


Barışa özlem...
SARAYBOSNA
Buraya 1995'te... henüz savaş sona ermeden gelmiştik... penceresi olmayan bir uçakla... Birleşmiş Milletler'in nakliye uçağı ile.
Uçağın içi zifiri karanlıktı.
Araçlar... eşyalar... Ve bizler... Cengiz Çandar, Metin Yalman sanki "meçhule yolculuk" yapıyorduk.
Gürültü öylesine korkunçtu ki...
Duruyor muyuz, yoksa uçuyor muyuz farkında bile değildik.
Bir ara "tangır, tungur" sesler duyduk.
Uçağımız sarsıldı.
Sonra tekerlerin yere vurduğunu hissettik.
Saraybosna'ya gelmiştik.
Ve iniş sırasında Sırp mevzilerinden açılan ateş, uçağımıza isabet etmişti.
Havaalanından kente "Zırhlı Araçlarla" girebilmiştik.
Geceyi Holiday Inn'de geçirmiştik.
Bazı odaların kapısı yoktu, bazı odaların penceresi.
Cam yerine, soğuk girmesin diye, naylon gerilmişti.
Dün "yine" Saraybosna'daydık.
"Yine" Holiday Inn'de kaldık.
Otel onarılmış.
Ama yine de, dış cephede "kurşun izleri" var.
Zaten Saraybosna da "kurşun izi bulunmayan" bina yok ki.
Zamanla onlar da onarılacak... Kurşun delikleri "sıvayla" kapatılacak.
Ama ya savaşın "Beyinlerde... kalplerde" açtığı onulmaz yaralar ne olacak?
***
Cumhurbaşkanı Demirel ile Başçarşı'yı dolaştık.
Bir köşede, seneler önce Galatasaray'da oynayan Tarık'ın "köfte salonu."
Bir başka köşede "Aksaray Börekçisi."
Başçarşı'nın, bizim Konya'daki, ya da Kırşehir'deki, veya Mardin'deki çarşıdan farkı yok.
Cami deseniz var, mescit deseniz var.
Bosna, kültürümüzün, Balkanlar'daki uzantısı.
Tıpkı, kültürümüzün "Kafkasya'daki uzantısı Azerbaycan gibi"
Kafkaslar'dan nasıl kopamıyorsak, Balkanlar'dan da kopamayız.
Zaten Demirel'in bu ziyareti de "Buraya olan yakın ilgimizin" dosta, düşmana bir kez daha gösterilmesini amaçlıyor.
***
Uçakta Demirel ile uzun uzun konuştuk.
Apo'dan Nükleer Santrale, Helsinki'den Balkanlar'a kadar.
Tabii bu konuşmalar "ana konuya" hazırlıktı.
"Isınma turu" gibi...
Ve "Ana konu" açıldı:
- Çankaya sorunu nasıl çözülecek?
Baba "dört madde" sıraladı:
1- Çankaya, benim şahsi meselem değil.
2- Türkiye daha iyi idare edilmeli.
3- Devlet, tepeden tırnağa gözden geçirilmeli.
Ve...
4- Cumhurbaşkanını halk seçerse sistem daha iyi işler.
***
Bir lider "öyle" diyor, bir lider "böyle" diyor.
Baba "bütün bu söylenenlere" nasıl bakıyor?
Demirel'in tepkisi:
- Benden görev talep edilirse... İmtina edemem... ama... benim bir görev talebim yok.
"Bunca yılın birikimiyle"
Baba'nın "önerileri" neler?
Demirel bu kez "üç madde" sayıyor:
1- Halk seçsin
2- Eğer bu istenmiyorsa, Meclis, beş yıl için seçsin... ve bir kişi, iki defa seçilebilsin.
3- Bu da kabul görmüyorsa... mevcut sistem uygulansın... Cumhurbaşkanı yedi yıl için seçilsin.
***
Yazımızı yine "Saraybosna görüntüleri" ile noktalayalım.
"Top, tüfek sesleri" yok.
Ama "Neşe... kahkaha... eğlenen insanlar" da yok.
Açıkçası...
Bosna'da "Savaş" yok.
Ya barış?... O da yok... Sadece barışa, huzura "özlem" var.