Önce duraklayan, sonra gerileyen iç talebin gelecek aydan itibaren kıpırdanması bekleniyor. Tüketimdeki canlanma üç sektördeki geleneksel uygulamalarla başlayacak. Beyaz eşya sektörü geleneksel yılsonu kampanyalarıyla alıcılara önemli avantajlar sağlayabilecek. Otomobil ve ticari taşıtta ise, yılbaşında yüzde 52.2 oranında yükselecek vergiler nedeniyle satışlar, her yılın Aralık ayında olduğu gibi bu yıl da artacak.
Ramazan ayı da gıda sektörünü canlandıracak. Talepteki esas atak ise 2000'in ilk çeyreğinde ortaya çıkacak. Faiz oranlarındaki genel düşüş eğilimine paralel olarak otomobil ve konut kredilerinde yüzde 5.5 sınırının altına inilmesi, talebin vites yükseltmesini sağlayacak. Diğer ekonomik politikalar da tüketimi teşvik edecek yönde olacak. Hükümet, fiyat artışlarını asgaride tutmak için elinden gelen herşeyi yapacak. Döviz kurlarında amaçlanan ılımlı artış ithal malların göreceli olarak ucuz kalmasını sağlayacak. Faiz oranlarındaki düşüş, rantiyelerin erteledikleri tüketimi devreye sokmaya zorlayacak.
Orta gelirliler ise gerileyen tüketici kredisi faiz oranlarından yararlanacak. Benzer koşulların hüküm sürdüğü 1992 ile 1993 yıllarında toplam 778 bin kişi otomobil alma imkanını bulmuştu.
Ama tüketim artışının önünde bir engel var. İnsanlarımızın büyük çoğunluğu yaşanan felaketlerden sonra yeni bir eşya satın alırken kendini adeta suçluymuş gibi hissediyor. Gelecek korkusu da ailelerin tüketim istem ve özlemlerini frenliyor.
Ancak ekonominin çarkları maalesef duygularla dönmüyor. Ekonominin canlanması tüketimdeki kıpırdanmalara bağlı. Ekonomi canlandıkça, depremzedelere daha iyi yaşama ve çalışma koşulları sağlama imkanı doğacak.
Gelecekten korkmaya ve tüketime sırt çevirmeye de pek gerek yok. 30 yıllık bir süreyi dikkate alınca deprem riski, trafik kazası riskinden daha yüksek değil. Kader çizgimiz bir yerde kırılacak olsa bile, bu olaydan önce bir dünya nimetini tatmakta, eşimizin, çocuklarımızın yüzlerinde yeni bir eşyanın gülümsemesini yaşatmakta ne kötülük var ki?..