|
Sihirbaz kucağıma düştü
Dünyanın bir numaralı sihirbazı David Copperfield'i Türkiye'ye gelmeden önce Amerika'da izledim. Süpermen gibi uçmalar... Seyirciyi sahnede kaybetmeler... Bu adam iyi numara yapıyor!
David Copperfield'le görüşmek için Amerika'ya gidiyorum," dediğimde, çoğu kişi, "O zaten buraya gelmiyor mu; sen niye gidiyorsun," dedi. Evet, geliyor ama 25 Kasım'da... Yani daha yaklaşık bir ay var. Bir ay meraktan çatlayacağıma, yer buldum bulamadım, "nasıl uçuyor, nasıl kaybediyor," diyeceğime ABD'ye gidip seyretmeye karar verdim.
Yaptığımız anlaşma gereği, ABD'de gittiğimiz şehri yazamıyorum. Ama Copperfield bizim "Görünmez adam" tarzımızı bilmiyor. Hani şu, "Yeditepeli şehrin, demet demet gül kokan şen kızı" dediğimizde kimin olduğu anlaşılan yazı sitilimizden bahsediyorum. Ben size detayları vereyim, şehri siz bulun.
Amerika'nın ışıl ışıl, cıvıl cıvıl, 24 saat yaşayan şehrine uzun uçuşlardan, havaalanlarında beklemelerden, arızalı uçak değiştirmelerinden sonra ancak 20 saatte varabildik. Bu 20 saatte Mydanose Showland'ın Halkla İlişkiler Müdüresi Ilgın Bayazıt'a, "Neden şehri yazamıyoruz," diye tam 10 kez sormuşum. O da bana 10 kez anlatmış ama ben hala anlamış değilim. Neymiş, Amerikalı gazeteciler de röportaj istemiş, David yapmamış. Türk gazetecilerle o şehirde konuştuğu öğrenilirse çok ayıp olurmuş.
Sabaha karşı indiğimizde şovlarıyla ünlü bu şehirdeki otelimize yerleştik. Aslında Tylanol firması 'jetlag'e (saat farkının yarattığı sersemleme) karşı için "PM" diye bir hap çıkarmış ama daha biz hapı alamadan 'jetlag' olduk zaten.
HER YER 83 DOLAR
David Copperfield'in gösteri yaptığı, aynı zamanda bizim de kaldığımız otel o kadar büyük ki, Türkiye'deki şovun çevirmeni olacak olan tur rehberi Serhan yanımızdan hiç ayrılmıyor. Akşama kadar anca gezdik. Otelle içiçe geçmiş olan alışveriş merkezi öyle güzel yapılmış ki anlatamam. Küçük bir Roma kurmuşlar. Derken şov vakti geldi.
Zaten bu şehirde her otel Avrupa'daki güzel şehirlerin bir maketi... Mekan kapalı olmasına rağmen gündüz ve geceyi ışıklarla çok güzel organize etmişler. Etkileniyorsunuz. Sonra da, neden bizim ülkemizde bunlar olmuyor diyorsunuz. Gerçekten niye olmuyor?
24 saat uyumayan, aylık elektrik faturasının miktarını tahmin edemeyeceğim, cıvıl cıvıl şehirdeki David Copperfield gösterisi akşam 19.00'da... Bu arada gişeye gidip bilet fiyatlarını sordum, her yer 83 Dolar (40 milyon TL.) Bizde biliyorsunuz ön taraflar 49 milyon, arkaya doğru 30, 20 ve 9 milyon TL...
Gösteri zamanı yaklaştıkça heyecanım arttı. Nasıl uçtuğunu, nasıl kaybettiğini, nasıl ikiye bölündüğünü çok merak ediyorum. Amerika'ya gitmeden önce dersimi çok iyi çalışmış, David'in tüm gösteri kasetlerini izlemiş, tüm röportajlarını okumuştum. Sonunda kapı açıldı ve Roma dönemine ait otelimizdeki şov salonuna girdik.
İlk hayal kırıklığını orada yaşadım. Ne bileyim ben, daha baba bir gösteri salonu bekliyordum. Oysa bizim Maksim gazinosunu düşünün, onun biraz daha küçüğü bir yer çıktı karşıma. Çok sıkışık masalar, masalarda içki mönüleri, ortalarda dolaşan garsonlar. Hey gidi Maksim hey... Gel bunları gör de, neden kapalı olduğuna yan...
Biz torpilli olduğumuz için ortalarda bir locaya oturduk. Localar da tıpkı Günay gibi... Salonla ilgili hayal kırıklığımın geçmesi için dua ettim. Kötü sürprizlerle karşılaşmak istemiyordum.
Salonda ağlayan çocuk sesleri, koşuşturan garsonlar arasında önce herkese karelere bölünmüş ve bir karede dolunay resmi olan kağıtlar dağıttılar. O sırada Ilgın Bayazıt masamıza gelerek, "Atılan topları yakalamayın" diye bizi uyardı. Bunun ne demek olduğunu gösterinin sonunda anlayabildim.
