kapat

06.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
O katil bir zamanlar kahramandı...
Topal Osman 15 yerinden yaralanmış, sakat kalmış bir vatanseverdi. Mebus Ali Şükrü Bey'i öldürdüğünde ise artık sadece bir katildi...

TÜRK Kurtuluş Savaşı'nın bir kahramanı da Giresunlu Topal Osman'dır. Topal Osman, gönüllü olarak katıldığı Balkan Savaşı'nda tam 15 yerinden yaralanmış. Çatalca Cephesi'ndeki çatışmalarda sol bacağı sakat kalmış. Topal Osman, I. Dünya Savaşı sırasında da 100 kadar gönüllü adamıyla Kafkas Cephesi'ne gitmiş. İzmir'in, Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine, Rumlar Karadeniz Bölgesi'nde hayat bulunca o da, kendi yöresinde oluşturduğu gönüllülerle, Pontus çetelerine karşı mücadele vermiş.

Topal Osman, 23 Temmuz 1919'da toplanan Erzurum Kongresi'nin ardından Giresun'da 5 bin kişilik silahlı bir güç oluşturmuş. Giresun Belediye Başkanlığı görevini de sürdürüyormuş. Daha sonra Gazi Paşa'nın Muhafız Birliği Komutanlığı'na getirilmiş. Başarılarına sürekli olarak yenilerini ekleyen Topal Osman, Doğu Anadolu'daki Koçgiri Ayaklanması'nın bastırılmasında önemli rol oynamış. Ayrıca, komutasındaki 47. Alay'la, Sakarya Meydan Savaşı'na katılıp, Batı Cephe'sinde de büyük yararlıklar göstermiş.

OKUMA YAZMASI YOKTU
Kılıç Ali'nin anılarından Topal Osman'ı okuyalım: "Osman Ağa, okur-yazar değildi. Milli duygularla dolu, halim-selim görünen, fakat ruhen şiddetli ve çok haşin bir adamdı. Duygularını hiç belli etmez, aklına her geleni yapar ve yapabilir karakterdeydi.

Giresun Alayı oluşturulduğu zaman ona, 'Askeri Kaymakam' payesi verilmişti. Samanpazarı'nda kiralık bir evde iki adamı ile birlikte otururdu. Gazi'nin korunmasıyla görevli 'Laz Müfrezesi' ise, Çankaya civarında, Ayrancı'da 'Papaz'ın Bağı' denilen bağdaki köşkte bulunurdu.

ALİ SÜKRÜ BEY KAYBOLUYOR
29 Mart 1923 günü bir söylenti çıktı. Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, iki akşamından beri ortada yoktu. En son çarşıdaki bir kahvede görülmüştü.

Gazi'yi Meclis'te açıkça eleştiren Ali Şükrü Bey, muhalefet grubunun en aktif üyelerindendi. Bu nedenle, ortadan kaybolmasının anlamlı olduğu söyleniyordu. Ali Şükrü Bey'in kaybolması olayı, Meclis'te tartışılırken, dinleyici locasında görüşmeleri izleyen Topal Osman ile göz göze geldik. Fakat aklıma ve hayalime hiçbir şey gelmemişti. Meclis bahçesinde rastlaştık. 'Ne var ne yok?' dedim. Hiçbir şey söylemedi. Aksine o, benden birşey sormak ister gibiydi. Ancak, her zamanki gibi değildi; biraz heyacanlıydı.

Hükümet, Ali Şükrü Bey olayına el koydu. Yapılan araştırmalar sonucu, Ali Şükrü Bey'in son olarak Karaoğlan Çarşısı'ndaki Kuyulu Kahve'de oturduğu, ardından da Osman Ağa Müfrezesi'nden Mustafa Kaptan'la kolkola yürüdükleri belirlenmişti.

Şükrü Bey'in kaybolduğu akşam, Osman Ağa'nın evinden çığlıklar duyulmuştu. O gürültülü gece, üst kattaki kiracılar korkup kaçmıştı. Osman Ağa, bu konuda, 'Bizim müfrezeden iki kişi münasebetsiz harekette bulundu, onları dövdüm' şeklinde bir açıklama yapma ihtiyacını hissediyordu. Yine aynı günün sabahı, Osman Ağa'nın kapısına eşya taşınacağı bahanesiyle bir araba getirilmişti.

CESET NİHAYET BULUNDU
Ali Şükrü Bey Olayı'nın soruşturulmasını takiben, Osman Ağa ile Mustafa Kaptan'dan şüphelenildi. Her ikisi hakkında da tutuklama kararı verildi. Mustafa Kaptan, derhal bulundu ve tutuklandı. Fakat Osman Ağa, kayıplara karışmıştı. Topal Osman bulunamadığı için hakkındaki tutuklama kararı uygulanamıyordu. Ankara dışında da araştırma yapılıyor, bu görevi Mülazım Kemal yürütüyordu.

