kapat

06.01.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

Eski kentin göbeğinde

Herkesi, hepimizi toplayıp İkitelli denen yerdeki dev binalara, plazalara veya komplekslere sürdüler. Niyet iyiydi: eski, tarihi İstanbul'u basın denen ve gitgide daha geniş ve modern alanlara muhtaç olan devin obur iştahından kurtarmak... Basını eski Bab-ı Ali'nin sıkışık ve dar alanından kurtarıp daha rahat çalışacağı, teknoloik gelişimini sağlayacağı modern yapılara kavuşturmak...

Ön adımları Bedrettin Dalan atmış, İkitelli'yi kente nefes aldıracak yeni bir sanayi, imalat ve iletişim merkezi olarak düşünmüştü. Ama o gidip de Nurettin Sözen gelince ve hazret Dalan'ın başladığı her işi yarım bırakmayı, giderek sabote etmeyi marifet bilince, İkitelli de anormal doğmuş bir bebek gibi sağlıksız biçimde büyüdü, karmakarışık, içinden çıkılması olanaksız bir trafik, çirkinlik ve kargaşa estetiğine dönüştü.

Ve gazeteciler için hergün o çirkinliğin içine dalmak, üstelik küçük birer kent gibi çalışan merkezlerde halktan, şehrin yüreğinden ve nabzından uzak yaşamak bir sıkıntı yaratmaya, giderek toplumdan kopukluğa doğru gitti.

Şimdi sanırım yeniden kente dönülecek. Bunun ilk adımlarından biri Sabah-İstanbul'un eski kentin göbeğine, Eminönü'ne geri dönmesi oldu. Geçenlerde dolaştım oraları... Tam yılbaşı öncesinde... Kapalıçarşı'da gezindim, Mahmutpaşa yokuşundan aşağı indim, Sultanhamam'da ve Sirkeci'de dolaştım.

Ne kadar özlemişim buraları... Kalabalığı, ticareti, gelişmiş semtlerden çok daha ucuza alabileceğiniz ve çok daha geniş bir seçim yelpazesi oluşturan malları...

Bitmek tükenmek bilmez canlılığı, onların tarihsel yapıları ve görkemli hanları, gerçek İstanbul'u yansıtan, hatta onun ta kendisi olan havasıyla, burda olmak, burda çalışmak, bir gazeteci için ne bulunmaz bir nimet...

Sabah-İstanbul'u henüz ziyaret edemediğim yeni mekanı için kutluyorum. Ve oradaki arkadaşlara doğrusu gıpta ediyorum. Kentin yüreğinden kentin sorunlarını daha iyi izleyeceklerine ve yapageldiklerinden de daha iyisini yapacaklarına kuşkum yok...

Hacı Bekir'in değişmezliği
O gezim sırasında Hacıbekir'e de uğradım. Tıpkı yıllar öncesinde kalmış çok eski bayramlarda rahmetli babam, eniştem veya teyzelerimle uğradığım gibi...

Ve o eski bayramların heyecanını anımsamadımsa da sanki duyumsadım. Tezgahlarda hiç değişmeden duran o cam kavanozlar, vitrinlerin içinden bana bakan türlü-çeşitli tatlılar, kaselerden sanki gülümseyen akide şekerleri, lokumlar, badem ezmeleri... O çocuk yaşımda tüm bunlar kimbilir bana ne denli cazip gelirdi, nasıl bir rüya dekoru gibi görürdüm bu dükkanı...

Sanki zaman içinde donup kalmış gibiydi Hacıbekir... Modernlenşme denen virüs buraya girmemişti. Sürekli değişen dünyamızda bu yıllanmış kurum, sanki Viyana'nın Demel'i ya da Paris'in Cafe de la Paix'si gibi, yıllar ötesinden, değişmezliği bir erdem olarak bizlere sunuyordu.

Kaymaklı lokumumuzu alıp çıkarken, Hacıbekir'in Osmanlı Bankası gibi önceki yüzyıldan 21. yüzyıla atlayan sayılı birkaç kuruluşumuzdan biri olarak gazetelere geçtiği aklıma geldi.

Hacıbekir'e ve bu uçarı unutkan toplumda gelenekselleşmeyi başarmakta olan tüm kurumlarımıza içten bir selam...


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır