Bizim halk kitlelerinin en temel özelliklerinden biri "mesleksiz" olmaksa, bununla bağlantılı olan bir başka özelliği de cehennemi bir "övünme açlığı"...
Oldum olası aile ortamlarından mahalle kahvelerine; okul dersanelerinden siyaset kürsülerine; akşamcı meyhanelerinden TV ekranlarına kadar sürüp giden bir övünme yarışı...
Kimi sülalesiyle övünür, kimi yiğitliğiyle; kimi Osmanlı padişahlarıyla övünür, kimi cüzdanıyla; kimi tuttuğu takımın galibeyetiyle övünür, kimi ne kadar cin fikirli olduğuyla...
Divan Edebiyatı'nda da, Milli Edebiyat'da da, övme ve övünme bir sanat hüneri, bir sanat gösterisi olarak benimsenmemiş midir?
Nedendir bilinmez, yahut bilinir; bir türlü doyuma ulaşamayan bir övünme açlığının çarmıhına gerilmiş gibiyizdir hepimiz...
Övün Allah övün...
O yüzden de bazı bilge kişiler, bıyık altından bir gülücükle bakmışlardır, bitip tükenmeyen bu övünme salgınına:
"Bizim şeyhin kerameti olur menkul kendinden."
20 yıl kadar önce gazetede otururken, genç bir okuyucu gelmişti görüşmek için... Hoşbeş arasında ne olmayı düşündüğünü sormuştum kendisine... Verdiği yanıt hâlâ çınlar kulaklarımda:
- Ben havalı biri olmak istiyorum abi...
Kuşaklar değişip dursa da, değişmeyen tek özlem havalı biri olmak galiba...
Bill Clinton'ın Türkiye'deki konukluğu sırasında konuşmalarını, gezilerini, yarenliklerini TV kanallarından izlerken, aklıma zaman zaman hep aynı soru takıldı:
- Clinton, neden bir Şark üslubu içinde havalı değildi de, bizim alışık olmadığımız ölçüde sade ve içten görünüşlüydü?
Vaktiyle Kennedy'de de aynı sadeliği görmüştüm, Belçikalı devlet adamı Henri Spaak'da da, Mitterand'da da, İsrail devlet adamı Şimon Peres'de de..
Ya bizim siyasetçiler?
Ya bizim kamu görevlileri?
Hepsi değilse de çoğu; sade küçük dağları değil, büyük dağları da ben yarattım, gibi değiller midir?
Üstelik kaç tanesi gerçek bir meslek sahibi? Kazara Hazine'den geçinme olanakları bulunmasa, çoğu araba değnekçiliği bile yapamaz.
Havalı ve tepeden bakmalı görünmelerine karşın, çıplak yaşamda boğayı boynuzlarından tutup her gün dizlerinin üstüne çökertecek bir deneyimden, bir sokak köftecisi kadar bile geçmemişlerdir.
Depremzedelere doğru dürüst bir çadır bile sağlayamamalarının bir nedeni de belki bu... Havalı ama beceriksiz olmaları..
AGİT Zirvesi'nin İstanbul'da toplanması iyi oldu... Hiç değilse üç beş günlüğüne bol bol övünecek yeni bir rüzgâr yakaladık..
Dünya bize hayran kaldı..
Zengin kültürümüz gözleri kamaştırdı...
Gurur duyduk Türklüğümüz'le..
Bu arada Sapanca'da Adalet Sarayı da önce yıkılan resmi yapılar arasında olduğu için; yargıçlar, bahçede sundurma altında görüyorlarmış davaları...
Hoş, zaten bizim "kabuk devlet" görüntüsü, halk kitlelerine hizmet veren "teknik bir devlet"e dönüşebilse; insanlarımız böylesine bir övünme açlığı mı çekerlerdi?