Mülazım Kemal her tarafı aramış, ümitsiz şekilde şehre dönerken bir iz dikkatini çekmiş. İzi sürüp bir toprak kümesine ulaşmış. Burada sinekler uçuşuyormuş. Kazmışlar, çadır bezine sarılı bir ceset çıkmış: Ali Şükrü Bey'in ta kendisiymiş.

Cinayetin Osman Ağa'nın işlendiği kanaati kuvvetlenmiş. Aramalar yoğunlaşmış. Sonunda, Osman Ağa'nın, Papaz'ın Köşkü'nde bulunduğu tespit edilmiş. Olay büyük ölçüde çözülmüştü. Fakat, Osman Ağa'nın kolay kolay teslim olmayacağı biliniyordu. Ata çok üzülmüştü.

Başyaver Salih Bey ile Merkez Komutanı Binbaşı Rauf Bey'i, Osman Ağa'ya gönderdi. 'Yaptıysan dürüstçe söyle' dedi. Osman Ağa olayı kesinlikle reddediyordu.

Gazi'ye göre, Osman Ağa derhal tutuklanmalı ve adalete teslim edilmeliydi. Bunun için, İsmail Hakkı Tekçe'ye emir verdi. İsmail Hakkı Bey, kıt'asını alarak, Topal Osman'ın bulunduğu evin çevresini sardı. Osman Ağa'ya, 'Teslim ol' çağrısı yapıldı. Bu çağrı kabul edilmeyince, çatışma başladı." Peki sonra ne oldu? Yarın devam edeceğiz...

'Galata Köprüsü'nde balık-ekmek yesem!'

Sofrada çeşitli mezeler olurdu. Ama Mustafa Kemal sadece iyi kavrulmuş sarı leblebiyi tercih ederdi.

KILIÇ Ali, Mustafa Kemal Paşa'nın en çok sevdiği yemeklerle ilgili şu bilgileri veriyor:

"Atatürk'ün özenle yemek seçmesi, şu ya da bu yemeği isterim diyerek yemek ısmarlaması hiç görülmemişti. Sofraya ne cins yemek gelirse onu yer, yine sofradaki çeşitli mezelerden sadece çok kavrulmuş leblebiyi tercih ederdi.

Gazi Paşa, yemeklerden omlet, patlıcan karnıyarık, yağlı fasulye diye adlandırdığı bildiğimiz kuru fasulyeyi severek yerdi. Patlıcan karnıyarık ile pilavı birbirine karıştırarak yemekten çok hoşlanırdı.

İLLE DE OMLET
Gece yarısından sonra, hatta, günün herhangi bir saatinde karnı acıkınca, ilk aklına gelen yemek, omlet olurdu. Bazen gece yarısı kalkıp, bizzat mutfağa gider, aşçının başında durup, omlet yaptırarak afiyetle yerdi.

Bir gün, Ankara'da iken, öğle yemeği için evime geldiğimde, kapıda Atatürk'ün otomobilini görüp, telaşla içeriye girdim. Atatürk'ün, aşağıda, mutfakta olduğunu söylediler. Koştum, mutfağa girdiğimde bir de ne göreyim, Atatürk, kahkaha atarak aşçıya yaptırdığı omleti yiyordu.

GÜREŞ TUTKUSU
Atatürk, gayet temiz giyinir, giydiğini kendisine yakıştırır, şık, güçlü ve zinde bir adamdı. Yaz günleri daima ince gri pantolon üzerine, kolları kısa ipekli veya keten gömlek giyerek gezerdi. Daha çok, keten gömleği tercih ederdi. Bu kıyafetle çıktığı zaman, ayaklarına da çorapsız sandalet giyerdi.

Atatürk o kadar zindeydi ki; bazen motor gezilerinde ayağa kalkar, motorun tente demirlerine asılarak jimnastik yapardı. Daha çok, Nuri Conker Bey ve bir iki kez de merhum Hacı Mahmut Bey'le güreştiği bile olmuştu.

Bir gece, Tahsin Bey'in Büyükdere'deki yalısında Nuri Bey'le yaptığı bir güreşte, Nuri Bey'i bir hamlede yere vurmuş, rakibinin omuz kemiği biraz incindiği için, çok üzülmüştü."

BALIK-EKMEK ÖZLEMİ
Böylesine mutlak özgürlük ve kayıtsızlık içinde, milletinin arasına karışabilmek, onları, kim olduğunu bilmeden dinlemek, içlerinde olmak, mesela Galata Köprüsü'ndeki seyyar balıkçıdan ekmeğin arasına sıkıştırılmış kömür ızgarası yarı palamutlu, ayaklarını rıhtıma sarkıtarak kırmızı soğanla, canından çok sevdiğine tarihin şehadet ettiği insanlarıyla birlikte yiyebilmek, hele işi bitince, sakin ve huzurlu -kendi tabiriyle üç oda- evine, hasretle beklendiğini bilerek karısına ve çocuklarına kavuşmayı özleyen dileklerini kaç kez dinlemişimdir.

Milyonların değil, belki milyarların hayal ettiği yüce mertebelere çıktı ama diyeceğim o ki, bu masum özlemini beraberinde götürdü."


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır