım'a dikkat edin. Fıkraları yazılacak adamdır. Mesut'tan korkmayın. Görevimiz Tehlike dizisindeki disket gibi kendi kendini yokedecektir o. Ama o sarışın kız tehlikeli. Bakınız eski bir Japon atasözü şöyle der; "kocasına soyadını veren kadından kork." Gelecek o şuh meclise onu da söyleyeyim.
Mektubuma burada son veriyorum. Daha 3000 yılına mektup yazıcam. Şu an aranızda yoksam hepinizi öptüm kabul edin.. Yaşıyorsam sorun yok. Ben sizi nasılsa bi şekilde öpüyorumdur. Onu da ifade edeyim. Allah sizi IMF'ye muhtaç etmesin.
Sizin Turgut'unuz
hakanutku@hotmail.com
İnanılan yalan!..
"İnsanlar nedense yalana inanmaya daha yatkın" demiştim geçen perşembe, spor köşemde.. Onun mürekkebi kurumadı daha..
Star gazetesi, bu yaz kendince keyifli bir asparagas üretti..
O zamanki sekreterim Burcu, topless güneşlenmiş. Ben de bu haberi gazetede görünce, kızı işten kovmuşum..
Hemen ertesi gün yazdım gerçeği.. Uzun uzun anlattım ki, Burcu'nun işten ayrılması ile, güneşlenmesinin alakası yoktur.
Ben kendi eşinin bile canının istediği gibi güneşlenme keyfine asla karışmamış biri olarak, sekreterime nasıl kısıtlama koyarım..
Bitti mi?..
Bitmedi.. Bitmez.. Çünkü insanlarım gerçeğe değil, yalana inanmaya yatkın..
Esquire Ocak sayısı.. Sayfa 71..
"Bir vukuat da manken Burcu Esmersoy.. Bir magazin dergisinde herkesçe memeleri görününce sekreterliğini yaptığı Hıoncal (Hıncal değil) Uluç tarafından azad edildi."
Yalan bir.. Burcu manken değil. Hayatının hiçbir döneminde mankenlik yapmadı.
Yalan iki.. Burcu'nun ne bir dergide, ne bir gazetede çıplak memeleri görünmedi.
Yalan üç.. Hıncal sekreterini özel yaşamı nedeniyle kovmadı. Bunu da sütununda uzun uzun anlattı.
Üç satırda üç yalanın asıl üzücü yanı..
Sabah ile ayni çatı altında yayınlanan Esquire yazarı, sadece iki asansör katı üstünde oturan Hıncal Uluç'a değil, asparagasları ile ünlü rakibe inanmayı tercih ediyor. Bir kere daha sorma gereği dahi duymadan..
İnsanları harcamanın, rencide etmenin, üzmenin bu kadar kolay, bu kadar özgür olduğu bir ülke daha var mı?.
Fıkra gibi adamlar..
Cihat Hazerdağlı fıkra gibi adam.. Hani Plastip şov vardı, onun yaratıcısı..
Tarkan'la, Mustafa Sandal'la birlikte kısa devre askerliğe gidiyormuş, bir arkadaşları.. Veda yemeği verecekler. Şu restoran, bu restoran tartışıyorlar.
"Yahu kısa devre değil mi bunun askerliği.. Altı, üstü 40 gün.. Götürün bir fast fooda o zaman!.." deyivermiş Cihat.
***
Cenk Koray "Al sana yüzyılın fıkrası" dedi.. Anlatıyor.. Ben de kıs kıs gülüyorum içimden. Anlattığı bende yayınladı aylar evvel, uyuyor Cenk diye..
Efendim Pamuk Prenses, Herkül, bir de Notrdam'ın Kamburu oturmuş kahvbaltı ediyorlar.
Pamuk Prenses "En güzel benim" demiş.. "Kanıtla" demişler..
"Çadırda benim her soruya doğru yanıt veren aynam var ya" demiş.. Girmiş içeri.. Az sonra çıkmış..
"Aynam doğruladı, hala en güzel benim.."
Herkül "En güçlü, en yakışıklı da benim o zaman" demiş ve onu da çadıra yollamışlar.. Az sonra çıkmış.
"Ayna doğruladı. En güçlü, en yakışıklı hala benim.."
Notrdam'ın Kamburu "Dünyanın en çirkin yaratığı benim" demiş..
Ardından dalmış çadıra.. Az sonra ağlayarak çıkmış dışarı..
"Kim ulan bu Reha Muhtar?.."
"Şimdi Reha'ya anlatacağım bu fıkranı" dedim Cenk'e..
"Zahmet etme, ben anlattım zaten.. Tabii ona `Kim bu hıncal' diye anlattım" dedi, kahkahayı bastı ve telefonu kapadı..
Dize
Ataol Behramoğlu'nun dizeleri için Burcu Gül'e teşekkürler.
Ölüm düşüncesinden
Ürküntü duymazdım belki
İki tarih arasına sıkışmak
Onurumu incitmeseydi.
TEBESSÜM
Kilisenin kapısında, "Günahtan bıktıysanız içeri girin" yazıyordu.
Ertesi gün altına bir not kondu:
"Bıkmadıysanız, 900 900 9000'den Betty'yi arayın!.."
BİZİM DUVAR
Meclistekiler bir türlü "Apo'yu astım" diyemiyor. Oh ne ala!.. Zaten siyaset nefes alamıyordu bir de "Astım Krizi" çıktı başımıza...
Hakan & Utku