İşte sonunda o an geldi. Siz 25 Kasım'a kadar bekleyip, meraktan çatlayacaksınız ama ben şanslı çocuk, Amerika'nın ışıl ışıl, hiç uyumayan şehrinde David'i izleyeceğim. Arkama yaslandım, perdenin açılmasıyla birlikte büyülü dünyaya girdim...
Şimdi size David Copperfiled'ın şovda neler yaptığını sırasıyla anlatacağım.
SENİ GİDİ NUMARACI!
Önce çok güzel asistan kızlar çıkıyor, ışık oyunları ve dumanlar var. Bir paltform havaya kalkıyor, sarışın asistan kız bir bez örtüyor ve bez çekilince siyah pantalon, beyaz tişört ve uçuk mavi gömleği ile David ortaya çıkıyor. Gerçekten ilginç bir sahne. Nasıl ortaya çıkıyor, şaşırıyorsunuz.
Daha sonra aynı sahnede kendisi aşağıda, sarışın asistanı üstündeyken bir anda patlayan gürültü ve ışıklarla yer değiştiriyor. Bence en etkili sahne bu... Nasıl olduğunu anlayamıyorsunuz.
Bu arada David çok esprili biri. Geç gelen müşterilere tıpkı bizim Huysuz Virjin gibi sataşıyor. Çok güzel iskambil kağıdı oyunları yapıyor. Bunlar gerçekten inanılmaz. İstanbul'a gelince göreceksiniz. Sonra uçurma bölümü başlıyor. Siz de dikkat edin, uçma, uçurma bölümlerde sahne dekoru tamamen simli, pırıl pırıl bir bezle kaplanıyor. Sanıyorum bunun sebebi sicimlerin görünmemesi için. Ama maalesef Amerika'daki şovunda ben sicimi gördüm. İnanamadım. Yanımdakileri uyardım, hepsi "Aaaa" dediler. Sahnedeki kırmızı bir koltuğa iki seyirci oturtuyor. Ben bu insanların anlaşmalı olduğu kanısına vardım. Daha sonra detayları açacağım. Kırmızı koltuktaki iki insanı David el haraketleriyle uçurmaya başlıyor. Tabii biz tam "Sicimi gördüm" derken, sahnedeki cam küpün içine oturtuyor, kapağını kapatıyor ve kendisi de küpün üstüne oturuyor. Ondan sonra yine uçurmaya başlıyor. Peki sicim, ip varsa bu nasıl uçuyor diyorsunuz, bulamıyorsunuz. Sicim konusunu röportajda kendisine sordum, cevabını yarın okuyacaksınız.
David Coperfield, sahnede birçok numara yapıyor, video board'dan eski gösterileri yayınlanıyor. Dev pervanenin içinden geçiyor. İnsanlara kağıtlar dağıtıp, karıştırdıktan sonra herkesin kağıdında aynı resimleri çıkarıyor. Bunlar çok ilginç.
NEREYE GİTTİ BUNLAR?
İkinci bölümde ise üzerine siyah bol bir kazak giyiyor. Kendisinin uçacağı bölüm bu... Sahne yine o simli, pırıl pırıl dekora bürünüyor. David Copperfield sahnede uçmaya başlıyor. Tıpkı süperman gibi. İple uçmadığını göstermek için taklalar atıyor, dönüyor. Sonra yine cam küpün içine girip kapağını kapatıyor. Bu kez de küpün içinde uçuyor.
Son bölümde ise seyircilerin üstüne kocaman kocaman toplar atıyor. Herkes topa vuruyor. Müzik kesildiği an, top kimde kalırsa onu sahneye çıkarıyor. Yani finalde 13 kişiyi kaybetme bölümü var. Hani bize de başta, "Topları sakın tutmayın" demişlerdi ya... Aldı mı beni bir gıcık.
Neden öyle dediler, oysa ben de top tutup kaybolmak istiyordum, demeye başladım. Neymiş efendim, gösteriyi oturduğumuz yerden daha güzel izlermişiz de ondanmış. Kötü bir niyetleri yokmuş.
Neyse David, müziği kestiriyor ve elinde top olanlar sahneye çıkmaya başlıyor. 13 yerine 14 kişi çıktı. İçlerinden seçtiği iki tanesini gözlemci diye ayırdı. Bir koltuk boş kalmasına rağmen o gözlemcilerden kimseyi oturtmadı ve topu saklayan başka bir seyirciyi çağırdı. Tabii ben bunları görünce şüphelendim. Bunların tüm cevaplarını kendi ağzından yarınki röportajda bulacaksınız.
Neyse 13 kişilik kadroyu tamamladıktan sonra üstlerine bez örtüyor. Sonra ellerine fener verip hala içeride olduklarını ispatlamaya çalışıyor. Sonra platform yukarı kalkıyor. David yine hokus pokus yapıyor. Gürültü patırdı, ışıklar derken bezi çekiyor, kimse yok... Nereye gittiler, kimse bilmiyor. İnsanlar David'i ayakta alkışlıyor. Sahne kapanıyor. Peki bu kaybolan insanların yakınları nerede, niye kimse panik yapmıyor? "Karım nerede, kocam nerede, nereden çıkacak," diye neden kimse sormuyor? Bunları yüzyüze görüşmemizde David'e sorunca çok kızdı!
Kenan ERÇETİNGÖZ
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|