


Acılar tarihimiz..
1944'teki Bolu Gerede, 1953'teki Çanakkale, 1966'daki Varto, 1967'deki Adapazarı depremleri ve sonrası.. Bu konkunç depremlerin 17 Ağustos'dan bu yana içine gömüldüğümüz "yüzyılın en hazin günleri"nden farkı neydi?
Zamanın durduğu, modern olmayan teknikle çalışan, eski istanbullu teknisyenlerin görev yaptığı bir film stüdyosunda önceki gün saatlerce "deprem yolculuğu" yaptım.. Zaman tüneline girdim; son elli yılda meydana gelen pekçok depremin çarpıcı görüntüleriyle başbaşa kaldım.. Ve çarpıldım..
Düşünsenize, 1944'teki Bolu Gerede, 1953'teki Çanakkale, 1966'daki Varto, 1967'deki Adapazarı depremleri ve sonrası bir "film şeridi" gibi gözümün önünden geçip gidiyordu.. Bir dost daveti sayesinde kurulup oturduğum karanlık odada bir başımaydım. Yarım asırlık felaketimiz, bir film bobinine sarılmış ve bana ses veriyordu; Ey ademoğlu, bak şu görüntülere, tanı toprağını bir kez daha, bu topraklar neler görmüş geçirmiş, ne yalanlar söylenmiş duy, bir daha duy!
Doğrusu, bir fotoğraf makinasının dahi açığa çıkmadığı o yıllarda Anodolu'nun uzak ve yalnız kasabalarına kameraların uzanabilmiş olması da şaşırtıyordu beni.. Resmi ifadeyle söyleyecek olursak "tabii afetler tarihimiz" bir bir belgelenmişti bir sinema(!) duyarlılığı ile.. Yani acılarımız..
NOSTALJİ SİNEMASI
Bir de işin bir başka yanı vardı..
Hani bugünlerde "Nostalji Sineması" adı altında çokça seyrettiğimiz eski Yeşilçam filmleri var ya; yoksulluğumuz, gözyaşımız, çocukluğumuz, sıyrılmaya çalışmamız, herşeyi görürüz bu filmlerde.. İşte benim saatlerce seyrettiğim o görüntüler sayesinde daha bir nostaljik derinlik yaşadım..
Peki, 17 Ağustos'dan bu yana içine gömüldüğümüz "yüzyılın en hazin günleri"nden farkı neydi?
Haberleşmenin güçlükle yapıldığı dönemler..
Yani, uluslararası yardımların esamesinin okunmadığı, bilim adamlarının tek ses verdiği, kafa karıştırıcı paranoyaya yol açan açık oturumların yapılmadığı, "depremi bilen alet" haberlerinin yapılmadığı, "deprem kocaları"nın aranmadığı, Sivil Savunma ve Kızılay'dan gayrı kuruluşların olmadığı...
Değişmeyen tek şey, Kızılay'ın çalışma anlayışı, fırsatçıların gözüdönmüşlüğü, siyasilerin afet bölgelerindeki selam(!) biçimi ve vaatleri; "Yaralar sarılacak!" Bir de "Hıra Dağı kadar Türk, Tanrı dağı kadar müslüman" sendromu..
YAHUDİ KANI
Örneğin, Gediz depreminin hemen ardından kimi kan meraklısı köşe yazarları, "depremzede"lere "Yahudi kanı" verildiğini ileri sürüp günler süren bir kan tartışması başlatırken, dönemin "Müslüm Gündüz'leri" de İstanbul gibi büyükşehirlerdeki ahlaksızlığın artması, açık saçık gezilmesi, mini etek giyilmesi, uzun saçlı erkeklerin bolluğu" yüzünden ülkenin başına bu belaların geldiğini ileri sürüyorlardı..
***
Şimdi, bu sütunlarda "acılar tarihi"mizi bir bir yazmaya ne zaman ne de yer imkanı var.. (Merak edenler, görüntülerle deprem tarihimizi, Salı akşamı, atv-Bir Yudum İnsan'da "Deprem İnsanları" bölümünde izleyebilir)
Ama biz dikkatimizi çeken kimi "an"ları özetleyelim..
ADAPAZARI VİLAYETİ
1954, Adapazarı'nın vilayet olma töreni... Refik Koraltan Meclis başkanı.. Celal Bayar ve Adnan Menderes de törende . Sakarya Valisi Nazım İner, konuşmasında, "Adapazarı'nın Tanrı'nın izniyle sağlam temeller üzerinde kurulacağını" söylüyor! (Bu tarihten 13 yıl sonra bir deprem oluyor, Adapazarı yerle bir.. Depremin ardından yine nutuklar var, aradan 32 yıl geçiyor, malm Adapazarı faciası!)
1957 Fethiye depremi.. İlçe yerle bir..
Celal Bayar ve Menderes deprem bölgesinde.. Depremzedeler pankartlar ve alkışlarla karşılıyor Bayar ve Menderes'i.. Kürsüde nutuk başlıyor.. Yaralar sarılacak!
60'lı yıllar.. Ege depremi.. Başbakan Demirel, deprem bölgesinde... Manisa'das konuşuyor; "Yıkılan yeniden yapılacak. Devlet vatandaşın yanındadır. Daha modern daha iyi kasabalar kurulacaktır!"
Pankart, "Devlet büyüklerimiz geldi, üzüntümüz gitti..."
Bir başka pankart; (..... bankası size iyi hizmet verir!)
VARTO YERLE BİR
19 Ağustos 1966.. Varto, Erzurum, Hınıs depremle yerle bir oldu.. Doğu Anadolu sallandı! 3000'i aşkın ölü var.. Zamanın gazeteleri sayfa sayfa deprem öyküleri yayınlıyor.. Yedi çocuğu ve karısını enkaz altında yitiren Hasan Suyolu'nun, enkaz altında kalan yakınları için kazma kürek arayan Zeytin Nine'nin vs.. Bu arada Demirel Hükümeti'nin olağanüstü toplanmasından, hastalık korkusundan, ağlayan Doğu'dan, acıya aldırmadan göbek atıp eğlenen İzmir Fuarı ziyaretçilerinden, Silahlı Kuvvetler'den bir yetkilinin, "Ordu iki ayda onbin ev teslim eder" demecinden, tüm ailesini depremde kaybeden küçük Döndü'ye yardımcı olacak aile arandığından, hükümetin çaresizliğinden, deprem bölgesi için verilen yardımların "usülsüzlüğe bulaşmaması" için önlem alınması gerektiğinden vs.
Bu arada Akşam Gazetesi yazarı Çetin Altan deprem bölgesinden bildiriyor köşesinde; "Ezilen halkın çilesi bitmiyor! Varto'da, sefalet çarmıhına gerilmiş bir felaket duruyor karşımızda. Neredesiniz, İstanbul'un saçı yeni yıkınmış, gömleği tiril tiril beyleri, Gelin Varto'da konuşalım memleket meselelerini!"
***
Kısacası dostlar, Ol Alem yine Alem, Ol devran yine devran!
Bir daha deprem yazısı yazmamak dileğiyle..
FİKRİ TAKİP ÜZERİNE BİR NOT
BİR zamanların "eğlence kralı" Hasan Kazankaya'nın bir hastanede rehin kalışına ilişkin yazımız üzerine "eski dostları" devreye girdi ve Kazankaya'ya yardım eli uzattı.. Bu arada Anadolu Çınar Hastanesi de büyük bir jest yaparak Hasan Bey'in milyarı bulan tedavi masraflarını kendi bütçesinden karşıladı..