Arthur Andersen, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da en büyük beş danışmanlık şirketinden biri. Bugün üniversitelere gidip işletme fakültelerinde "Mezuniyet sonrası hangi şirkette çalışmak istiyorsunuz?" sorusunu yönelttiğinizde, en sık rastladığınız yanıtlardan biri Arthur Andersen. Danışmanlık yapan pek çok gencin de hedefleri arasında "Andersen'lı olmak" var. Bu dev şirketin Türkiye patronu, ülkenin en saygın vergi uzmanlarından biri; Şaban Erdikler. Erdikler ile "en çok hedeflenen şirketlerden biri" olmak için neler yaptıklarını ve böyle bir şirketi nasıl yönettiğini konuştuk.
* En büyük danışmanlık şirketlerinden biri olarak çok sayıda organizasyonun iç yapısını biliyorsunuz. Türkiye'deki özel sektörün eksiklikleri neler?
Türk insanında aynı zamanda sabır ve araştırma eksikliği var. Her şeyin istediğimiz anda olmasını istiyoruz. Olmadığında kızıyoruz. Genelde şartlar net değil ve istisnalara çok yer veriliyor. Kimin hangi göreve neden geldiği çok belli değil. Gerçi kurallar var, ama istisnalar kuralları delik deşik ediyor. Böyle olunca, kişinin örgüte duyduğu saygı azalıyor. Rüzgarın estiği yöne göre ve temennilerle karar vermek gibi bir alışkanlığımız da var.
*Ya olumlu özelliklerimiz?
O da çok tabii. Örneğin Türk insanı lider olmaya çok yatkın. Kitleleri alıp sürükleyebilecek, sürüklediğine de iyi işler yaptırabilecek lider sayısı çok. Zor durumlarda ani ve doğru karar alabiliyoruz.
* Arthur Andersen gibi bir şirketin tepe noktasındaki isim nasıl bir yönetici?
Ben bir liderim. Ve bir liderin ileriyi görebilmesi lazım. Öngörüleriniz kuvvetli olmalı. Peki her şey burada bitiyor mu? Hayır. Gördükleriniz karşısında önlem almalısınız. Bunları yaparken asla yalnız başına başarılı olunamayacağını da bilmek gerek. Liderin ekibine değer vermesi ve bunu göstermesi lazım. Çalışanlara başarmanın keyfini yaşatmak da önemli. Onlara ödülü hemen veriyorsunuz ve başarı keyfini daha çok yaşayabiliyor.
* Böyle bir yönetim tarzı ile Arthur Andersen Türkiye'yi geçen yıl ne kadar büyüdü?
Bir önceki yıla oranla yüzde 38 büyüme sağladık. Bu, Arthur Andersen'ın dünya ofisleri arasında da çok yüksek bir rakam. Çünkü tüm dünya ofislerinin büyüme ortalaması yüzde 22'ydi. Zaten Türkiye ofisi yıllardır en çok büyüyen ofisler arasında ilk beşte.
* Balkan ve Orta Asya ofisleri bu nedenle mi size bağlandı?
Evet. Hem Orta Asya hem de Balkan ofisleri bize bağlandı. Çünkü oralara da uzanabilecek bir kadromuz var. Zaten bizim işimiz bilgiyi dağıtmak, o da sınır tanımıyor.
* Hangi sektörlerde odaklandınız? Nasıl yapılanma ile başarı sağladınız?
Enerji, finans ve telekomünikasyon. Gerçekçi hedefler koyduk ve Arthur Andersen'ı sadece bağımsız vergi denetmeni kimliğinden sıyırdık. Birçok servisi entegre etmek gerekiyordu. Biz de tüm servis kalemlerini alt alta yazdık, 42 farklı hizmet vermemiz gerektiği ortaya çıktı. Bu hizmetlerin her biri için hizmet takımları kurduk. Böylece, bizden talep edilen her türlü hizmet için çalışabilecek alanında uzman isimlere ulaştık. Arz ve talebi birbirinden ayırdık ve son derece başarılı olduk.
* Volatilitesi yüksek bir pazarda çalışmanın sıkıntıları neler?
Bizim işimiz, volatiliteyi en aza indirmek! Genel trendleri yakalamak lazım. Sonra bunları uygulamak için önceliklerin neler olduğunu bilerek hareket etmek, yeri geldiğinde de hesap sormak gerek. Biz bunun için bir yıl düşündük. Hedeflerimizi belirledik ve başarıya ulaştık.
Türkiye'de de, dünyaya paralel olarak şirket evlilikleri artacak. Ancak bunun dünyadaki kadar hızlı olacağına inanmıyorum. Çünkü dışarda, birleşme için müthiş imkânlar var. Enflasyonu inkar eden bir vergi mevzuatı ve onlardan kopuk bir Sermaye Piyasası Kanunu ile biz bunları yapamayız. Şu anki mevduat yapısıyla imkansız.
Hangi sektörlerde birleşme öngörüyorsunuz?
Dünyada otomotiv, telekomünikasyon, finans gibi sektörlerde birleşmeler oluyor. Bizde de buna yönelik gelişmeler olabilir. Ama dediğim gibi, bu vergi mevzuatı ile imkansız.
Nasıl değişiklikler yapılmalı?
Bakın, şu anda 350 milyon dolarlık bir birleşme için 80 milyon dolar vergi vermek zorundasınız. Böyle bir ortamda konsolidasyondan bahsetmek çok kolay değil. Özel sektörün yapabileceği bir şey yok, oturup bekliyor. Devletin böyle bir birleşmeden büyük kazancı olacak, o da bir şey yapmıyor. Aslında, vakit geçirmeden neler yapılabileceğimize bakmamız lazım.