kapat

23.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
AHMET VARDAR(avardar@sabah.com.tr )


Havanda su dövmek...

Enteresan bir ülkede yaşıyoruz vesselam!... Bir kere ülkenin sahibi kim o belli değil... Sahipliğine soyunanlar, sahiplik yapamıyor... Bakıyorsunuz, bir gün birileri çıkıyor, "Bu ülkenin sahibi biziz..." diyor. Bir süre sonra onlar al aşağı ediliyor, bu sefer de al aşağı edenler, "Sahibi biziz..." diyorlar. Ne demek istediğimi anlayan anlamıştır.

İşte böyle bir ülkede yaşıyoruz... Rüzgarlar nereden esiyorsa, bizi o yana savuruyor. Arada bir rüzgar diner de kendimize gelmeye başladık mı, bu sefer de yeni rüzgarlar estirilerek belirli bir yöne doğru itiliyoruz. Nedir bunun çaresi diye düşündüğümüzde de, bahanesi gayet basit; "Ne yapalım, rüzgarlar bu taraftan esti..." Yahut ta, "Ne yapalım, rüzgarlar aksi yönden esiyor..." Anlayacağınız buğday taneleri gibi savrulup, duruyoruz. Nedenini de tabii söylememe gerek yok, hepimiz biliyoruz. Ülke olarak, millet olarak demokratik yönteme kavuşmadıkça bu sıkıntıları çekmeye mahkumuz.

Şimdi gelelim, meslek taşımız Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülme olayına... Önce ailesine, yakınlarına, meslektaşlarına ve bütün milletimize başsağlığı dilerim. Biliyorsunuz bu kaçıncı oluyor... Her menfur olaydan sonra karşımıza devamlı olarak artık benim devlet klasiği olarak nitelendirdiğim beyanatlar veriliyor. Devlet büyüklerimiz her zaman olduğu gibi "Bu işin peşindeyiz... Akıtılan kan yerde kalmayacak... Failleri muhakkak yakalacağız..." sözlerini söylüyorlar. İnfial halindeki vatandaş tepkisini ortaya koyarak, yürüyüşler, protestolarla devleti göreve davet ediyor. Bir süre sonra bütün bunlar unutulup, gidiyor, taa ki yeni bir cinayet işlenene, yeni bir suikast yapılana kadar.

Bu olaylardan sonra inceleme, araştırma yapılmıyor mu?... Yapılıyor, yapılıyor ama yetkililer bir yere kadar gidebiliyorlar ve ondan sonra tekmeyi yedikleri gibi gerisin geri dönüyorlar. İşte çözüm yolu da orada kapanıyor. Bu yetkilileri gerisin geriye tekmeleyen güce karşı koyamıyorsunuz. "Acaba ne zaman koyabiliriz?..." derseniz, ben size "Gerçek demokrasiye geçtiğimiz zaman" cevabını verebilirim. Gerçek demokrasiye geçemediğimiz takdirde ise, başımıza bunların gelmesini hiçbir zaman önleyemeyiz.

Sorarım size; Abdi İpekçi'nin katili yakalandıktan sonra kapatıldığı cezaevinden elini, kolunu sallayarak nasıl kaçtı?... Bırak kaçmayı, kaçtıktan sonra da Avrupa'da elini, kolunu sallayarak nasıl dolaştı?... Ve PAPA'yı nasıl vurdu?... O gücü nerede buldu?...

YEŞİL denen adamı devlet hizmetinde kim çalıştırdı?... Siyasi cinayet işleyen bazı kişileri devlet hizmetinde kullanan, onlara hüviyet, pasaport ve silah temin eden kimlerdi?... Susurluk olayında görevliler işin sonunu neden getiremediler?... Meclisin soruşturma kurullarına ifade vermeye gitmeyenler, hangi güçlü kişiler?...

Bunlar bilinmeyen şeyler değil... Kışlalı'nın faillerini ancak güçlü bir demokratik yönetim meydana çıkarabilir. O da bizde olmadığına göre, havanda su dövüyoruz... Ama benim bir ümidim var, o da görevi sırasında babasını bile dinlemez bir kişilik sahibi olan SAADDETTİN TANTAN... Bakalım o da PES edecek mi?... Zanetmiyorum...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır