Ankara Parşembe'yi Cuma'ya bağlayan gece, organize suç örgütü gibi çalıştı ve "Deprem Vergisi" Yasası'nı çıkardı.
Yasa Meclis'ten sabaha karşı saat 4.30'da geçti, saat 6'da Çankaya'da imzalandı ve saat 8'de Resmi Gazete'de yayınlandı.
Devlet her alanda bu kadar süratli ve etkili çalışabilse ekonomide deprem yaratacak böyle baskınlara hiç mecbur kalmazdı.
Şimdi halk emlak ve taşıt vergilerini duble ödeyecek. Cep telefonu faturaları bir yıl yüzde 25 zamlı gelecek. Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri ile yıllık ücret geliri 12 milyarı aşanlar yüzde 5 fazla ödeyecek.
Varlıklı kesim ile orta gelir grubunu hedef alan yasa, en büyük vergiyi faiz geliri sağlayan rantiyeden alacak. Geriye doğru işleyen yasa ile sadece devlet tahvili ve bono sahiplerinden 3,1 milyar dolarlık bir gelir tranferi gerçekleşiyor.
Üretimi cezalandırarak, servetini faize yatıranları ödüllendiren bu adaletsiz düzen böyle süremezdi.
Düzce'de Adil Üstündağ parasını faize değil, 600 kişiye iş ve ekmek sağlayan bir fabrikaya yatırdı. Yılda 15 milyon dolar ihracat yapan otomobil ampulü fabrikası 12 Kasım'daki depremde yerle bir oldu.
Devlet toplayacağı ek vergileri yağmacılara ve israfa mı harcayacak, yoksa böyle kahramanları ayağa kaldırmaya mı kullanacak?
Üretimi koruyan bir ahlakı devlet sahiplenmedikçe Türkiye'nin enflasyondan, haksızlıktan kurtulması mümkün değildir.
Bu mecburiyetin IMF'den kredi alabilmek için farkedilmesi acıdır ama ne yapalım, biz her şeyi acılı seviyoruz!
Şimdi önemli olan, bu paraların kamu açıklarını kapatmak, enflasyonu ve faizleri düşürmek, üreten insanları korumak, yani sağlıklı, adaletli bir ekonomik düzeni kurmak için kullanılmasıdır.
Kötü yönetimlerin ceremesini ceplerinden ödediklerini halka öğreten bu tokat, belki bize iyi birer vatandaş olmayı da öğretir.
Adam seçerken daha dikkatli, hırsızlık yapanlara daha hoşgörüsüz oluruz!
Nefretinin sebebi ne?
Devlette oluşan sağduyu şu gerçeği buldu:
"Apo'nun asılmaması, ömür boyu hapiste kalması, Türkiye'nin çıkarları için doğrudur."
Ama bunu savunabilecek güçlü ve güvenilir bir siyasi liderlik mevcut değil. O yüzden sorun, zaman denilen soğutucuya konuyor.
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararını bekleyeceğiz" deniyor.
Avrupa'da idam yok. Yani AİHM'nin vereceği karar şimdiden belli. O zaman niye şimdiden çıkıp şunu söylemiyorlar:
"Apo yüzünden Türkiye'nin Avrupa Birliği geleceğini feda etmek, pire için yorgan yakmaktır. Apo'nun isteyip de yapamadığı kötülüğü onu asarak yapmaktır!"
Söylemiyorlar çünkü hepsi bir sonraki seçimi düşünüyor.
Oysa Türkiye'nin, bir sonraki nesli düşünecek devlet adamlarına ihtiyacı bulunuyor. Onu da ara ki bulasın!