Ord. Prof. Dönmezer'in itirafı
Sulhi Dönmezer Türkiye'nin en eski hukukçularından. Tam 61 yıldır hukukun içinde. Özellikle ceza hukuku konusunda eline su dökecek insan sayısı azdır.
Dönmezer'in isminin başındaki ünvan da herkese nasip olmayacak kadar görkemli. Belki artık kaldırıldığı için başkalarında göremediğimiz bir "ordinaryüs" ünvanı var Dönmezer'in adının başında. Yani bir anlamda "profesör üstü" ya da askerlikte bildiğimiz "mareşal" gibi.
Ben üniversitedeyken Sulhi Dönmezer Ordinaryus profesördü, hâlâ öyle.
Bizim zamanımızda Ord. Prof. Sulhi Dönmezer özellikle "sağ kesimin" yıldızıydı. Hukuka bakışı, siyasal olaylarda gösterdiği tavır, sol kesimi "anarşist" olarak nitelemesi hiç hoşumuza gitmezdi.
"Eylemci" olarak nitelenen solculara uygulanacak cezalar konusunda "taviz vermez" tutumuna da kızardık.
Sulhi Dönmezer Hoca'yı Apo'nun idam cezasını onayan Yargıtay duruşmasından hemen sonra çıktığı CNN Türk'te izledim. Apo'nun suçlu olduğunu, Türk Ceza Yasası'na göre hakettiği cezayı aldığını söyleyen Dönmezer, ancak bunun infazına karşı çıkıyordu. Daha doğrusu idam cezasına "artık" karşı çıkıyordu.
"Ben bu görüşe hop diye gelmedim" dedi ve ekledi "61 yıllık hukukçuyum, önceleri idam cezasını çok savunuyor ve caydırıcı niteliğini anlatıyordum. Ama yıllar içinde gördük ki, idam cezası hiçbir şeyi çözmüyor, ayrıca herifler burada suç işleyip Avrupa'ya kaçıyorlar sonra da (Bizde idam cezası var) diyerek sığınıyorlar, bu suçluları geri alamıyoruz."
Değişim kaçınılmaz, ama Hoca'nın da dediği gibi "hop diye" olmuyor.
Bolu Valisi neden çok şaşırdı
Bolu Valisi Nusret Miroğlu'nu televizyonda konuşurken izledim. Fatih Altaylı'nın Teketek programına katılan vali, bir gün önce bir vatandaşı azarlamasının, gözaltına aldırmasının ve kendisine "anarşist, provokatör" diye bağırmasının nedenlerini anlatıyordu.
Vali Bey'in yüzünde garip bir şaşkınlık vardı. Altaylı'nın "alışılmadık biçimde" ama kendini zor tuttuğunu belli ederek sorduğu "kibar" sorulara bir anlam veremiyordu sanki.
Kendisine "Sayın vali vatandaşa niçin öyle sert davrandınız?" sorusunun sorulmasını anlamıyordu bir türlü, "başka ne yapacaktı ki?" koskoca valiydi, devleti temsil ediyordu, devlet başka türlü mü davranacaktı yani?
Çünkü Bolu'nun sayın valisi böyle görmüş böyle yetişmişti. Etrafında polisleri vardı, "şunu alın" diyebilirdi ve hiç kimse "o ne demek efendim, böyle keyfi emirle insanlar gözaltına mı alınırmış?" dememişti o güne kadar.
Çünkü devlet görevinde olanlara bugüne kadar "herkesin patronu" oldukları belletilmişti, sadece onlar konuşur, karar alır ve uygularlardı, devleti eleştirmek, devletin yanlışını göstermek "çatlak" sestir, "provokatörlüktür, anarşistliktir" hatta "vatan hainliğidir" şöyle ya da böyle susturulur.
Oysa dünya değişiyor, Türk insanı da değişiyor.
Türk halkı da çağdaş ülkelerde olduğu gibi devletin görevinin sadece ve sadece halka hizmet olduğunu biliyor artık, bu nedenle de devlet karşısında "boynumuz kıldan ince" diyerek eğilmiyor, hesap soruyor.
Ama halktan aldıkları gücü halka karşı kullanmak alışkanlığından vazgeçmek istemeyen devlet görevlileri "ne oluyor böyle?" soruları karşısında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Değişecek bütün bunlar da, zaman gerekiyor.
İlle bir şey olacak
Türkiye'nin en büyük gösteri merkezi önceki gece David Copperfield'in görkemli gösterisiyle açıldı. Yıllardır çok merakla beklediğim Copperfield'i izlemek gerçekten çok hoştu. Olağanüstü sempatik Copperfield iki saatin nasıl geçtiğini hissettirmedi bile. İnanılmaz bir gösteri sergiledi Copperfield. Hele bütün salona dağıttığı kağıtlarla yaptığı bir numara var ki, herkesi hayrete düşürdü. Sahnenin ortasındayken, bir saniye sonra seyircilerin arasından fırlamasına da kimse inanamadı.
Tabii böyle olunca genellikle "nasıl oluyor da oluyor?" diye soruyor herkes. Aslında "nasıl olduğuna" kafayı hiç takmazsanız seyri daha güzel oluyor.
Copperfield'in gösteri yaptığı Maydanoz Çadırı da İstanbullu sanatseverlere görücü çıktı. İlk gece olduğu için "geleneksel enayilik" yaşandı tabii. "Davetliler!" yüzünden ortaya çıkan yer krizi fazla büyümeden önlendi.
Burada birşey söylemek istiyorum, büyük gösterilerdeki "davet işini" tıpkı çağdaş ülkelerdeki gibi kaldırmak ya da en aza indirmek gerek. İlle tanıtım deniyorsa, basın için özel bir seans düzenlenir, her türlü haber alma imkanı tanınır, sonra da halka açılır. 5 bin kişinin bini davetli olunca kargaşa yaşanıyor, hem de dünya kadar para verenlere ayıp oluyor. Pazar gecesi için paralı biletlerim olmasına rağmen, önceki gece davetli görünmek canımı sıktı açıkçası.