İşte hanımlar İstanbul!..
Buyrun eserinizle iftihar edin hanımlar, birazcık da beyler!.. Avrupa Birliği'ne girmeye hazırlanan Türkiye'nin en büyük kentinde yüze yakın mahalle karantina altında..
Sebep kuduz..
Bir İstanbullu kuduza yakalanıp öldü.
Yakalanan 300 sokak köpeğinde kuduz mikrobu bulundu..
İstanbul böylesine bir çağdışı görüntüye layık mı?..
Kudurarak ölen vatandaşın ve ailesinin acısını yüreğinizin derinlerinde hissettiniz mi?..
"Sokak köpeği diye bir kavram uygar ülkede olamaz" dedim diye bana fakslarla, telefonlarla, e-maillerle, rastladığınızda yolumu keserek nasıl saldırdınız?.. Ne oldu, niye sesiniz çıkmıyor?..
Hayvanları sevmek bir şeydir.. Ama insanları, insanlığı tehdit ederek değil..
Sorun sadece kuduz da değil..
Sürülerle gezen sokak köpekleri yüzünden geceleri değil evlerine, sokaklarına bile giremeyenler.. Köpek korkularına bir de sürü saldırısı eklenince hastanelik olanlar..
Hele hele, hiçbir şeyden habersiz oynamak için o köpeklere yaklaştıklarında saldırıya uğrayan ve ruhlarında derin yaralar açılan çocuklar..
Hayır..
Köpek sevgisi adı altında insanlığa bu kadar ihanete kimsenin hakkı yoktur..
Belediyeler artık, bu saçma sapan sokak köpeği severlerin baskısından kurtulup, uygar dünyanın yöntemleri ile sokaklarda bir tek başı boş ve sahipsiz köpek bırakmamalıdırlar.
Yolu bin kez yazdım. Bir kere daha yazayım..
Her belediye kendi köpek toplama ve bekletme merkezini kurar. Merkezin kapasitesi ve toplanan köpeklerin sayısı dikkate alınarak bir süre belirlenir. Her getirilen köpek merkezde bu süre içinde kendisine sahiplenecek birini bekler. Köpek sahibi olmak isteyen vatandaşlar bu merkezlere giderek "Bedava" köpek seçerler. Süre içinde sahiplenilmeyen köpek uyutulur.
Uygar dünyanın bulduğu başkaca bir yöntem yoktur.
***
Konunun bir de aşı yanı var..
Kuduz aşısının etkinliği 0 anına yakınlığı ile başlar. 0 ısırılma anıdır. Bu andan uzaklaştıkça aşının etkinliği yüzde 100'den itibaren geriler.
Yüzde 100 korumayan, hatta kendisinin de kuduza sebep olduğu ileri sürülen yerli aşının üretiminden vazgeçildi.
Şimdi ithal aşı kullanılıyor.
Bu aşı pahalı ve her yerde bulunmuyor. Sebeplerin başında "Soğukta muhafaza edilmesi" koşulu geliyor. Aşı mutlak soğukta saklanmalı. Bu zincir koptu mu aşı bozuluyor. Ülkemizde güvenilir elektrik yok. Sık sık kesiliyor. Bu yüzden eczacı şüphe ettiği aşıyı atıp büyük zararlara girmek, ya da bozuk olması muhtemel aşıyı vatandaşa verme durumunda kalmamak için bu aşıyı getirmiyor.
Bazen aşıyı bulmak için saatlerce dolaşmanız gerekiyor. Yani hayati önemdeki saatler eczane eczane dolaşarak kaybediliyor. Hele gece ise, hele bir de açık eczane sayısı yüzde bire inmişse hapı yuttunuz... Aşı satan eczane bulmak sayısal lotoda altı bulmak gibi.. Ben aynen yaşadım, iyi bilirim..
Sultanahmet'te bir Kuduz Hastanesi var.. Hemen aklınıza geliyor ve koşuyorsunuz.. Ve kuduruyorsunuz.. Öfkeden kuduruyorsunuz.. Dünyanın yüz karası. Pis, rezil, bakımsız, unutulmuş.. İnsanları aldırışsız.. Tek uzman yok.. Ve asıl felaketi aşı yok.. Kuduz aşısı olmayan bir kuduz tedavi hastanesi, Patagonya'da olmaz, İstanbul'da olur. Aşı olmayışı geçici değil. Hiç olmadı.. 10 yıl önce de yoktu. Bugün de yok..
Kuduzun aşıdan başka tedavisi yok. O da sende yok, o zaman neyi tedavi ediyorsunuz, vicdansız adamlar.. Ne diye maaş alıyorsunuz orada?..
Boş oturup para almak için mevzuata sığınıyorsunuz değil mi, tabelacılar!.
Sağlık Bakanı Osman Durmuş, işte asıl bu Kuduz Tedavi Kliniği'ni denetlesin ve 85 mahallesi karantina altındaki İstanbul'daki bu rezilliği gözleri ile görsün.
***
Sokaklar köpeklere terk edilmiş.. Köpek çok, aşı yok!..
2 binli yıllara girerken, İstanbul gibi bir megapolde bu çağdışılık olur mu?..
Oluyor..
Çünkü bu kentin sahibi yok..
Başbakan utansın.. Sağlık Bakanı utansın.. Vali, Belediye Başkanı, adı var sanı yok, İl Sağlık Müdürü utansın..
İnsan hayatı, toplum huzuru pahasına sokak köpeklerine sahiplenenler hele.. Evlerinden çıkmasınlar, kızaran yüzlerini göstermemek için!..
***
Çağrım İstanbul Valisine,
Hiç değilse bu acil kuduz tehlikesi ve karantinalar kalkana kadar, kentin belli merkezlerinde 24 saat açık kuduz aşısı merkezleri kurar ve ilan ederseniz, şüpheli köpekler tarafından ısırılanlar panik içinde koşuşturmaz, nereye gideceklerini bilirler.
Yetkileriniz bunu yapmanız için yeterli sanırım!.
SEVDİĞİM LAFLAR
Korku, insanı dünyadaki herhangi başka bir düşünceden çok daha fazla bozguna uğratır.
Emerson (Teşekkür Aytış)
Şu benim TRT'em!..
Salı gecesi Galatasaray maçı bitmiş.. Şampiyonlar Ligi'ndeki öteki maçları öğrenmek için tele tekst servislerini dolaşıyorum. İtalyan televizyonları ilk yarıda kalmış.. Almanlar öyle.. CNN, Eurosport hâlâ sonuçları almamış..
Laf olsun diye TRT'ye dönüyorum.
Aaaaaa!.. Maçlar biteli sadece 20 dakika olmuş.. Sadece maç sonuçları değil, puan cetvelleri bile yapılmış..
Keyifleniyor, gururlanıyorum. "Bravo TRT" diye yazmaya karar veriyorum..
Ve dün sabah.. Şampiyonlar Ligi'nde çarşamba gecesinin maçlarını öğrenmek için bu defa doğrudan TRT'ye dalıyorum.. Bir tek maç girilmemiş, aradan 12 saat geçtiği halde.. Geçen haftaki durum aynen ekranda..
"Bravo TRT"den vazgeçip, bir kez daha "Allahlık TRT" yazmaya karar veriyorum.
TRT'de ilke yok.. Sistem yok.. Düzen yok.. Her şey o gece nöbetçi olanın keyfine kalmış..
Böyle devlet televizyonu olur mu?..
TEBESSÜM
Çirkin kızla çöp arasında ne fark vardır?.
Çöpü hiç değilse haftada bir götürürler.
Seçilmiş.. Atanmış!..
Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın Meclis'e yönelik eleştirilerine bazı milletvekilleri çok sert yanıtlar verdi.. Ama öyle görüyorum ki, tatlı su entelleri, demokratlık adına ülkeyi yerli Talibanlar'a devretmeye razı olan senteller (Saf enteller) ve ne ülkede ne dünyada olup bitenden habersiz kendi kabukları içinde ahkam kesen genteller (Geri zekalı enteller) dışında, sokaktaki adamın çoğunluğu Vural Savaş'ın yanında..
Ortaköy'de, orta alt sınıf vatandaşlarla konuşuyorum. İzlenimim bu..
Hilton'da kokteylde, ortaüst sınıfla konuşuyorum, izlenimim bu..
Bu ülkenin siyaset ve medya liderleri de, halkın arasına karışmayı ve dinlemeyi denerlerse sonucu göreceklerdir.
Ahmet Taner Kışlalı'nın cenazesi gösterdi ki, halkın inandığı tek kurum ordudur.
Trabzon-Fenerbahçe maçının ardındaki olaylar gösterdi ki, halkın güvendiği tek kurum ordudur... Bunları kulak ardı edemezsiniz.
Halk orduya güveniyor demek, ordunun darbe yapmasını istemek değildir. Halkın orduya güvenmesi, kokuşmuş etmiş öbür kurumların kendilerine çeki düzen vermesi uyarısıdır.
Bir ülkede Cumhuriyet Başsavcısı bile "Can güvenliğim yok" diyorsa ve bunu ülkenin başbakanı bile kabul ediyorsa, vahim olan durum budur.
Savaş'a yanıt verme telaşına düşenler, bizim sentellerin ve gentellerin çok sevdiği bir deyişi kullandılar..
"Atanmışlar ve seçilmişler protokolu.."
Demokrasilerde seçilmişler önde gelirmiş..
Bana fakslar yağdı perşembe günü..
"Bunların hangisi seçilmiş?" diye..
"Parti liderlerinin, yani Tansu Çiller'in, Necmettin Erbakan'ın, Mesut Yılmaz'ın, Devlet Bahçeli'nin ve Rahşan Ecevit'in alenen ve resmen atadığı kişilerin kaçını halk tanıyor biliyor..
Oysa Yargıtay Başsavcısı bu makama gelinceye kadar, kaç değişik görüşlü kişi ve kurumdan sicil alarak ve her makamı hakkederek buraya yükseliyor, hiç düşündünüz mü?" diyorlar..
Haksızlar mı?..
Bugünkü Meclis'in yüzde 80'i liderlerin kendi menfaat çevreleri içinden bulup milletvekilliğine atadığı kişiler değil mi?.
Yürekten, inanarak "Ben atanmadım, seçildim" diyebilecek olanı görmek isterim..
Akbulut!..
Meclis Başkanımız, "Dediklerimi anlamıyorlar" diye şikayet etmiş..
Sayın Akbulut, Allah rızası için şu canlı yayında konuştuğunuz televizyonlardan bandları isteyin ve izleyin. Eğer ne demek istediğinizi kendiniz anlayabilirseniz, dünyanın en zeki insanısınızdır demektir.
"Merve Kavakçı milletvekili mi?" dediler..
Hık mık..
"Değil mi?" dediler..
Hık mık..
"Dokunulmazlığı var mı?" dediler..
Hık mık..
"Milletvekilliği askıya mı alındı?" dediler.
"Askıya alınmış addolunabilir" gibi siyaset tarihine geçecek bir yanıt verdiniz. İki gün sonra niye kıvırdığınız anlaşıldı.
"Ben askıya alındı demedim" diye ortaya çıktınız bu defa..
Peki ne dediniz Sayın Akbulut?..
Merve Kavakçı için ne dediniz?..
Tükçe o kadar karmaşık bir dil değil..
Sorunun yanıtı "Evet" ya da "Hayır" olmalı.. Merve Kavakçı'nın şu anda dokunulmazlığı var mı, yok mu?.. Tek kelime yanıt Sayın Akbulut, tek kelime..
Hukukçusunuz, Meclis Başkanısınız..
Ya "Evet" deyin, ya "Hayır" bitsin bu iş..
Ama diyemezsiniz Sayın Akbulut..
Yeniden seçilmek için Fazilet oyları lazım onun için diyemezsiniz..
Tıpkı yeniden seçilmek için Recai Kutan'la pazarlığa oturan Demirel gibi..
Anlaşmışlar.. Merve Kavakçı meclise dönecek, ama türban takmayacakmış..
Pazarlığa bakın..
Güzelliğe bakın..
Çankaya'ya bakın..
"Burada ille de ben oturacağım" diyene bakın.. Üzüm üzüme baka baka kararır Sayın Ak-bulut..
Siz de hızla kararıyorsunuz!..