kapat

03.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Bu evin hanımı benim
Mustafa Kemal'in en küçük bir 'sinyal' vermemesine karşın, Fikriye Hanım ona aşıktı... Yıllarca söküğünü diktiği adamın başka bir kadınla evlenmesini içine sindiremedi... Bir gün Köşk'e geri döndü... Yanında iki tabanca vardı... Arzusu Atatürk ile konuşmaktı...

Terbiyeli, nazik ve güzel bir hanım olan Fikriye, Ata'nın bekar yaşamını düzene koyması için getirilmişti. Kılıç Ali'nin ifadesiyle "Kendine özgü sempatik bir hali vardı. Gazi'nin pek düşkün olduğu konforunu, istirahatini derhal sağladı. Gazi'nin hayat tarzı değişmişti. Çamaşırdan söküğe her şeyle meşgul oluyordu.

Milli Mücadele'nin o karışık günlerinde, iç isyanların, İnönü muharebelerinin, Eskişehir bozgununun acı ve tatlı bütün safhalarında, aramızda, Gazi'nin yanında bulunmuştu.

Zübeyde Hanım İstanbul'dan Ankara'ya geldikten sonra da Fikriye Hanım aynı durumda kaldı. Onun oda sevgisini kazanmıştı.

Yalnız Zübeyde Hanım'ın bir endişesi vardı: Gönül bu; ya oğlu ile evlenirse? Fakat Gazi, kendisine hayran olan Fikriye Hanım'la evlenmekten hiç söz etmediği gibi, buna ihtimal verdirecek bir şey de de göstermemişti.

Gazi, Latife Hanım'la evlenmeye karar vermişti. Fikriye Hanım'ın, Latife Hanım'la aynı çatı altında kalması doğru olmazdı. (...) Fikriye Hanım'ın da görüşünü alarak, onu Avrupa'ya göndermeye karar verdi. Fikriye çok zayıftı. Avrupa'da tedavi görüp dinlenecekti. Fikriye Hanım, Siirt Mebusu Mahmut Bey'in refakatinde Ankara'dan Münih'e hareket etti. Benden, Ahmet Rasim Bey'in tarih kitaplarını istemişti. İstasyonda bu kitapları kendisine verdim. Çok memnun olmuştu."

GİZLİCE DÖNMÜŞTÜ
Ancak Fikriye Hanım, Gazi'nin, evlenince kendisini uzaklaştırmasını bir türlü içine sindirememişti. Onu çok özlüyordu. Latife Hanım'dan ise büyük ihtimalle nefret ediyordu:

"Fikriye Hanım sonunda İstanbul'a döndü. Fakat bir süre sonra, galiba birden bire, Gazi'yi görmek, onun elini öpmek arzusu doğmuş olacak ki; gizlice Ankara'ya gelmişti."

"Fikriye Hanım, Ankara'ya sabah gelmiş, trenden çıkar çıkmaz doğruca Köşk'e gitmiş. Kapıda polis ve nöbetçilere kendini tanıtmış, eskiden beri köşkte bulunan emektar memurlardan bazıları kendisini tanır tanımaz, tabiidir ki bekletmeksizin Köşk'e girmesine izin vermişler. Diğer taraftan da Yaver Muzaffer Bey'i haberdar etmişler.

Fikriye Hanım'ın, Orta Köşk'te konuklara ayrılan salonda beklemesi gerekirken, o bir emrivaki ile doğruca kapının yanındaki Yeşil Salon'a girmiş. Geldiğini tesadüfen gören Bekir Çavuş koşmuş, uyumakta olan Gazi'yi kaldırmış ve Fikriye Hanım'ın geldiğini haber vermiş. Gazi, Başyaver Rusuhi Bey'i çağırtmış. Ona, Fikriye Hanım'la görüşmesini, randevu istemeden gelmesinin sebebini ve bir isteği olup olmadığını öğrenmesini emretmiş.

Fikriye Hanım'ın Çankaya'da bulunduğu yıllarda Rusuhi Bey henüz yoktu. Sonradan Başyaver olarak geldiği için, Fikriye Hanım'ı tanımıyordu. Onun için, aşağı salona inince önce kendini takdim etmiş ve Fikriye Hanım'ı selamlayarak oturmuş. Arzusunu sormuş. Fikriye Hanım da, Gazi'yi ziyaret etmek amacıyla Ankara'ya geldiğini söylemiş.

AŞIK KADININ HİDDETİ
Rusuhi Bey, 'Arzularınızı kendileri uyanıp, hazırlandıktan sonra arz edip, görüşmenizi temin ederim. Ancak lütfen birlikte diğer salona girelim. Orada bekleyiniz,' diyerek Orta Köşk'teki ziyaretçi salonuna davet etmek isteyince, Fikriye Hanım hiddetlenmiş. 'Ben buradan hiçbir yere gitmem. Ben bu evin hanımıyım' diye sert bir cevap vermiş. Fikriye Hanım'ın bu olağandışı ve sinirli tavrı, Rusuhi Bey'i şüphelendirmiş. Ziyaretçi salonuna gitmesini ısrarla rica edince, bu ısrar ve rica karşısında Fikriye Hanım kalkmış, birlikte Orta Köşk'e gidilmiş.

Fikriye Hanım Orta Köşk'te bir aralık tuvalete gitmiş. Fakat aradan hayli vakit geçtiği halde tuvaletten çıkmamış. Başyaver Rusuhi Bey, Muzaffer Bey'e, tuvalete bakmasını söylemiş. Muzaffer Bey, içerideki kadın olduğu için tereddüt göstermiş. Bunun üzerine Rusuhi Bey, bizzat tuvaletin kapısını açtığında, Fikriye Hanım'ın çantasını karıştırmakta olduğunu görmüş. Bu sırada küçük bir Browning tabanca gözüne ilişince, şüphesi kalmamış ve kendisine o gün Gazi ile görüşmesinin mümkün olamayacağını bildirmiş."

KİMİ VURACAKTI?
Fikriye Hanım, Çankaya'ya ne amaçla gelmişti? Gazi'yi ziyaret etmek ve elini öpmek için ise, çantasında neden tabanca vardı? Tabanca ile kime veya kimlere ateş etmeyi planlıyordu? Kılıç Ali'ye kulak verelim:

"Fikriye Hanım çok üzgün bir şekilde, fakat soğukkanlılıkla yaverlere veda ederek Köşk'ten çıkmış. Kapıda beklettiği açık faytona doğru yürümeye başlamış. Bir ara durarak, oradaki posta erlerinden biri ile Rusuhi Bey'e bir şey söylemek istediği haberini göndermiş. Rusuhi Bey'i çağırmış. Rusuhi Bey gitmemiş.

Araba Köşk'ten ayrılarak yakında bulunan Fuat Bulca'nın köşkü hizasına geldiğinde, Fikriye Hanım -belki de Gazi'ye yahut Latife Hanım'a yöneltmek için çantasında taşıdığı- tabancasını çekerek, kalbi hizasında ateş etmiş ve hemen can havliyle kendini arabadan dışarı atmış, oracıkta yığılıp kalmış!

Silah sesini duyan civardaki muhafızlar, polisler onu hemen kaldırıp Numune Hastanesi'ne götürmüşler. Gazi haberdar edilmiş. O da, ne yapılması gerekiyorsa yapılması için Sağlık Bakanı Dr.Refik Bey'e telefon etmiş. Fakat ne yazık ki Fikriye Hanım tedavi edildiği hastanede 9 gün sonra vefat etmişti. Bu acı olay Gazi'yi ve çevresini çok üzmüştü.

Kendisini vurduğu tabancadan başka ikinci bir tabanca da Fikriye Hanım'ın belinde, etekliğinin bel kuşağı arasına sokulmuş bir halde bulunmuştu. Bu iki tabancayı taşımasından ve birini tuvalette hazırlamasından tahmin edilmişti ki; maazallah Gazi ile görüşmesi mümkün olsaydı, ihtimal Gazi'yi ve Latife Hanım'ı öldürdükten sonra kendisi de intihar edecekti."

Babam Kılıç Ali (1889-1971)
GAZİ Paşa her nedense babamın Asaf olan adını beğenmemiş. Kendisine, nereli olduğunu sormuş. Babam da, "İstanbulluyum. Beşiktaş, Valideçeşme, Kılıç Ali Mahallesi'ndenim," cevabını vermiş. O zaman "soyadı" olmadığı için, oturdukları mahallenin adını, soyadı gibi kullanırlarmış. Kılıç Ali Mahallesi'nden Yüzbaşı Asaf Bey de, "Asaf Kılıç Ali" diye anılırmış.

Mustafa Kemal Paşa, Yüzbaşı Asaf'ı dinledikten sonra, "Tamam" demiş, "Bundan sonra senin adın Kılıç Ali. Seni, iki arkadaşımla birlikte Güney Cephesinde Ayıntab (Antep) ve Maraş'ta memur ediyorum."

Kılıç Ali ve yanında Osman Tufan ile Selim Yörük olduğu halde, güneye, Pazarcık yolu ile Ayıntab'a gitmiş. O günlerde büyükbabasının adını kullanmaya başlamış. Yani, "Zahire Taciri Emrullah" olmuş. Ancak, kısa zamanda deşifre etmişler. Halk arasında "Mustafa Kemal'in komutanı Kılıç Ali Paşa geldi," sözleri yayılmaya başlamış.

