İnsanlar yalanlara inanmaya ne kadar meraklılar..
Biri bir yalan atıyor ortaya.. Kırk kez yalanlanıyor.. Aradan yıllar geçiyor.. Yalan hâlâ gündemde..
Osman Şenher "Denizli ve basın" diye bir yorum kaleme almış..
Mustafa Denizli'nin medya ile arası niye şekerrenk onu anlatıyor..
Ama dayandığı iki temel noktanın ikisi de, söz konusu değil. Böyle birşey yok. Olmadı. Olmadığı defalarca yazıldı, ama, dedik ya, insanlar doğrulara değil, yalanlara inanmaya meyilli ne yazık ki..
Osman çok sevdiğim bir arkadaşım olmasa gülüp geçeceğim.. Ama gerçeği bildikleri halde domuzluğuna yazanlarla Osman'ı ayırmam gerek.
Bir kere daha yazıyorum bu sebeble..
Mustafa Denizli hayatının hiçbir döneminde "Galatasaray Türkiye'nin Mercedesidir" diye bir söz kullanmadı.
Haber gazetede manşet çıktığı gün, sabah onda aradı beni..
"Hocam ben böyle bir lafı ederim, ederim de, Mercedes altıma son model bir araba çekerse ederim. Bu kadar reklam bedava yapılır mı" dedi, patlattı kahkahayı kapadı telefonu.
Hemen haberde imzası bulunan Galatasaray muhabirine telefon ettim. Koştu geldi..
"Haber asparagas, benim imzamı koymuşlar" dedi. O zamanki müdür asparagası sevenlerden. Fena halde Fenerli üstelik. Galatasaray aleyhine asparagasa bayılıyor. "Yazmadığın habere imza atıyorlar, susup oturuyorsun" dedim..
"Abi sen hiç işsiz kaldın mı" dedi..
Kaldım.. Hem de çok kaldım, ama diyecek birşey yok..
Bir saat sonra gene koşarak geldi.. "Turgay abi (Şeren), bu lafı ele alıp Denizli aleyhine zehir zemberek bir yazı yazıyor" dedi..
"Hemen kaptana git, haberin asparagas olduğunu söyle" dedim..
Söyledi mi bilmem.. Kimsenin günahını da almam.
Bildiğim, Turgay'ın yazısı çıktı, o Galatasaray muhabiri de kısa bir süre sonra kovuldu.
Aradan 11 yıl geçti, Denizli hep yalanladı, ben olayın iç yüzünü en az on kez yazdım.. Ama dedim ya işte..
İnsanoğlu doğrulara değil, yalanlara meraklı..
Osman: "Denizli'nin basınla arasının kötü oluşunun ikinci sebebi de Hıncal Uluç'la olan arkadaşlığıdır. Hıncal Uluç'un Galatasaray ile ilgili haberleri ilk olarak kendisinin yazması diğer basın mensupları arasında rahatsızlık yaratmıştır. Bunun faturasını Denizli hâlâ ödüyor."
Yalanın kuyruklusu da bu..
Hıncal Uluç'a, meslek hayatı boyunca yapılmış en büyük hakaret.. En ağır iftira..
Hayatım boyu, dostluklarımı işime alet etmedim.
Osman bu ithamının bir tek örneğini versin, bu mesleği bırakırım.
Anlatacağım olayları yaşayanların hepsi hayatta.
İviç, Benfica ile anlaşıp, Galatasaray'ı yüzüstü bırakmıştı. Sezon açılmasına günler vardı ve görünürde Galatasaray hâlâ antrenörsüzdü. Camia ve medya çalkanıyordu.
Oysa işin iç yüzünü bilen birkaç kişi zerre paniğe kapılmamıştı. Alp Yalman, Jupp Derwall ile prensipte anlaşmış, formaliteleri büyük gizlilik içinde yürütüyordu. Alp'in çok yakın arkadaşı olduğum için, herşeyi biliyordum. Ama yazmadım. Olup bitenleri, gazeteci Uluç değil, Alp'in arkadaşı Hıncal biliyordu çünkü. Sonunda bomba haber patladı. Bütün medya manşetten verdi. Bir tek gazete atladı olayı..
Hıncal'ın o zamanki gazetesi Cumhuriyet..
Taki Doğan, Milliyet'teydi. Ben de Cumhuriyet'te gene. Ankara'da.. Taki çok önemli bir haber almış, ama teyit ettiremiyor, bu yüzden geçemiyor.. Bakan ve genel müdür çok yakın arkadaşım ya.. Beni aradı..
"Şunu şunu duydum. Haber bomba ama ne olur ne olmaz.. Şunu benim için soruşturur musun?."
Soruşturdum. Doğruydu. Açtım Taki'yi, "Geç haberini" dedim. Öğrendiğim birkaç ayrıntıyı da ekledim.
Haber ertesi gün Milliyet'te manşet çıktı. Cumhuriyet'te yoktu. Taki bana inanmıştı. Bir haber uğruna bu inancı sarsamazdım.
Moskova Oyunları dönüşü, spor yazarları derneği bana bir teşekkür mektubu yazdı. Hayatımın en değerli ödüllerindendir. "Kişisel çabası ile topladığı haberleri arkadaşları ile paylaştığı için.."
Dil biliyordum. Olimpiyat camiasında dostlarım vardı. Her yere girip çıkıyordum. Akşam benim odada toplanıyorduk, adeta basın toplantısı yapıyordum, "Şunlar şunlar oldu" diye.. Ertesi sabah teleksler bu haberlerle açılıyordu.
Tugay bir ay evvel geldi bana.. "Hıncal Ağabey, Glasgow ile anlaştım. Yılbaşında gidiyorum" dedi.
Bu dostça bir sohbette edilmiş laflardı. Bende kaldı.. Benim gazetem de haberi, Tugay maçtan sonra özel uçakla İskoçya'ya gidince aldı.
Sevgili Osman,
Sevgili okurlar..
Sanmayın bu kadar uzun kendimden söz ediyorum.. Mesele ben değil.. Ben unumu elemiş, eleği asma dönemlerine gelmişim. Beni tanıyan tanımış zaten..
Bunları yazmamın sebebi, bu mesleğin onurunun, insanlığın, dostluğun ve meslekdaşlığın bir haberi atlatmanın çok ötesinde değerler olduğunu genç kuşaklara anlatmak..
Atlatma haber unutulur, ama insanlık hiç unutulmaz Osman..
Hıncal olmak kolay değil!..
Ateş olmayan yerde..
Fanatik reklamlarını izliyor musunuz?.. Yağmur şakır şakır. Çocuklar mahallede top oynuyorlar. Lüks bir otomobilden fevkalade çekici bir genç kız iniyor. Topa basıyor ve vuruyor.. Siyah beyaz görüntüde eşarp birden sarı lacivert oluyor ve iç ses duyuluyor:
"Kanında var!.."
Açık araba, yeşilde durmuş. İçinde iki dünya tatlısı nine.. Arkadaki arabadan öfke küpü manyak suratlı biri iniyor.. Ninelere yaklaşıyor. Vurdu vuracak.. Yaşlı kadınlar koltuğa büzüldükçe büzülüyorlar.. Manyak bakışlı herif, trafik lambasına bakıyor.. O sırada sarı yanıyor.. Adamın gözleri dönüyor.. "Sarı" diye bir nara atıyor. Lamba kırmızıya dönüyor. Adamın bakışları iyice çıldırıyor ve bir nara daha geliyor.. "Kırmızı.."
Ve iç ses duyuluyor..
"Kanında var!.."
Sunuşa bakar mısınız?.
Fener fanatiği yeme de yanında yat, bir çıtır. Galatasaray fanatiği, ruh hastası bir manyak herif..
Fanatik genel yayın müdürü Mehmet Y. Yılmaz'ın nasıl fanatik bir Fenerbahçeli olduğunu söylememe gerek var mı?..
Nice yıllara Mehmet!..