AÇIL SEZEN
Türkiye'nin rekabetle tanışıklığı, ancak ithal ikamesinden serbest ekonomiye geçtiği 80'li yıllara dayanıyor. Dolayısıyla rekabet kültürümüz çok kökleşmiş değil. Aslında rekabet, sadece firmaların kendi aralarında yaptığı "Ben daha iyiyim" yarışı değil. Rekabetçi sistemden direkt olarak tüketici yarar görüyor. Bu konuda halkı bilgilendirebilecek uzmanların azlığı da Türkiye'de rekabet bilincinin oluşmasını engelliyor. Prof. Dr. Arif Esin, genç yaşına rağmen bu konuda Türkiye'nin en bilgili uzmanlarından biri. Türkiye'nin rekabetteki durumunu ve rekabetin yararlarını onun ağzından dinledik...
Rekabet kimin için var?
İnsanlarımız hâlâ rekabetin şirketler arasındaki üstünlük mücadelesi olduğunu sanıyor. Oysa rekabet doğrudan doğruya tüketiciye yönelik. Binlerce sayfalık mevzuatın altında yatan çok temel bir felsefe var: Rekabet varsa fiyatlar ucuzlar. Fiyatın maliyet seviyesine düştüğü yerde farkı yaratan kaliteli mal olacak. Bakarsanız, hem fiyattaki düşüşten hem de kaliteden çıkarı olan tüketici.
Türkiye şimdiye kadar görülen rekabet davaları da bunu gösteriyor zaten...
Doğru. Şimdiye kadar görülen davaları inceleyin. Tüpgaz davası, ekmek davası, gazete davası, ilaç davası, dayanıksız tüketim malları davası. Yani bir ev hanımının sabah kapıcıya sepet içinde ısmarladığı ürünler. Hayatın içinden. Rekabet bu yüzden önemli.
Bunu kamuoyuna anlatmakta neden güçlük çekiyoruz?
Çünkü kanun 1993 yılından bu yana var, ama uygulamayı yapıp tanıtacak bir kurum yoktu. Rekabet Kurulu ve işlemesi 27 aylık bir gecikmenin ardından çıktı. Zaten ülkede rekabet kültürünün oluşmamasından dolayı Rekabet Kurumu kurulduktan sonra hep ülkede bu kültürü anlatmaya çalıştı.
Ama aslında asıl görevi bu değil...
Tabii değil. Görevi haksız rekabet durumunda şirketler arasındaki sorunlara hakem olmak. Ama Rekabet Kanunu'muz Avrupa'dan getirildiği için bazı adaptasyon sorunları var. Yalnız sakın buradan "Avrupa'dan geldi, Türkiye'ye uymuyor" sonucu çıkmasın. Sonuçta Medeni Kanun da bize batıdan geldi. Ve Rekabet Kanunu ufak eksiklikleri dışında son derece başarılı bir kanun. Zaten baktığınız zaman kamuoyu her zaman Rekabet Kanunu'nun yanında oldu. Yabancılık çekmedi.
Şirketlerin tepkisi ne oldu?
Başta karşı çıkanlar, "Bu kanun Türkiye'ye uymaz" diyenler oldu. Ama bir süre sonra uymak zorunda olduklarını anladılar. Çünkü Rekabet Kanunu, Gümrük Birliği Anlaşması'nın içeriği dikkate alınarak çıkarıldı. Yani, yurtdışı pazarlarında başarılı olmak için bu kanuna uymak gerekiyor. Eğer bizim şirketlerimiz dünya şirketi olmak istiyorsa, önce iç pazardaki rekabette galip gelmek zorunda.
O zaman Rekabet Kanunu Türk şirketlerini dünya şirketi olmaya zorluyor diyebilir miyiz?
Kesinlikle diyebiliriz. Rekabet, şirketleri daha iyi olmaya zorluyor. Çünkü dikkat ederseniz rekabet kurallarına uyan, kendini geliştirmeye çalışan, kaliteli mal üreten firmalar zaten diğerlerine fark atıyor. Yapmayan şirketler ise bir süre sonra batıyor. Rekabet kurallarını uygulayan şirketler de batanların pazar payını alıyor.
Rekabetin kökleşmesi halinde ekonomik piyasalara etkisi ne olacak?
Şu anki sermaye yapısı itibarıyla büyümek ve tam rekabet etmek için yabancı bir ortağınız olması gerekiyor. Bu yüzden öncelikle doğrudan sermaye yatırımları artacak. Bunun en büyük faydası, gelen yabancı yatırımcının ileri teknolojiyi de yanında getirmesi. Böylece önce üretim artacak sonra da gelirler.
İleri rekabet KOBİ'leri nasıl etkileyecek?
Bu güzel bir konu. Özellikle yurtdışındaki büyük şirketlere aramalı üreten KOBİ'ler, "dışardan" verdikleri bu desteği doğrudan da verebilecek. Yani iç pazarda güçlü konuma gelen bir KOBİ, yurtdışında aynı malı kendisi de satabilecek.
Sonuçta...
Sonuçta istihdam artacak, makro ekonomik göstergeler rahatlayacak, şirketlerin makro ekonomisi düzene girecek, şirketler de ileri gidecek. Buna uyabilen şirketler ayakta kalacak, uyamayanlar batacak. O kadar komplike bir mevzuat, aslındra böyle basit bir mantığa dayanıyor.
"Microsoft, Avrupa'da olsa kaybetmezdi"
Rekabet bizde çok kökleşmedi. Dünyadaki durum nasıl?
Dünyada Rekabet Hukuku konusunda iki temel görüş var. Biri Amerikan ekolü, diğeri Kıta Avrupası ekolü. Aralarındaki en temel fark şu: ABD'de rekabet kanunları, piyasada hakim durumda bulunulmasına izin vermez. Avrupa'da ise piyasaya hakim olabilirsiniz. Sadece o hakimiyetinizi rekabeti engelleyici şekilde kullanamazsınız...
O zaman Microsoft, Avrupa'da olsa davayı kaybetmeyebilirdi...
Rekabet davalarında eğer soruşturma açılıyorsa mutlaka bir rekabet ihlali vardır. Çünkü o soruşturmalar çok uzun denetimlerden sonra ortaya çıkıyor. Kaybetmezdi denemez belki, ama en azından garanti verebilirim ki, bu kadar zorlanmazdı.