Kılıç Ali, Ayıntab-Maraş ve Havalisi Kuvay-i Milliye Komutanı olarak Fransızlar'a ve Ermeniler'e karşı savunmayı örgütlemeye başlamış. Burhan Cahit'in, Gaziantep ve Kahramanmaraş savunmalarına ait yazdığı kitabın başlığındaki "Gazi'nin Dört Süvarisi"nden biri olan Kılıç Ali, bölgede gerçekten bir destan yazmış.

KILIÇ ALİ MECLİS'TE
Kılıç Ali, 4 Mayıs 1921'de yapılan TBMM seçimlerinde, Ayıntab Mebusu seçilmiş. Ancak, cephedeki görevini bırakmamış, TBMM'den izinli sayılmış. Kurtuluş Savaşı'nın en kritik döneminde Yozgat'ta Çapanoğulları'nın çıkardığı isyan üzerine, askeri kuvvetleriyle birlikte bölgeye intikal etmiş. Aynı amaçla görevlendirilen Çerkez Ethem kuvvetleriyle birlikte sözkonusu isyanın bastırılmasında çok önemli bir rol oynamış. Bu arada, bölgenin sıkıyönetim amirliğini yapmış.

İNÖNÜ BABAMI İSTEMEDİ
Kılıç Ali, 25 Temmuz 1920 tarihinde Ankara'ya gelip, TBMM'nin çalışmalarına katılmış. 22 Eylül 1920 tarihinde ise, Ankara İstiklal Mahkemesi'ne üye seçilmiş. Bu görevini, İstiklal Mahkemesi devam ettiği sürece, aralıklarla yürütmüş.

Babam Kılıç Ali, TBMM'ni ilk beş döneminde görev yaptı. Önce Ayıntab, daha sonra da Gaziantep mebusu olarak anıldı. Atatürk'ün 1938'de ölümünden sonra, 1939 seçimlerinde Cumhurbaşkanı ve CHP Lideri İsmet İnönü, kendisini aday göstermedi.

Kılıç Ali, İş Bankası'nın da kurucu üyesi idi. Banka Yönetim Kurulu'nda 1960'a kadar görev aldı. Atatürk döneminde yaptığı siyaseti, 60'lı yıllarda da sürdürmek istedi. Bir ara Yeni Türkiye Partisi'nden seçimlere girdi, ama sonuç alamadı.

14 Temmuz 1971'de İstanbul'da vefat etti. Dört kez evlenmişti. İlk eşi Hümeyra Hanım'dan dört erkek çocuğu vardı. Son evlat olarak, 1924'de ben dünyaya gelmişim.

BIRAKTIĞI DEĞERLİ MİRAS
Bizlere, çok az maddi bir miras ama ölçülemeyecek derecede çok şerefli bir isim bıraktı. Ailemizin gurur kaynağı bu şerefli ismin yanı sıra, çeşitli madalyalar, mirasların en görkemlisiydi. Bir tanesi dünyaya bedeldir. Bugün, evimizin en mutena köşesini şereflendiren kırmızı-yeşil şeritli İstiklal Madalyası, evlatlarının gurur kaynağıdır.

Babam Kılıç Ali, 1919'dan, 10 Kasım 1938'e kadar kendisini, kelimenin tam anlamıyla Mustafa Kemal'e vakfetmiş, onun yanından hiç ayrılmamıştı. Geçenlerde, Atatürk'ün manevi evlatlarından Sabiha Gökçen Hanımefendi'nin de bir TV programında ifade ettikleri gibi, Kılıç Ali, Atatürk'ün en denenmiş ve sadık arkadaşı idi.

Aslında, Ata vefat edince, o da ruhen ölmüştü. Her 10 Kasım'da siyah elbisesini giyer, hiç kimse ile konuşmadan, bir köşede oturur, Atatürk'ün sevdiği plakları dinler ve onun hatıraları ile başbaşa kalırdı.

ONUN İÇİN ÖLMEYE HAZIRDI
Park Otel'in sahibi olan Ermeni asıllı bir vatandaşımız, yıllar önce bana şu öyküyü anlatmıştı: "Atatürk arkadaşlarıyla yemek yerken birden elektrikler söndü. Birkaç dakika sonra geldi. Ortalık aydınlandığında manzara şu idi: Ata'nın yanında bulunan Kılıç Ali ve diğerleri ellerinde tabancaları, Gazi'nin üzerine vücutlarını siper etmiş bekliyorlar."

Atatürk'ün son yıllarında gazeteler, daima yanında bulunan kişilerden söz ederken "zevat-ı mutade" tanımlamasını yaparlardı. Babam Kılıç Ali, en fazla bu ünvanı ile iftihar etmişti.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır